Distopya deyince insanın aklına karanlık, boğucu şeyler geliyor. Karanlık, boğucu şeyler deyince ise okurken iç daraltan, bir yerden sonra sıkan, boğan şeyler geliyor akla. Ama Fahrenheit 451 bunun aksine ilk cümlesinden son cümlesine kadar öyle bir yoğunluk ve akışkanlıkla gidiyor ki, sizi aynı anda hem verilen düşünceyi sorgulayıp kitap ve toplum üzerine düşünmeye, hem de Guy Montag'la birlikte yaşayarak kendinizi dünyadan soyutlayıp bir nevi geleceğe yolculuk etmenize sebep oluyor.
Kitabın dili anlatılmak isteneni mükemmel bir şekilde veren bir yapıya sahip. Kendine has bir yapısı var, biraz da şiirsel denebilir hatta.[*]Fırtınakıran'a selam olsun[/*] Kelimelerin dizilişi, cümlelerin altındaki anlam, benzetmeler ve betimlemeler o kadar yerinde ki aynı anda hem bazı gerçekleri açıkça gözünüze sokuyor hem de kalanı kendi düşüncelerinizle, kendi görüşlerinizle tamamlamaya olanak sağlayarak sizi düşünmeye sevk ediyor. Burada kitabın çevirmenleri Zerrin ve Korkut Kayalıoğlu'nun da işlerini harika bir biçimde yapmalarının payı büyük elbette.
İçerikle ilgili yorum yapmayacağım, sindirmek için biraz zamana ihtiyacım olacak gibi görünüyor çünkü.
Tahmin ettiğimden çok daha akıcı, düşündürücü ve gerçek bir kitaptı. Distopya ya da Bilim Kurgu türlerine ilginiz olmasa bile yalnızca ufkunuzu açması için alıp okuyabileceğiniz, hayata bakış açınızda çeşitli değişikliklere yol açması oldukça muhtemel bir eser Fahrenheit 451. Okunası, okutulası...