Aynı altyapının üstüne yazılmış başka bir yazı ile devam ediyoruz.
Yakıcı güneşin, her dakika etkisini daha da artırdığını görmezden gelebilseydim, bir savaşın tam ortasında olduğum gerçeğini unutmam bir nebze daha kolay olurdu.
Evet, lanet bir savaşın ortasındaydım ve hangi tarafın haklı olduğu umrumda değildi. Zaten savaşları oldum olası sevemedim. Binlerce insan, birbirinin boğazına gözü dönmüşcesine saldıran, leş gibi ter kokan binlerce insan. Akan kan yüzünden çamur olmuş, yürüdükçe yılan derisi gibi esneyen toprak. Çığlıklar, ahh kulaklarım olduğunu unutmak, bu kadar iyi duyamıyor olmak isterdim. Lanet insanlar, madem savaşmaya bu kadar niyetlisiniz, iş ölmeye gelince de çenenizi kapalı tutun.
Dört gün oldu sanırsam, uyandığımdan beri dört gün. Savaşın, kanın, terin, çığlıkların, çevreye yayılmış insan parçalarının, iğrenç bir kokunun etkisiyle yıllar gibi gelen dört gün. Bir dahaki sefere uyanacağım evreni dikkatle seçmeliyim diyorum kendime, daha önce de defalarca kez dediğim gibi. 17AF7CKL8932M evreninin genel gelişmişlik seviyesinin biraz altında olduğuna dair doğduğum evrendeki süper bilgisayarımın beni defalarca kez uyardığını düşünmemeye çalıştım. Birazmış. Bu insanlar resmen ilkel. Gün geçtikçe artan pişmanlığım, daha burada geçirmem gereken 381 yılı düşündükçe sinir krizine girmeme seviyeye yükseliyordu.
Elementler üzerindeki kontrolümü geliştirmem gerektiği doğruydu elbet. Bir kaç yüzyıl öncesinde sadece çevremdeki cisimleri haraket ettirebildiğim düşünüldüğünde, şu anki durumum bile şaşkınlık vericiydi. Ama lanet süper bilgisayarım, elementleri kontrol etmek için, beynimin kapasitesinin çok azını kullandığımı ve potansiyelimi gerçekleştirmek için daha çok pratik yapmaya ihtiyacım olduğuna karar vermişti. Devreleri yanasıca makina.
PA726 evreninde, ilk oluşan bir milyardan biri olduğu varsayılır, dokuzyüz yıl boyunca insan zihninin derinlikleri üzerinde çalışmıştım. Yani, çevremdeki insanların düşüncelerini duymak, onların benim ne düşündüğümü anlamalarını sağlamak, istediğim şeyleri düşünmelerini sağlamak gibi şeyler. Birden fazla zihne aynı anda bağlanmak ise en çok sevdiğim şeydi. Sanki ben çobanmışım onlar da koyunlarımmış gibi. Daha sonraları bağlandığım zihinleri, sadece istediğim gibi yönderdirmenin yanı sıra, acı veya zevk ile eğitebileceğimi ve kopartabileceğimi keşfettim. Kopartmak derken, beynin vücut üzerindeki kontrolünü kesmekten bahsediyorum. Bu da o bedenlerin ölümüne neden oluyordu doğal olarak.
PA726'dan ayrılmadan önce yaptığım şey için hala kendimi affedemedim. O insanlar bu yazgıyı hak etmiyorlardı. Sonsuz evrenler içindeki dünyalarda yaşayan hiç bir insanoğlu öyle bir muameleyi hak etmiyor. Ama sınırlarımı öğrenmem gerekiyordu. Önce, o zavallı insanlara bağlandım. En başta yakın çevremdeki yedi bin seksen üç kişiyi zihnimde hissettim. Sandığımdan daha kolay oluyor gibiydi. Sonra bağlanmaya devam ettim. Yüz binler, milyonlar, milyarlar. Üç saat kadar sonra, o dünyada yaşayan on milyar üç milyon iki yüz kırk bin altı yüz elli iki kişiye bağlamıştım. Hepsini sanki yanımdalarmış gibi hissedebiliyordum. Onlara istediğim herşeyi yaptırabilirdim. Ben ne yaptım? Hepsini koparttım.
Ve değişikliği farkettim. Dünya daha önce hiç karşılaşmadığım bir sessizliğe büründü. Duymaya başladım ardından, önce bir kaç tanesi söylüyor gibiydi sanki, zamanla diğerleri de katıldı ağıt yakan hayvanlara. O vakit, aklım başıma geldi, ne yaptığımın farkına vardım. Onlara tekrar bağlanmayı, yeniden canlanmalarını istedim. Ama ben her ne kadar insanlara göre özel biri olsam da tanrı değildim. Kalbim yanmaya başladı sanki demirden bir kozmuşcasına. O acıyı hiç bir zaman unutmadım.
Hayvanlara ağıta devam ederken, bülbül başladı şarkısına, o an içimde bir yanardağ patladı sanki. Bir ses bu kadar saf, bu kadar içten, bu kadar duru olabilir miydi? Orada ne kadar durdum bilmiyorum, çevremde saçılmış insan cesetleri arasında, öldürdüğüm insanlar arasında. Ağladım, dönüştüğüm şey için göz yaşı döktüm. Defalarca kez düşünmeme rağmen hep yapmamak için bir sebep bulduğum şeyi yaptım. İntihar.
Kendimi koparttım. Canım yandı ama kalbim köz gibiyken hissetmedim dahi. Olduğum şey ölmeme mani oldu. Oturmaya devam ettim, göz yaşlarım içime aktı, bülbülün sesi kanıma karıştı. Ve duyulabilecek hiç bir ses kalmadığında, ben değişmiştim.
Şimdi bir savaşın ortasındayım. Dört gündür bu savaşın ortasındayım. On bin kadar insan var savaş meydanında, hepsine bağlıyım, hepsini hissedebiliyorum. Onları şu an, bu pişmanlığım içinde kopartmıyorsam tek sebebi var; o bülbülü tekrar duymak istemiyorum.