Kayıt Ol

Beğendiğiniz Alıntılar

Çevrimdışı beerold

  • **
  • 173
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #120 : 26 Nisan 2012, 15:59:11 »
Şairin dediği gibi, "Kan bağı çorbadan daha koyu, evlat yakuttan daha değerli değil midir?"

"Çok doğru" diye cevapladı misafir kuru bir sesle. "Fakat başka bir şair de 'Sağgörülü olanı aldatmaya çalışan, sırtını kamçıya açmaktadır şimdiden.' dememiş mi? Yaşlı ağzından yanlış kelimeler dökülmesin. Bu çocuk belli ki senin öz oğlun değil, çünkü senin yanakların benimki kadar esmer ama çocuk, uzakta, yaşayan lanetli, fakat yakışıklı barbarlar gibi soluk ve beyaz tenli."

"Ne de iyi söyledin" dedi balıkçı, "Kılıçlar kalkanlarla engellenir, fakat bilgeliğin gözleri her savunmayı deler."

NARNİA GÜNLÜKLERİ - At ve Çocuk 

Çevrimdışı Oghertay

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Issız Kelimeler
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #121 : 29 Nisan 2012, 23:35:52 »
"Taht oyununda ya kazanırsın, ya ölürsün.İkisinin arası yoktur" A Game of Thrones
Cahillik lisan bilmemek değil insan bilmemektir..

http://www.oghertay.blogspot.com/

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #122 : 30 Nisan 2012, 22:35:34 »
Kalan son gücüyle, teselli amacıyla elini bana uzatacak. Benden, kendisini kurtarmamı istemeyecek. Böyle bir şey istemeyecek kadar güçlü. Benim için hayatını isteyerek, severek verecek. Bütün isteyeceği, ölürken yanında durmam olacak.

Ama ben onun yanından yürüyüp geçeceğim Caramon. Yüzüne bile bakmadan, tek bir söz söylemeden yürüyüp geçeceğim. Neden mi? Çünkü artık ona ihtiyacım kalmayacak...


İkizlerin Sınavı - Weis & Hickman
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Oghertay

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Issız Kelimeler
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #123 : 04 Mayıs 2012, 22:57:28 »
"King in the North"

Game Of Thrones

Spoiler: Göster
Allah kurduna zeval vermesin yiğidim :)
Cahillik lisan bilmemek değil insan bilmemektir..

http://www.oghertay.blogspot.com/

Çevrimdışı Oghertay

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Issız Kelimeler
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #124 : 08 Mayıs 2012, 18:38:24 »
Boromir - "What would a mere Ranger know of such things?"

Legolas - "This is no mere Ranger. He is Aragorn, son of Arathorn. You owe him your allegiance."

Boromir - "This is Isildur's heir?"

Legolas - "And heir to the throne of Gondor."
Cahillik lisan bilmemek değil insan bilmemektir..

http://www.oghertay.blogspot.com/

Çevrimdışı Oghertay

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Issız Kelimeler
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #125 : 16 Mayıs 2012, 21:51:08 »
"Kimse sana özgürlük vermez. Kimse sana eşitlik veya adalette vermez. Eğer adamsan sen alırsın."

Tony Montana
Cahillik lisan bilmemek değil insan bilmemektir..

http://www.oghertay.blogspot.com/

Çevrimdışı

  • *
  • 37
  • Rom: 0
  • Charna'nın yüreği adına!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #126 : 26 Mayıs 2012, 13:33:05 »
-Bir tavşanın saldırısına maruz kalan birini düşünemiyorum, en azından kasıtlı bir saldırıya uğradığını.
SIR WILLIAM CONNOR

-Tatlı dil ve bir silahla,yalnızca tatlı dille başaracağınızdan daha çok şey başarırsınız.
AL CAPONE

-Uzay hiç de uzak değildir:Arabanız dümdüz yukarı gidebiliyor olsa sadece 1 saatlik yol.
FRED HOYLE

-Geleceği düşünürken hüzünlendim;sonra düşünmeyi bıraktım ve biraz marmelat yaptım.Portakalları dilimlemenin ve yerleri silmenin insanı keyiflendirmesi çok şaşırtıcı.
D. H. LAWRENCE
aynaya baktığınızda suçluluk duygusu hissediyorsanız
gerçekleri öğrenmişsinizdir

Çevrimdışı Oghertay

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Issız Kelimeler
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #127 : 27 Mayıs 2012, 18:19:57 »
Taht Oyunlarından;

İnsanların ‘ama’ kelimesinden önce söylediklerinin hiçbir önemi yoktur.


- Sör Jorah, Dothraki dilinde nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.
+ Dothraki dilinde teşekküre karşılık bir kelime yoktur.


+ Onlara bunu yapan her neyse bize de aynısını yapabilir. Çocukları bile öldürmüşler.
- Çocuk olmamamız iyi bir şey o hâlde.
Cahillik lisan bilmemek değil insan bilmemektir..

http://www.oghertay.blogspot.com/

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #128 : 20 Haziran 2012, 22:51:35 »
Kıyamet Gösterisi'nden;

"Yani söylediğin," dedi Crowley, "baştan beri O bu şekilde planlamıştı öyle mi? En baştan beri?"

Aziraphale şişenin ağzını dikkatle silip geri uzattı.

"Olabilir," dedi. "Olabilir. İstersen O'na sorabilirsin herhalde."

"Hatırladığım kadarıyla," diye yanıt verdi Crowley düşünceli düşünceli. "-ki hiçbir zaman sohbet edecek kadar yakın olmadık- net yanıtlar veren biri olmamıştır hiç. Aslında, aslında, O asla yanıt vermez. Senin bilmediğin bir şey biliyormuş gibi gülümsemekle yetinir sadece."

***

"Neden insanları doğuştan meraklı yaratıp sonra da yasak meyvenin üstüne kocaman yanıp sönen neon ışıklı bir işaret koyarak "İşte bu yasak meyve!" dersin ki?"

***

Bir de yine Kıyamet Gösterisi'nden, ama okumayanlar için spoiler olacak.

Spoiler: Göster
"Siz iki Güneyli nonoşun fıçıya kapatılmış topal bir sıçanı öldürebileceğinizi bile sanmam," dedi "Ee, kiminle savaşıyoruz?"

"Şeytan'la,"
dedi Aziraphale sadece.

Shadwell hiç şaşırmamış gibi başını salladı, silahı yere atıp şapkasını çıkarınca sokak dövüşçülerinin tanıdığı ve korktuğu alnı ortaya çıktı.

"Ben de öyle düşünmüştüm," dedi. "Bu durumda kafamı kullanacağım."
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı emuk

  • **
  • 226
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #129 : 21 Haziran 2012, 01:56:19 »
    Jack Mort elindeki tuğlayı birisinin kafasına atmayı düşünüyordu.
    Tuğlanın üzerine düşeceği insanın kim olduğu önemli degildi. İş cinayete gelince, Jack Mort herkese eşit şans tanıyan bir işverendi.

Kara Kule serisi 2.kitap / Üçün Çekilişi
"A.Ö. 352 yılında, Mishamont ayının yirmi altıncı günü, Neraka şehrindeki Takhisis tapınağı yıkıldı. Ejderha kraliçe dünyadan sürüldü, orduları yenilgiye uğratıldı.

Bu zaferin onurunun büyük bir kısmı, ışığın güçleri için cesurca savaşmış olan mızrak kahramanlarına verildi. Ancak tarih kaydetmelidir ki; karanlıkta yürümeyi seçmiş bir adam olmasaydı, ışık kaybetmeye mahkum olurdu."

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #130 : 05 Temmuz 2012, 18:05:20 »
“Bir pazartesi günü idi. Günler, şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi. Yap bakalım hesabını!.. Hey gidi pazartesi hey! Kaldı on altı saatin. Bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy, yemeye içmeye de bir saat, yarım saat el yıkama, aptes bozmaya, yarım saat olduğun yerde kestirmeye, çeyrek saat bilet almaya, tünele, tramvaya, vapura binmeye… Say sayabildiğin kadar. Koy bu on saatin içine boşlukları doldur bakalım. Sevişmeye koyabiliyor musun on dakika?…

  Yazı makinelerine, kalem tutan parmaklara, neşterlere, ilaçlara, selam vermeye, kitap okumaya, iki kadeh içmeye… Vakit mi kalıyor insanoğluna? Bunu yaparsan onu edemiyorsun.

 Kimine dar, kimine bolsun; pazartesi! Pazartesi! Sanki pazar bir şeymiş de onun bir de yarını, ertesi günü var. Ertesi günü yapacak işlerin içinde hep aynı olanı bir yana bırakırsak bize saat olarak ne kalır?

 Geç git pazartesi sen de!… Sende de iş yok! Sen de salıya doğru kalem tutarak, apteshaneye giderek, daktilo yazarak, otobüse binerek, sümkürerek, burnunu çekerek, vapura atlayarak, merhaba diyerek, bilet alarak, pazarlık ederek, bir şarkı bile mırıldanmadan, ıslık çalmayı bile hatırlamadan, aşktan göz açamadan, bir güzel yüz bile görmeden; yalan söyleyerek insanoğlundan insanoğluna kötü haberler ileterek, çarşambaya doğru yürüyen bulada bir salı ile kol kola geçip gideceksin. Yine çarşamba, yine perşembe, işte cuma! Cumartesi… Hele bu ertesiler yok mu ertesiler? Bu ertesiler, kendilerini bir şey sanan insanlara benzerler. Sanki devam ediyorlar. Sanki bir bayramı, bir oh deyişi, bir sevişmeyi, bir sulhu, bir özgürlüğü, bir oyunu, bir aşkı, bir kardeşliği, bir dudak dudağa, bir anlaşmayı devam ettiriyorlar; yalancılar! Pazartesi! yürü geç git! Lalettayin bir mart gününün lalettayin bir pazartesisi! Gideceksen git! Pencereye üç beş damla insanın içini ürperten buz gibi su, mangallı odanın bir isim yazdığım, bir şekil çizdiğim camına buğudan başka güzel ne getirdin? Ta uzaklarda, kel tepelerin üzerine abanmış yağmur bulutlarına, kar toplayarak gökyüzünde bir dur da bir lahza konuşalım. Niçin geldiğini bir anlayalım senin. Bana insanlardan, dünyadan yeni bir şey mi getirdin? Şu sıcak atkılarına sığınarak, ceketlerinin yakasını kaldıranlara bir serüven mi hazırlıyorsun?

  Kim bilir, belki de bu saatte Beyoğlu’nda bir evde bir kadın erkekle kavga ediyordur. onun da ismi Nevin’dir.

  Az sonra, pazartesi isimli saatlerin on dakikası geçinceye kadar bir zaman içinde kanlı canlı ondüleli, rujlu Nevin on altı yerinden bıçaklanıverecek… Fransa’da kabine düşecek… İngiltere’de bir Lord evlenecek, bir uçak düşecek, bir diğeri Roma Hava meydanı’ndan Paris’e kalkacak.

  Dağların içinde bir tren gidiyor bak! Tam tünele girmek üzere. Bakın, şu dolmuşta bir şeyler oldu. Bir adam ezilmiş mi, bayılmış mı? Nedir? Evzaneye götürüyorlar. Hastanenin birinde bir adamın kalbine ameliyat yapıyorlar; bir başkasının karnından su alıyorlar; birine narkoz veriyorlar; birinin ayağını kesiyorlar…

 Düşünürüm, düşünürüm bunu da: İki kişiyi, tenha bir sinemada, yan yana, içleri hazdan ışıklar içinde, yürekleri dudaklarında, şehvet ıslık gibi, yılan gibi, temmuz geceleri gibi yıldızlı, sıcak ağır kokulu; dıdak dudağa, eller ellerde, bir kadınla kaybolmuş bir erkek…

 Çocuklar doğuyor. Tibet’te çocuklar doğuyor. Amerika’da çocuklar doğuyor. Asya’da çocuklar doğuyor. Afrika ormanlarında bir fil beş adam kovalıyor. Bir kadın tarlada doğuruyor. Bir kadın hastanede doğuramıyor…

 Hey pazartesi! Övünebilirsin, isminle değil, yukarıda saydıklarımla. Sen İstanbul’da mart içinde bir pazartesi olarak değil ama. Amerika’ya daha şimdi giriyorsun. Japonya ötelerinde, Büyük Okyanus’un bir yerinde az sonra sen bir salısın bulada!

 Ulan pazartesi! Sen bir tarafta pazar, bir tarafta salısın; serseri herif! Ne diye İstanbul’da bize “pazartesiyim” diye kafa tutarsın. Elimde olsa tutarım seni şu saniyede; bakarım sonra dünya yüzüne: bir çocuğun yalnız kafası çıkmıştır, bir adam durmadan son nefesinde.

Bir kadın hep o sarsılma anındadır, bir parmak kalkmış daktilonun başında; bekliyor. hep seni bekliyorlar geçsin gitsin diye, köpek! Giden bir araba duramayacağına göre ne yapar acaba? Bırak bizim tüneli, bir uçağı düşün; duramaz, ehhh gidemez de…. Köpek hep mi havlayacak? Hani buna havlamak da denmez. Tavuk yumurtayı yumurtlayamayacak, ben ben ben ben ben….”

- Sait Faik Abasıyanık, Kayıp Aranıyor
         (Sf. 66-67-68)
try again fail again fail better

Çevrimdışı Jean Valjean

  • **
  • 281
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #131 : 05 Temmuz 2012, 18:57:18 »
Yüz yıl, bir kilise için gençlik, bir ev için yaşlılık demektir. İnsanın evi onun gibi kısa ömürlü, Tanrının evi de onun gibi ebedîdir sanki.

Victor Hugo, Sefiller
He Who Dwells Beneath The Waves

Çevrimdışı

  • **
  • 89
  • Rom: -1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #132 : 12 Temmuz 2012, 13:54:55 »
'Ben lord değilim, kendime bundan daha fazla saygım var.'
 
                                                                      Matrim Couthon
Görev tüyden hafif, ölüm dağdan ağır.Dur bi karıştı dur dur!

Çevrimdışı emuk

  • **
  • 226
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #133 : 25 Temmuz 2012, 18:32:51 »
"O salaklar yıldırımı daha iyi görebilmek için ağacın tepesine çıkar!"

Matrim Couthon- Zaman Çarkı
"A.Ö. 352 yılında, Mishamont ayının yirmi altıncı günü, Neraka şehrindeki Takhisis tapınağı yıkıldı. Ejderha kraliçe dünyadan sürüldü, orduları yenilgiye uğratıldı.

Bu zaferin onurunun büyük bir kısmı, ışığın güçleri için cesurca savaşmış olan mızrak kahramanlarına verildi. Ancak tarih kaydetmelidir ki; karanlıkta yürümeyi seçmiş bir adam olmasaydı, ışık kaybetmeye mahkum olurdu."

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« Yanıtla #134 : 03 Ağustos 2012, 14:01:42 »
Hastaneye girdiklerinde Vahşi, "Fakat köle olmak hoşunuza gidiyor mu?" diyordu. Yüzü kızarmış, gözleri haklı bir öfke ve heyecanla parlıyordu. "Bebekler gibi yaşamaktan hoşlanıyor musunuz? Evet, bebekler gibi zıplayıp kusuyorsunuz," diye ekledi. Hayvanlara özgü salaklıklarından sabrı tükenen Vahşi, şimdi de kurtarmaya geldiği insanlara hakaretler yağdırıyordu. Hakaretler, kalın salaklık zırhlarına çarpıp dağılıyordu, gözlerinde donuk ve somurtkan bir kinle, boş bir ifadeyle Vahşi'ye bakıyorlardı. "Evet, kusuyorsunuz," diye haykırdı. Üzüntü ve vicdan azabı, merhamet ve görev -bunların tümü şimdi unutulmuştu ve bekleneceği üzere, bu insan müsveddesi canavarlara duyulan şiddetli bir nefrete yenik düşmüştü. "Özgür ve insan olmak istemiyor musunuz? İnsanlık ve özgürlüğün ne olduğunu anlamıyor musunuz?" Hiddetten akıcı konuşuyor, sözcükler kolayca ve hızla geliyordu. "Anlamıyor musunuz?" diye tekrarladı, ama sorusuna yanıt alamadı. "Peki öyleyse," diyerek sert bir tonla devam etti. "Size öğreteyim; isteseniz de istemeseniz de sizi özgür kılacağım."

                                                   Cesur Yeni Dünya / Aldous Huxley
Planemo Syndrome