Feanor...
Bir başka yerde yazmıştım, buraya da koyayım:
tolkien usta hakkında yazdıklarımı ciddiye alan sevgili okur, onlar ciddi, bu şahsi; lütfen bunu ayrı tut. zira bunun tolkien ile ilgisi yok, bu defa, feanor'dan ben ne anlıyorum, onu anlatacağım.
daeron falan hikaye, feanor, en has ve kamil haliyle, şairdir. şairler ümmeti az peygamberlerdir, ve şairin sadakati yalnızca şiirine, sanatınadır; şair necip fazıl gibi, sırf "ne şehrayin amma!" diyebilmek için baskı makinesi bileşenlerini odada yanan mangala atıp çıkan rengarenk alevi izleyip mest olur ve yarın umrunda değildir. koskoca bir yalandır şairin tutunduğu, amma ne yalan. "şaire laf-ı riyayı satamazsın zahid / ki yalanı bilir elbette ki yalan ehli" der necati bey gibi, kendi yalanına o kadar vakıftır ki şair, başka yalanlara ihtiyaç duymaz. o yüzden feanor, "manası yoktur yok" der, zahide, valar'a, ona buna pabuç bırakmaz. onun kendi yarattığınadır yegane sadakati, zira godhlausslardır feanor'u yaratan tolkien'e ilham veren, ancak iki elinin yaptığı ile alakadardır feanor. sadakati kendinedir, kendisi de o yalandadır, sizin kanunlarınız işlemez ona, en kallavisinden bir s....r çekmiştir nesnel gerçekliğe.
feanor budur, "kadınım! gözlerim sana bakan bir çift silmaril / kadınım! ellerim sana dokundukça feanor!" diyebilirsiniz; zira bir kadına aşıksa şair, kadın onun silmarilidir, şair de feanor. ama silmaril kadında değildir işte; şairin gözündedir. ve şüphesiz bu, mitokondriyal havva'dan beri bilinen gayet bayağı bir klişedir.