Kayıt Ol

Ölümü Sevmek

Çevrimdışı neutron

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #45 : 01 Nisan 2010, 21:52:12 »
iyi de ne zamaan :D ?
Korkuyorum... Nedensiz... Nedensiz yere korkuyorum birşeylerden... Ağlıyorum bir hiçlik uğruna... Ümitsizim, hep böyle kalacağımı bilerekten...

Çevrimdışı laklak luna

  • **
  • 142
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #46 : 02 Nisan 2010, 17:22:10 »
Yarına bitireceğim söz. :D Genelde herkes yattıktan sonra yazdığım için zor oluyor zaman bulması yazmaya. *-*


I'm Usagi Tsukino, 16 years old,
in the first year of high school.
I'm a bit rash and a crybaby but,
I'm actually an agent of love and justice,
Pretty Sailor Soldier,
Sailor Moon.

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #47 : 03 Nisan 2010, 18:14:01 »
Sonunda ikinci bölümünüde okudum ve harika olduğunu düşünüyorum.

Okumak için ne zamandır erteliyordum.Şimdi okuyunca  keşke hiçi ertelemeseydim keni kendime hayıflandım.

Devamını büyük bir merakla bekliyor  olacağım.Birde şu dawnı çok sevdim.Eğlenceli bir karakter. :)

Çevrimdışı neutron

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #48 : 03 Nisan 2010, 20:13:11 »
benim tam tersime desene :D ben hiç sevmedeim dawnı :D nedenini bildiğimden bile emin değilim :D
Korkuyorum... Nedensiz... Nedensiz yere korkuyorum birşeylerden... Ağlıyorum bir hiçlik uğruna... Ümitsizim, hep böyle kalacağımı bilerekten...

Çevrimdışı laklak luna

  • **
  • 142
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #49 : 04 Nisan 2010, 15:16:03 »
Beğenmene çok sevindim diana. (: Yorumun ve zaman ayırdığın için de ayrı teşekkür ediyorum. *-*
Dawn ne kadar çelişki yarattı ya. :D Seven var, sevmeyen var. .D


I'm Usagi Tsukino, 16 years old,
in the first year of high school.
I'm a bit rash and a crybaby but,
I'm actually an agent of love and justice,
Pretty Sailor Soldier,
Sailor Moon.

Çevrimdışı neutron

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #50 : 04 Nisan 2010, 19:25:32 »
:d evet öyle oldu :D



ya lunaaaa hadi ya yarın bitircem demişsin 2 gün oldu çıt yok :D :D bekliyoruz ne zamandırr :D


ya baskı da yapmak istemiyorum ama insan kötü oluyor yani :D
Korkuyorum... Nedensiz... Nedensiz yere korkuyorum birşeylerden... Ağlıyorum bir hiçlik uğruna... Ümitsizim, hep böyle kalacağımı bilerekten...

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #51 : 05 Nisan 2010, 17:31:07 »
neutron,bende devamını merakla bekliyorum.Fakat bence fazla üstüne varmayalım.İçinden gelince yazsın.Yoksa bizde beklediğimiz gibi güzel bir yazı bulamayız.

Umarım sözlerime kızmamışsındır.Ama karşımızda enfes bir yazı bekliyorsak biraz beklemeliyiz.

Çevrimdışı neutron

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #52 : 05 Nisan 2010, 20:56:30 »
yok canım niye kıziyim :D  aslında çok haklısın biraz rahat bırakmam lazım ama yapamıyorum yaa işte :D zor oluyor :D ama tamam.. sustum :zuha
Korkuyorum... Nedensiz... Nedensiz yere korkuyorum birşeylerden... Ağlıyorum bir hiçlik uğruna... Ümitsizim, hep böyle kalacağımı bilerekten...

Çevrimdışı laklak luna

  • **
  • 142
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #53 : 06 Nisan 2010, 19:37:51 »
Hepinize çok teşekkür ederim ilginiz için. (: Aslında 4.. bölümü bitirip koyacaktım ama daha fazla beklemenizi istemedim. İyi okumalar, lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. (:

3.

Eve geldiğimde normal olarak soluk soluğaydım. Tüm yol boyunca azıcık bile yavaşlamamış, topuklarımın kırılması tehlikesine rağmen koşmuştum. Eve girdiğimde kapıyı arkamdan sıkıca kapadım ve kilitledim. Ve uçarak yukarı çıktım. Üstüme kuru bir şeyler giydiğimde ise banyoya gidip saçlarımı kuruttum ve turunç saçlarım kabarana kadar kuruduğunda ellerimle şekil vermeye çalışarak aşağı, mutfağa indim. Uzuun zamandır – en fazla bir saat – özlemini çektiğim sıcak çikolatamı hazırlamak için suyu ısıtıcıya koydum ve salona gidip televizyonu açtım. Açtım ama… İzlemiyordum aslında. Aklıma şu salak çocuk takılmıştı. Gerçekteni kimdi bu çocuk? Neden bende böyle hisler uyandırıyordu? Bilmiyorum, bilmiyorum! Bilmek de istemiyorum! Lanet olasıca şirin şey, bu kadar gıcık ve pısırık olmasan ne olurdu! Hey, ben ne dedim? Şirin mi? Hayır, onu sevemem. Onu sevecek olamam. Cümle kurmamı bile engelleyen bir özürlüyle olmaz!

“Dawn, biz geldik tatlım!”

Çelişkilerle dolu içsel konuşmam sevgili annem tarafından kesildi. Koltuktan kalktım ve ısıtıcıdaki suyu büyükçene bir bardağa dökerken “Hoşgeldiniz o zaman.” dedim.  Annem yanıma geldi ve “Ah, tatlım dışarıda feci bir hava var. Baksana, içim dışım ıslandı!” İç geçirip “Anne, ben de 15 dakika kadar önce dışarıdaydım. Hatırladın mı, ben okuyorum.” Annem mırıldanarak onayladı ve yukarıya, büyük ihtimalle küçük kardeşimi giydirmeye gitti. Derin bir nefes alırken bardağımı da masadan aldım ve yukarı, odama çıktım. Ne yapacağımı biliyordum, bir resim çizecektim. Beni bugün ancak bu rahatlatırdı. Koltuğuma oturmadan önce mp3’ümü aldım ve rahatlatıcı, sakin bir müzik açtım. Düşünmemi engelleyecek ve çizmemi kolaylaştıracak…

Ve elim işe koyuldu. Bir resim için karalamaya başladığımda artık beynim elimi değil, elim beynimi yönetiyordu sanki. Beni zihnimin içindeki en derin parçaya sürükler ve oradan bulduğu şeyi kâğıda dökerdi mükemmel bir şekilde. Yani ben suçsuzum. Yaklaşık bir buçuk saat sonra ortaya çıkan şey hakkında suçsuzum. Onu ben çizmedim, o gözleri ben çizmedim. Bugün okuldan çıktıktan hemen sonra, istemeden çarptığım o çocuktaki gözler. Menekşe rengiyle süslenmesi gereken gözler. Elimde olmadan deri bir iç çektim. Soğumaya yüz tutmuş sıcak çikolatamda bir yudum aldım ve o gözlere baktım.

O gözlere bir daha bakmamayı dilerdim ama…

***

Tekrar kendini kurtarmak için mücadele etmeli. Tekrar bir hayatı yaşamak için bitirmeli. Tekrar… Adımlarını sıklaştırıp bir köşeye dönüyor. Orada ilerlerse hızlı kap atışlarını bulacak. Taptığı o sese ulaşırsa, tekrar güneşin doğuşuna bakabilecek. Ama… O çoktan ölmüş kalbi taşırken bedeninde her saniye ölmenin acısını yaşayarak. Gökyüzü aydınlanıyor mavi bir ışıkla ve gözlerine yansıyor. Şeytani gözlerine… Ölümü kabullenmeyecek o. Ölümsüzlüğü tatmak için kabullendi tüm acıları. Her şeyini şeytana sattı.

Ve verandaya atladı. Gözleri aniden büyüyen çocuğa alaycı bir şekilde güldü. Bu seferki kurbanının ölü vücudunu görürken sevinecekti. Onun yalvarışlarını duymak daha bir haz verecekti. “Nereden buldun evimi? Kimsin sen lanet herif?!” Gülümsemesi yüzünden silinmeden ilerledi. Çocuğu yere attı tek hamleyle. Boğazını sıkarken bir hayvan gibi hırladı. Zevk içinde ellerini tatlı sesin geldiği yere koydu ve bastırırken onun çığlıklarıyla mutlu oldu. Birkaç dakika sonra… O yoktu. Artık onun kalbi vardı. Ve kalp artık onun değildi. Kırmızı kan parlarken onu ceketinin içine koyarak oradan uzaklaştı. Yine o kazanmıştı.


“YİNE!” Kesik kesik nefes alabiliyordum. Bu seferki diğerlerinden daha berbattı. Ölümünü gördüğüm, hissettiğim ve bundan zevk aldığım kişi… Bunu düşünmek bile gözlerimin yanmasına sebep oluyordu. Futbol takımının yıldızı, beni deli gibi seven çocuk artık yoktu. Josh artık yoktu. Onun ölü bedeni küçük evinin verandasında biçimsiz bir şekilde duruyordu. Ve ben gidip yardım edemiyordu. Gidip babama “Çocuk ölüyor, katili yakalayın, polislere haber vermeliyiz!” diyemiyordum. Ellerimi yumruk haline getirmiştim hissettiğim acıyı bastırmak için. Nasıl bir insan bunu yapabilirdi? Nasıl gidip de başka birinin kalbini sırf iki gün daha yaşayabilmek için sökebilirdi? Ağlamamalıydım. Ağlarsam ailemi uyandırabilirdim. Ve bu hiç hoş olmazdı.
Ne yapacaktım, ne yapmalıydım? O katili bulmak için ne yapabilirdim? Dostum orada ölürken hatta ölüyken ne yapabilirdim?! Biraz önce ağlamamak için sıktığım ellerimi şimdi sinirle bacaklarıma vuruyordum. Bir yararı dokunmayacaksa neden o canavarın yaptıklarını görebiliyordum ben?! Bu kadar kötü birimiydim ki, korku filmlerinden fırlama bu sahneleri görüyordum… Kafamı yastığıma koyduğumda elimde olmadan yanağımdan bir damla yaş süzüldü. Sonra iki, sonra üç ve artık hesaplamıyordum. Kafamı yastığıma gömmüş ağlıyordum. Ağlamaktan başka ne gelirdi ki elimden? Yarın boş bir umutla Josh’ın geri geleceğini düşünmekten başka…

Uyuyamayacağımı biliyordum. Uyursam yine o kâbusa dönebilirdim. Josh’ın cansız şekilde yerde yattığı ve o katilin yüzündeki alaycı gülümsemesiyle ona baktığı…
Yataktan kalktım. Yüzümü pijamamın kollarıyla sildim. Kendimi toparlayamazdım belki ama en azından birazcık daha kâğıtlara dökersem hislerimi rahatlayabilirdim. Kalemimi aldım, kâğıdımı aldım ve kontrolü elime bıraktım.

***

Sabah uyandığımda saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Ama hava daha aydınlanmamıştı. Büyük ihtimalle en fazla yarım saat uyumuştum çünkü terden sırılsıklam bir şekilde uyanmıştım. Gördüğüm şey her neyse hatırlamadığım için çok mutluydum açıkçası. Kafamı zorlukla masamın üstünden kaldırdım ve yanağıma bir şey bulaşmış mı diye masamın kenarındaki aynayı aldım. İlk bakışta yatağımda biri varmış gibi geldi, buna yemin edebilirdim ki Josh oradaydı. Arkama döndüğümde ise yoktu. Nefes nefese gidip ışığı açtım ve içimdeki korkunun geçmesi için derin derin havayı içime çektim. İşe yaradı gibi olduğunda aynaya tekrar baktım korkarak. Bir şey yoktu. Kafayı iyice yemiştim en sonunda işte! Aynayı kaldırdım ve yanağıma bulaşmış kara lekeleri ovuşturarak geçiştirmeye çalıştım. Lanet olasıca lekeler çıkmıyordu işte! Banyoya koştum ve hemen sabun sürüp iyicene suyla yıkadım. Şimdi daha iyiydi işte.

Masaya geri döndüğümde nende bilmiyorum bir beş dakika kadar öylecene bekledim. Sonra yavaşça hareket ederek masaya ellerimi koydum, başımı ve gözlerimi aşağı indirdim ve çizdiğim şeye baktım. Bakmaz olaydım. O gözler. O kana susamış, vahşi gözler. Bana neyi hatırlatıyorlardı ki? Daha önce gördüğüme yemin edebilirdim bu gözleri gördüğüme. Tabii ki de görmüştüm! Rüyamda düzensiz olarak 2 – 3 gecede bir görüyorum ya işte! Bir iki saniye daha baktıktan sonra çizdiğim şeyin gerçekliğinden korkarak çizimlerinin arasına koydum masanın alt tarafındaki gözü açıp. Evet, en azından daha iyiydim. Ama hala… Bu gerçeği düşünmek bile korkunçtu işte. Şimdi ne olmuştu zavallı Josh’a? Ruhu neredeydi? Böyle vahşice katledilmeyi hak etmiyordu ki o… Gözlerim tekrar dolmaya başlayınca hemencecik kolumun yeniyle sildim ve ayağa kalktım. Madem erken uyanmıştım gidip saçımı başımı düzeltebilirdim biraz. Belki bugün gözlerime lens takardım, yeşil mi, gri mi? Hımm… Bugün menekşe rengi fena olmazdı aslında.

Kendimi onaylayarak ve iç gevezelik yaparak ilerliyordum holde. Dikkatsiz kafam ki neredeyse annemin zilyonluk vazosunu düşürüp kıracaktım. Son anda garip bir şekilde elime yapıştı vazo. Aman her neyse… Kırılsa babam aynısından iki tane daha alırdı herhalde geçen doğum gününde antika taştan heykeli kırdığında yaptığı gibi.

Banyoya girdiğimde bir saniye daha orada olmak istemediğim bir halde buldum kendimi, savaş alanından çıkmışım hani. Hemen elime silahımı aldım ve vahşice tarak girmemiş saçlara daldım. Yaklaşık 15 dakika kadar süren mücadeleden kurtulmuştum ve ben başarmıştım ayıptır söylemesi. Şimdi tarağı geçirdiğimde hoop diye kayıyordu. Gülümseyerek elime düzleştiricimi aldım. Seviyesini ayarladım ve ısınmasını beklerken aynanın yanındaki dolaptan lens kutucuklarımı aldım. Onları sevdiğimi söylemiş miydim? Neyse, lenslerimi aldım ve teker teker denedim hangisi menekşe moru olan diye (Aralarında her renk bulunan güzel lenslerimle bu olay biraz uzun sürdü.). Bulduğumda dikkatlice diğerini de yerleştirdim temizledikten sonra.  Saçlarımı da düzleştirdiğimde kendime bakıverdim şöyle bir. Gerçekten bir meleğe benziyordum. Narin ve temiz yüz hatlarımı seviyorum işte!

Saçlarımı geriye atıp banyodan çıktım, odama girmeden önce holde asılı olan pek de sevdiğim guguklu saate bakmadan edemedim. Hö? Gerçekten saat 5.43 müydü yani? Saat neredeyse 6 olmuştu ve ben rahat 2.30 saattir uykusuz geziyordum. Bu akşam eğer becerebilirsem 2 saat erkenden uyumam gerekecekti.  Zaten yarın Cumartesi olduğundan sorun yoktu aslında. Yine de ani randevulara hazır olmalıydım!

Tatlı gardırobum! Bugün için en güzel şey siyah giyinmekti. Siyah ve şık. Hımm… Dar, siyah kot pantolonumu, yakası açık olan ve üstünde mor hafif desenler bulunan tek kolu düşük ve her hava şartına uyum sağlayabilen uzun bluzumu ve alttan da siyah, anneannemin bırakmış olduğu – ki kendisi çok şıkmış zamanında – safi deri çizmelerimi çıkardım. Takı takmamayı ama hafifi bir makyaj yapmayı da aklıma koymuştum hızlı hızlı giyinirken. Makyaj masama geçtiğimde biraz düşünceliydim. Acaba tamamen siyah giyinmese miydim? Anlarlar mıydı ki? Ama neyi anlayacaklardı ki. Eğer ben her zamanki gibi suçsuz moduma bürünürsem – ki öyleyim – benden her zamanki gibi şüphelenmezlerdi. Olanları görmek benim suçum değil ya! Puuf…

Hafif pembe far sürdüm ve sürme çektim. Bugün en azından on tane çıkma teklifi almazsam adım da Dawn değil. Gülümsedim aynadaki yansımama ve aşağı inmeden önce gözaltlarım belli olmasın diye kapatıcı sürmeyi de ihmal etmedim. İnip kahvaltıyı hazırladığımda annemler daha yeni uyanmıştı, ufaklık ise hala uyuyordu dünkü gezintiden yorgun düşmüş olacak ki. Uykulu uykulu esnedim elimde olmanda ve bunu okulda yapmamayı kendime tembihledim. Babam buzdolabını açıp sütü çıkardı ve direk kafasına dikti, annemse onu azarlamaya başladı. Ben de bunu değerlendirerek hızlıca kahvaltılık gevreğimi bitirdim ve “Ben bugün yürüyerek gideceğim, hepinizi öptüm!” deyip onların cevabını beklemeden çantamla şemsiyemi aldım, montumu giydim ve evden çıktım.

Yol boyunca ne içsel gevezeliğimden yaptım ne de kendimi üzecek şeyler düşündüm. Sadece kulağıma mp3’ümü taktım ve şöyle en bangırından bir şarkı açıp dinlemeye başladım. Okula geldiğimde kaç milyonuncu kez dinlediğimi bilmiyorum ama aşırı konsantre olmuş olacağım ki Erin’in salya sümük bağırarak geldiğini fark etmemişim. Geldi ve beni sarsarak neredeyse yere düşürecek şekilde sarıldı.

Ve işte rolüm başlamıştı.


I'm Usagi Tsukino, 16 years old,
in the first year of high school.
I'm a bit rash and a crybaby but,
I'm actually an agent of love and justice,
Pretty Sailor Soldier,
Sailor Moon.

Çevrimdışı neutron

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #54 : 08 Nisan 2010, 16:47:50 »
vaaayyyyyy  :D :D :D tebrikleerrr ve çooo..ok sağoll :D :D


şimdi yorumlara geçelim :D :D

1- Josh'ın ölmesine biraz üzüldüm :D
2- Kızın lens koleksiyonunu çoo...ok sevdim :D ilerde benim de yapmayı düşündüğüm birşey çünkü :D :D
3- kafama bir tek şu takıldı, tanıdığı birinin ölümünü kendi gözleriyle gördükten sonra nasıl bu kadar rahat olabiliyor bu Dawn ? hatta gülümseyebiliyor :D onu anlamadım :D açıklarsan memnun olurum  :D
4-okurken çok sevdiğim ve gülümsemeden edemediğim yerler oldu :D inşallah diğer bölümlere de eklersin böyle şeyler :D
Korkuyorum... Nedensiz... Nedensiz yere korkuyorum birşeylerden... Ağlıyorum bir hiçlik uğruna... Ümitsizim, hep böyle kalacağımı bilerekten...

Çevrimdışı mrbe__123

  • *
  • 29
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #55 : 08 Nisan 2010, 19:40:38 »
bnce bnlar süper ve ötesi yani ben bile böle yazamazdm doğrusu seni çok ama çok tebrik ediyorum
Alıntı
3- kafama bir tek şu takıldı, tanıdığı birinin ölümünü kendi gözleriyle gördükten sonra nasıl bu kadar rahat olabiliyor bu Dawn ? hatta gülümseyebiliyor  onu anlamadım  açıklarsan memnun olurum 
bak buna katılıyorum[/glow][/color][/tt] :hihi :)
Eger "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden
BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebiLeceksin
Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü
Bu dünya "üç" günLük dünya AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe
ELbet "bir" gün öLeceksin
İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..!

Çevrimdışı laklak luna

  • **
  • 142
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #56 : 08 Nisan 2010, 19:55:36 »
Çok teşekkrüler okudüğun için. Beğenmene sevindim. (:
LEns koleksiyonu ne yalan söyleyeyim benim de yapmak istediğim bir şey. ;D
Dawn nedne gülümseyebiliyor hemen açıklayayım; Eğer ilk bölüme bir daha göz atarsan Dawn'ın ucube olmadığını düşünmesini sağlayan, kendini diğerleri gibi görmesine yardımcı olan şey bu umursamaz tavrıydı. Ayrıca eğer çok fazla kafaya takarsa delirebilir bile. Bu yüzden çok düşünmüyor bu konuda. Umaırm yardımcı olmuştur. (:

Hangi bölümler mesela, söyleyebilir misin? Merak ettim, uzun süredir yazdıklarıma bakmıyorum. ;D

Edit: mrbe__123; beğenmene çok sevindim. Umarım soruyla ilgili yaptığım açıklama senin de aklındaki soru işaretini yok etmiştir. (:


I'm Usagi Tsukino, 16 years old,
in the first year of high school.
I'm a bit rash and a crybaby but,
I'm actually an agent of love and justice,
Pretty Sailor Soldier,
Sailor Moon.

Çevrimdışı neutron

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #57 : 09 Nisan 2010, 13:34:36 »
1-Hö? Gerçekten saat 5.43 müydü yani?
2-Okula geldiğimde kaç milyonuncu kez dinlediğimi bilmiyorum ama aşırı konsantre olmuş olacağım ki Erin’in salya sümük bağırarak geldiğini fark etmemişim.
3-Banyoya girdiğimde bir saniye daha orada olmak istemediğim bir halde buldum kendimi, savaş alanından çıkmışım hani. Hemen elime silahımı aldım ve vahşice tarak girmemiş saçlara daldım. Yaklaşık 15 dakika kadar süren mücadeleden kurtulmuştum ve ben başarmıştım ayıptır söylemesi.


buralar mesela :D


ve de açıklama için çok sağol :D gerçekten işe yaradı =) sanırım önceki bölümlerde dikkat etmemişim fazla, pardon :D :D
Korkuyorum... Nedensiz... Nedensiz yere korkuyorum birşeylerden... Ağlıyorum bir hiçlik uğruna... Ümitsizim, hep böyle kalacağımı bilerekten...

Çevrimdışı laklak luna

  • **
  • 142
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #58 : 09 Nisan 2010, 22:35:20 »
Vay anasını, severek yazdığım bölümler hepsi de. :D
Pardona falan gerek yok, saçmalama. (: Rica ederim. ^-^


I'm Usagi Tsukino, 16 years old,
in the first year of high school.
I'm a bit rash and a crybaby but,
I'm actually an agent of love and justice,
Pretty Sailor Soldier,
Sailor Moon.

Çevrimdışı neutron

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölümü Sevmek
« Yanıtla #59 : 10 Nisan 2010, 19:12:14 »
saçmaladığımı pek sanmıyorum ben kendimce :D çünkü gerçekten dikkat etmedim :D pardon demem lazımdı :D yazara saygı değil mi ama ? :D


Korkuyorum... Nedensiz... Nedensiz yere korkuyorum birşeylerden... Ağlıyorum bir hiçlik uğruna... Ümitsizim, hep böyle kalacağımı bilerekten...