"... Ve şimdi hava durumu!"
Kızıl saçlı kadın battaniyesine sarınıp televizyonun kumandasına uzandı, yüzünde hayal kırıklığı içeren bir ifadeyle televizyonu kapattı, arkasını yaslanıp gözlerini kapadı. Haberlerde gene ilgisini çekebilecek bir şey yoktu. Hiç bir şey olmuyordu bugünlerde, klasik cinayetler, felaket haberleri, politika, kriz. . . Hayır, hayır, daha pes edemezdi.
"Raven, kitaplarımı getir." diye seslendi. "El aynam ve tarağımı da."
Bütün bunların yanısıra, bir bardak tarçınlı sıcak çikolata getirmişti adam. Mary kitaplardan birini aralayarak kaldığı yeri aranırken, Raven gümüş tarağı alarak sahibesinin saçlarını taramaya başlamıştı.
"Yeni kitaplarım ne zaman gelecek?"
"Kargoya verilmiş, hanımım. En geç yarın elinize ulaşır."
Durgunlaştı. "Buradan çok sıkıldım. Hiçbir şey yok. Onun burada olduğuna dair en ufak bir ip ucu bile yok.""Raven, akşam yemeği için balık istiyorum."
"Bunun için çarşıya inmam gerek hanımım."
"O zaman acele et ve çarşıya in."
"Peki hanımım." Adam itaatkar bir biçimde tarağı kadının yanına bıraktı, eksik bir şey var mı diye kontrol etti, ceketini alarak evden dışarı çıktı. Kafasında kullanacağı baharatları kurmaya başlamıştı bile...
O dışarı çıktığında Mary ayağa kalkıp çalışma masasına doğru yürüdü. Kilitli çekmeceyi açarak içinden deri kaplı defterini çıkardı, sayfaları karıştırmaya başladı; çok eski bir defterdi bu, eğer bulunsa belki incelemek için tarihçilerin elinden kaparak alacakları bir defter. Viktoryan döneminden kalma, eski ingilizce ile yazılmış, tarihi birinci gözden anlatan bir defter. . .
"Yıllardır izini bulamadın onun, şimdi nasıl bulmayı düşünüyorsun?" "Mutlaka bir iz bırakmış olmalı." "Hem bulsan ne yapacaksın ki?" "Bana yaptığını tersine çevirmesini isteyeceğim." "Bunun için benimle de konuşabilirsin." "Seninle pazarlığımız bitti. Ben sana borçlu çıktım." "Evet, ve sanırım bu yüzden bir daha benle pazarlığa oturmak istemiyorsun..." "Çünkü bir işe yaramayacağını biliyorum."
Sayfaların birinde durdu; siyah beyaz, eski bir fotoğraf iliştirilmişti bu sayfaya. Heyecanla karalanmış bir kaç cümle karalanmıştı, ama o kadar titrek bir eldi ki yazan, okunamıyordu artık geçen zamanın verdiği zarar da hesaba katılınca. Kadının bakımlı parmakları fotoğraftaki yüzün üzerinde gezdi.
"lo amerò sempre, mi'amante"