1370Gospel masa ve kitaplıkların bulunduğu oturma odasına girdi. Roma'nın biraz dışındaki iki katlı Malikanenin üst katında ve en batısındaydı. Alexander sık sık bu rutubetli odaya çıkar ve bir bardak kan ile gündüzleri burada geçirirdi. Geceleri eğer bir işi varsa burada yapardı çoğu zaman. Buraya döneli bir ay kadar olmuştu ancak, Gospel hala Alexander'ın bu odayı seçmesinin nedenini sormamıştı. Ona ne zaman yakınlaşmak istese, Alexander itiyordu elinin tersiyle. Pek anlaşılır bir şey değildi bu.
Gospel uzun kıyafeti ile içeriye süzülür gibi girdi ve adamın karşısındaki güzel oymalara sahip sandalyeye oturdu.
"Anlat bakalım Alexander" dedi ince ve yumuşak bir sesle "Bu odanın anısı nedir?"
Alexander sinirli gözlerle baktı. "Seni ilgilendirir mi?"
"Hiç bir şey hissetmediğine inandır kendini artık.."
Bir an tereddüt yaşasa da, sonunda pes etti. "Dinle o halde. Çok eski değil, belkide çok eski ama acısını hala hissettiğim bir şey. Belki inanmazsın hala güçlü olduğuna ama... On dört sene önce burada ölümsüzlüğü tattı bu beden... Ne susuzluğun acısını ilk defa çekti. İçindeki canavar yüzünden kontrolünü kaybedene dek ne içeceğini bilmiyordu çünkü kimse ona yolu göstermemişti." Ayağa kalktı ve yavaş adımlarla masanın etrafından dönüp Gospel'in arkasına doğru gitmeye başladı. "Ve şans eseri Elanora, gecenin içindeki ışığım, uyandı ve odaya girdi. Sonra, Canavar, paramparça etti onu. Alexander uyandığında, acı dolu bir çığlık attı hayatında son defa. Çığlıklarım geceyi yırttı... Öfkesinden tırnaklarıyla kazıdı bir şiiri tavana."
İkisi de tavandaki o İtalyanca şiire baktılar... "Ve sonra kanayan tırnaklarıyla, on üç gece ve on üç gün bekledi Alexander. Canavara yenilmedi bu sefer ancak ölmek üzereyken bir adam içirdi ona kanı. O zamandan beri burada işte, o zamandan beri yaşamaya çalışıyor."
Gospel bir hışımla ayağa kalktı ve sinirle itti Alexander'ı "Aptal herif!" diye bağırdı. Alexander ise duvara doğru çarptı ve hafifçe sarsıldı. "Defol! Olduğun şeyi kabullenene kadar dönme! Eski hisler sadece birer yanılsama, sadece senin aptalca inancın! Hiç birinin hala var olmadığına inan artık Alexander!"
Alexander ayağa kalkmış ve uzaklaşmıştı. Odanın kapısından dışarıya çıkmış ve gecenin karanlığında uzaklaşmıştı. Bir kaç hafta, Gospel onu bekledi.
***
Modern Zamanlar"Yedi cinayet, yedi gün içinde yapılıyor. Yedi kurban da Elder'ler ve hepsinin yanında bırakılmış Eski Mısır tarzı üretilmiş parşömende "VII" yazıyor." bunu söyledikten sonra ayağa kalkıp konuşmuş olan kel adamın sesindeki korku herkese yayıldı.
Siyah, uzun cam masanın kenarında bir yerde oturan adam yavaş yavaş yerine oturdu. Masada yedi kişi eksikti. Bu yedi Elder, şehirdeki en yaşlılarıydı ve öldürülmeleri gerçekten de herkesin korkmasına sebep oluyordu. Özellikle Alexander, "VII" ile alakalı efsaneleri bildiğinden, gerçekten korkmaktaydı. Bu Elderleri bu kadar kolay öldüren şey ne ise, bir sonraki hedefi o olmalıydı.
Bu şehrin en yaşlısıydı Alexander. Dünya'nın ağırlığını kaldıramayan pek çok Yaşlı, solup gitmişti... Bütün bunları düşünürken, aklına yıllar öncesinden o gün geldi. Gospel ölmeden hemen önceki gece. Onu istediği ilk ve son gece.
"Bana sahip ol ve değiş bu gece... Çünkü umut sadece insanların dayanağı değildir" demişti Gospel, Karpatlardaki Kale'de.
"Bu gece bitsin artık üzerindeki şu ölümün ağır kokusu. Bu gece artık olduğun şey ol..." Umut, dudakları Gospel'in boynunda gezerken hissettiği tek şeydi. Bir amacı vardı artık ve biliyordu yolunu. Gelecek Olan'ı bekleyeceklerdi, onun yolunu açacaklardı.
"Ve bu gece sana sahip olacağım, sen ve ben sevgilim, son bir yolculuğa çıkacağız... Artık yılların ağırlığı önemli değil." demişti Alexander cevap olarak.
Gözleri dalmış olan Alexander birden bire ayağa kalktı. "Kendinizi koruyun. Sizin için yapabileceğim bir şey yok. VII'ın efsanesini biliyorsanız, o halde titreyeceksiniz. Bilmiyorsanız, dinleyin." Odanın kenarına doğru geçti ve karanlıkta, aynaya doğru dönüp konuşmaya başladı. "Babil kulesi yıkıldığında, altı soydaş kulenin altındaki mahzenlerde bir yemin ettiler. 'Yedinci Olan' gelene kadar bekleyecek ve onun yolunu açmak için tehlike oluşturabilecek her Soydaşını ve Lupin'i teker teker öldüreceklerdi. Bazı efsaneler der ki, 'Yedinci Olan' Caine'dir. Bazıları 'Lilith' der. Bazılarına göre de 'Lucifer' derler. Ancak buradan sonra efsane farklılaşır. Bir grup, bu Altı kişinin yerini sürekli dolduracak yeni kişiler bulduklarını ve eski olanların öldürüldüğünü, bu nedenle ilk altıların yemininin yavaş yavaş kaybolduğunu veya unutulduğunu söyler. Çünkü binlerce yıldır bu tip bir olay ile karşılaşılmamıştı. Bir diğer efsane der ki, Altılar Torpor durumundadır ve zamanlarının gelmelerini bekliyorlardır."
Aynadaki bulanık görüntüsünden çevirdi gözlerini ve masanın başına geldi tekrar. "Beyler ve Bayanlar, şu dakikadan sonra yalnızsınız. Sadece Elizabeth ve Aaron benimle geliyorsunuz. Diğerleri istediğiniz yere dağılabilirsiniz. Eğer Altı uyandı ise, Yedi'nin zamanı yakındır."
Birden bire masada bir gürültü koptu. Tüm Elder'ler bir anda, büyük bir sinirle ayağa kalkmış, bazıları yumruklarını masaya neredeyse kıracak kadar sert bir şekilde vurmuşlar ve Alexander'ın onların isteği dışında bir karar almasına tepkili bir şekilde bağırmaya başlamışlardı. Alexander ise tek bir şey söyledi.
"Eğer Altı geldiyse, hepiniz ölüsünüz zaten." Arkasına döndü ve siyahi korumalardan bir tanesi Alexander'a uzun, siyah paltosunu verdi. Hızlı adımlarla kapıdan çıktı ve önünde kapılar açıldı.
Yıllar önce Gospel ile araştırdıkları son şimdi geliyordu o halde. Tam da umudunu kaybettiği anda, gerçek kaderini öğrenecekti. O öldükten sonraki gece, karşısına gelen adamla konuştuğu şeyleri hatırladı. Vlad Dracul'un kalesinde olanları gayet iyi hatırlıyordu.
***
1430Alexander, Ordo Dracul tarikatının içinde bile iyi tanınır ve İç Çember'e alınmasalar da hep hoş karşılanır olmuştu son bir kaç gündür. Lord Dracul'un emriyle, artık Ordo Dracul'un fahri bir üyesiydi Alexander ve Dracul'un fermanı, hep böyle kalmasını garantiliyordu.
Bütün bunların sebebi, iki gece önce yaşanmış savaştı. Başka bir iş için gelmiş olan Gospel ve Alexander, Dracul'un çağrısını kabul etmiş ve onun yanında savaşmışlardı. Son bir kaç senede Gölgeleri yönetme yeteneği çok gelişmiş olan Alexander savaşın kaderini değiştirmişti ve Dracul ölmekten kıl payı kurtulmuştu.
Ancak Alexander'ın ümidi yoktu artık. Değer verdiği son şeyi kaybetmişti. Dünya anlamsız ve boştu. Yaşamı sadece bir korkuya bağlıydı; Korkuyordu ölürse karşılanacağı yerden, bu nedenle yok edemezdi kendini. Ancak bu zayıflığı göstermezdi başkalarına. Ordu Dracul'daki yeri kıskanılıyordu çünkü.
O gece, camdan izliyordu dışarıyı. Az önce ona ikram edilmiş olan güzel Romen kızını iliklerine kadar kurutmuştu ve Gözleri boş boş dışarıyı izliyordu.
Arkasından, hoş ve rahatlık verici bir ses geldi.
"Alexander... Alexander..." bir kaç adım sesi yavaşça geldi. Alexander ani bir hareketle ayağa kalktı çünkü bu ses ne Dracul'a ne başka bir soydaşına ait olamazdı. Gölgeleri, korunmak ve saldırmak üzere hareket ettirecekti ki, odada bir tane bile gölge bulunmadığını korku içinde fark etti.
"Hala çok korkaksın ve hala çok umutsuz." Uzun sarı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenli, ince ancak kaslı ve uzun boylu bir adam vardı karşısında. Bakışları bir insana ait olamazdı ve güzelliği Alexander'ı hiç bir soydaşının böyle olamayacağını kanıtlıyordu. Güzel Daeva bile olamazdı bu kadar. "Ancak bir gelişme var, benim kim olduğumu anladın öyle değil mi şu son bir kaç senede?"
Alexander anlamaya çalışan kısık gözlerle bakıyordu. "Sabah Yıldızı... Lilith bugünlerde nasıl?" dedi alaycı bir şekilde.
"Bana istediğinde ulaşman için kartımı verirdim ancak, hiç bir işe yaramadığını anlamış olmalısın." Lucifer güldü. "Söyle bakalım, hala inanmıyor musun bir gelecek olduğuna? Neden kaybettin umudunu böyle?" Hemen arkasındaki yatağın kenarına oturdu.
"Bu seni ilgilendirir mi? Yada söylemesem de bilemez misin yüreğimin en derinini, Beelzebub?"
"Elbette... Aşık olmuşsun ve benim gibi yanlış yola gidiyorsun Alexander. Bu hatayı yapma. Ve bir daha asla ama asla kendini öldürmeye çalışma. Hayatın amaçsız değil, inan bana."
Alexander buna inanmıyordu. "Onca seneden sonra, gerçekten de inanmıyorum buna. İnsanlar onca his ve gerçeklikle, yaşamak zorunda oldukları kısa yaşamlarıyla amaçsızlar ve dinleri bu amaçsızlığı doldurmak için yaratmışlar. Biz? Biz hiç bir şey hissetmediğimiz halde ve inanmadığımız halde amaç bile yaratmaktan aciziz. Elder'lerden kaç tanesi dört yüz yaşının üstünde?"
Lucifer'ın yüzündeki gülümseme küçüldü. "İnan bana, Elder olmayabilir ama bu Dünya'nın derinlerinde tahmin edemeyeceğin şeyler uyuyor, uyanacakları zamanı bekliyor. İnan bana." ayağa kalktı ve camın önünde duran Alexander'ın yanına gitti. "Gitmeliyim, Güneş'i selamlamak üzere gökyüzüne döneceğim. İstediğin şeyi düşün Alexander ancak zamanı geldiğinde göreceksin."
"Lilith'e selamımı ilet." dedi Alexander.
"Çoktan haberi var bile Alexander. Merak etme." Lucifer camdan çıktı ve süzülürcesine bulutlara yükseldi.
***
Modern ZamanlarAlexander eline kalemi aldı ve eski defterine yazmaya devam etti. "...Yıllar sonra, kaybettiğim amacın yaklaştığını hissediyorum. Gospel... Elanora... ve eski dostum Niad. Belki hepsi beni buna hazırlıyorlardı. Yıllar önce Sabah Yıldızının söyledikleri şeyler... Belki gerçekten doğrular. Hayatta kalmam lazım. Bu sefer cehenneme olan korkumdan değil, gerçekten bir amacım olduğumu hissettiğimden.
Yedi uyandıysa, artık yapmam gerekenler var. Eski yazıtlardaki bazı şeyler bile gerçekse, Gospel ile okuduğumuz şeyler yavaş yavaş olacaktır. Şimdi ilk işareti bekleyeceğim. Ay ve Güneş karardığında, gün gelmiş demektir."
Alexander kalemi defterin içine koydu ve gölgeler defteri kapladı. Bir kaç dakika sonra hem gölge hem defter yok olmuştu. Önündeki kanı içti ve aşağıda bekleyen arabaya binmek üzere evden çıktı.
Not: Biraz uzun oldu kusura bakmayın... Genel bir şey yazıyım diyordum hepsini kapsadı sanırım. =)
Tavandaki şiir;
Aşk nerede?
Umut nerede?
Nerede benim
Yaşama sebebim?
Hepsi bu
Benim kaybettiklerim.
Hepsi buydu
Benim aradığım.