Veronika ölmek istiyor- Paulo Cohelho
Hemşire okumayı bırakmış, gözlerini ona dikmiş, her hareketini izliyordu.
''Burası hapishane mi?'' diye sordu kız.
''Hayır, akıl hastenesi.''
''Ben deli değilim ki.''
Kadın güldü.
''Hepsi öyle der.''
''Peki öyleyse, deliyim. Ne demek bu?''
Kadın ona fazla ayakta durmamasını, yatağına dönmesini söyledi.
''Deli olmak ne demek?'' diye ısrar etti Veronika.
''Yarın doktora sorarsın. Şimdi yatıp uyumaya bak, yoksa istesen de istemesen de yatıştırıcı iğne vurmak zorundayım.''
Veronika ikiletmedi. Yatağına doğru yürürken, öteki yataklardan birinden bir fısıltı geldi:
''Deli olmanın ne demek olduğunu bilmiyor musun?''
Bir an sesi duymazlıktan gelmeyi düşündü: Burada dostlar edinmek, çevresini genişletmek, genel bir isyan örgütlemek için yandaş toplamak niyetinde değildi. Kafasında tek bir saplantı vardı: Kaçamazsa, kendini bir an önce burada öldürmenin yolunu bulmak zorundaydı.
Oysa kadın biraz önce hemşireye sorduğu aynı soruyu sormuştu.
''Deli olmak ne demek bilmiyor musun?
''Kimsin sen?''
''Adım Zedka. Yatağına gir, hemşire uyuduğunu sandığında, sürünerek buraya gel.''
Veronika yatağına döndü, hemşirenin yeniden kitabına dalmasını bekledi. Deli olmak ne demekti? En ufak bir fikri yoktu, çünkü bu sözcüğü herkes bildiği gibi kullanıyordu: örneğin, bazı sporcular rekor kırmak için canlarını dişlerine taktıklarında onlara deli deniyordu; ya da tuhaf, güvensiz, normal insanlarınkinden çok farklı yaşam sürdüren sanatçılar deliydiler. Öte yandan, kışın Lyubliyana sokaklarında dolaşan, paçavralarla, plastik torbalarla doldurdukları el arabalarını sürükleyerek dünyanın sonunun geldiğini ilan eden, ince giysili insanlar görmüştü Veronika.