Mina Urgan’ın muhteşem “Sonsöz”ünden sonra daha iyi bir analiz, değerlendirme metni yazılamaz diyerek ayrıca utanarak -bu sonsöze ilave bir şeyler yazmaya kim utanmazki- yazıma başlıyorum.
Hem Mina Urgan’ın çevirisi çok güzel hem de baskı aynı şekilde, tek harf hatası bile görmedim.
Herkesin tanıtımdan klasik “Mercan Adası” benzeri romanlardan sanıp okumadığı bir kitap, kitabın sonunda da okurların bu klasik eseri dünüşeceğini bilerek aynı kitaptan bahsetmiş Golding.
“Atom Çağı” diye tabir edilen dönemde, bir savaş bölgesinden uzaklaştırılmak için uçakla kaçırılan çocukların, uçağın kaza yapması sonucu bir mercan adasına düşmesiyle başlıyor serüven.
Çocuklar ve özellikle Ralph, adaya ilk çıktıklarında pek bir endişe belirtisi göstermeksizin adeta bir cennet gibi tasvir edilen adayı benimseyip tatil gibi görüyorlar. Belki savaştan uzaklaştıkları için belki eğitim baskısı ve sıkıcılığından kurtuldukları için belki de sorumluluklarından kaçtıkları için ada hoş geliyor. Ralph adaya ayak bastığında ilk tanıştığı kişi Domuzcuk oluyor. Ralph düzgün görünüşlü bir çocukken, Domuzcuk şişe dibi gözlükleriyle ve kilolu bedeniyle diğerleri için “düzgün” sözcüğünün dışında kalıyor. Domuzcuk oldukça zeki bir karakter olmasına karşın fiziksel görünüşü, şivesi ve toplumsal tabakanın alt kısmında gözükmesinden dolayı dışlanıyor.
Golding’in insanların herşeye rağmen fiziksel önyargılara takılı kaldıklarını düşündüğünü sanıyorum.
Domuzcuk ve Ralph şeytanminaremsi diye tanımladıkları bir deniz kabuğu buluyorlar, oldukça yüksek bir ses çıkaran adeta megafon görevi gören bir deniz kabuğu. Bu deniz kabuğu sayesinde adaya dağılmış diğer çocuklar da aynı yerde toplanıyorlar. En son bir Katolik kilisesinin koro grubunu yöneten Jack ve dahilinde korosu askervari bir tavırla toplantı yerine geliyorlar. Bir lider seçimi yapılıyor, kimin borusu öterse o seçilir misali Ralph seçiliyor.
Domuzcuk tüm hikaye boyunca Ralph’in akıl hocası görevinde, Ralph genelde Domuzcuk hakkında kayda değer şeyler düşünmese de hikaye ilerledikçe ona olan güveni ve saygısı artıyor. Adadaki önerilen ve yapılan birçok şey Domuzcuk’un Ralph’e önerisi.
Başka bir ayrıntı ise Domuzcuk birçok konuda akıl verirken hiçbir işe elini sürmemesi, konuşan fakat çalışmayan aydın tiplemesi sergilemesi. Diğerleri yiyecekten başka birşey düşünmez iken Domuzcuk güneş saati gibi kültürel gelişimi düşünen önerilerde bulunur.
Adadaki hemen her karakter iyi ve kötü yönler sergilemekte, Golding zaten insanın benliğindeki iyi-kötü kavramını ortaya koyuyor. Tamamen iyi -saf- olan tek karakter Simon, aynı şekilde işkenceden zevk alan ve tamamen kötü olan tek karakter ise Roger.
Hikayede Jack’in önemli bir yeri var. Zamanla insanlığını yitirip faşist tutumlara bağlanıp kalıyor. Deniz kabuğu ile gelen demokrasiyi yıkıp kendince kabilesini kuruyor ve kendi diktatoryasını inşaa ediyor.
Herkesin okurken kolayca yanılsamaya kapılabileceği gibi her insanın içinde kötülük olduğunu anlatmak istediğini düşünmüyorum Golding’in. Bu daha çok her insanın içinde iyi-kötü mücadelesinin varolduğunu anlatmak gibi.
Çoğu kişi şu bahsettiklerimden bahsetmiştir.Dikkatimi çeken başka bir nokta daha var: Tamamen iyi olarak oluşturulan karakter Simon, bu iyiliği karşısında hiçbir yarar görmediği gibi deli olduğu düşünülüyor.
Ve hatta sonunda vahşice öldürülüyor.
Bence Golding, iyiliğin karşılığını bulmayacağını düşünüyor ki ben de bu kanıdayım. Adalet kavramını da reddetdiğini düşünüyorum Golding’in anlattıklarıyla. Daha da bahsedersem fazla spoiler olacak gerçi olacağı kadar oldu ama bu kadarı yeterli sanıyorum.
Son olarak eklemek istediğim: Golding’in Orwell’in muhteşem eseri Hayvan Çitliği’nden etkilenmiş olduğunu düşünmem, tabi okuduysa ki bu mümkün eserler arası 9-10 sene kadar zaman farkı var. Olay örgüsü ilerleyişi, imgeler, kurulan düzen ve düzenin yıkılması, karakterler ve daha çok bir konuda Hayvan Çiftliği’ne benzediği kanısındayım.
Ben çok sevdim, okuyun ve okutun.