Kurguyu rayına oturtmak için yazılmış bir geçiş bölümüdür.
Yazar(!)ımız daha geniş vakitler bulduğu için yeni bölümler daha seri gelecektir.
Gecikmeden dolayı özür dilerim.
Sesler, sesler ve yine sesler! Kalabalık bir grubun sesi mi yoksa bir grup meraklının sesi mi Lisef hiç anlamıyordu. Sadece parça parça anlıyordu konuşulanları.
Biri “Gözlerini açtı bakın!” diyordu. Kimdi bu gözlerini açan? Gözlerini açması neden önemliydi ki? Bir diğeri “Nereye bakıyor?” derken diğeri “Bomboş gözleri tavana bakıyor. Ah bu çakır gözler! Çok fazla erenj içeriyor olmalılar!” diyordu. Erenj de neyin nesiydi? Lisef hiç bir şey anlamıyor, üstelik kafası gittikçe daha fazla karışmaya başlarken görebildiği tek şey bulanık titrek kocaman turuncu bir ışık kütlesi halini alıyordu. “Durumu nasıl Hekim?” diyen ses biraz tanıdıktı sanki. “Verdiğim os onu bir kaç dakikaya kendini getirir.”
Sesler artık soluyordu. Görüntüler sanki biraz daha belirgindi, en azından gördüğü turuncu şeyin ejderhamsı bir yaratığın –belki de gerçekten ejder figürü- ağzından çıkan alev olduğunu gördü. Sonra görüntüler daha da netleşti. Bir Şahmeran figürünün gözlerinden çıkan bir çift alev topçuğunun aydınlattığı –ki bu kadar küçük topçukların, bu kadar yüksek ışık yayması garipti- ahşap bir odada bulunuyorlardı. Kapıda arkası dönük, kırmızı ve krem rengi saçma kıyafetler giymiş bir adam diğerlerini yolcu ediyordu. Ahşap odanın kahverengi duvarları titreyerek aydınlanırken, Lisef de aynı şekilde hafifçe titreyerek uyuma isteğinin yoğunlaştığını fark etti. Gözlerini yavaşça kapattı ve derin bir uykuya daldı.
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
Sesler. Kim olduğunu bilmediği, garip, anlamsız gelse de çok büyük anlamlar içeren konuşmalardan duyduğu parça parça sesler.
“Erenj miktarına baksana!”
“Evet, inanılmaz, bu kadar Erenj yayan bir kişi daha görmemiştim…”
Bu erenj de neyin nesiydi? Gözleri hala kapalıydı fakat duyulanları anlıyordu.
“Hızır’ın Erenj miktarının bu kadar fazla olduğu söylenir. Tabii yıllardır kimse onun erenjini görmüyor. Uzun zamandır kendinden geçmemiş olduğu için olsa gerek.”
Lisef yavaş yavaş düşünebilme yetisine yeniden kavuşmaya başlamıştı. Kesinlikle karmaşık bir huzur hissediyordu ve kalbinin atış miktarı kadar fazla merak sarmıştı bedenini. Neydi bu erenj denilen şey?
Daha fazla merakına engel olamadı ve gözlerini olabildiğince araladı.
Dikkatini çeken ilk şey, çok açık renk turuncu bir aura tabakasının etrafını sarmış olmasıydı. Hemen hemen 75cm çapında olan bu katman yer yer bir metre çapa ulaşıyordu. Düzgün bir şekli yoktu. Cıvık bir portakal reçeline benzeyen enerji katmanının içinde her biri bir bezelye boyunda olan onlarca turuncu renk topçuk uçuşuyordu.
İşin Lisef’e tuhaf gelen yanı, Lisef, onlara baktıkça, onlar gözden kaybolmaya başlıyorlardı. Fakat silikleşerek değil!
Topçuklar adeta Lisef tarafından vakumla emilerek içeriye doğru akarken reçelimsi turuncu katman ve o parlak ışık da Lisef’in içine doluşuyordu.
Daha,”Bunlar da neyin nesi?” diye sorusunu soramadan, birkaç saniye içerisinde aura tabakası tamamen kayboldu.
Lisef, önce ellerine, gövdesine, ayaklarına ve bütün vücuduna baktıktan sonra yanında bulunan Hasan’a döndü.
“Neler oldu?”
Hasan, Leonan’ın kaçırılışını, ortaya çıkan uzun, ama normalden epey daha fazla uzun olan mızraklarıyla gelen adamları ve kendisinin bayılışını anlattı. Lisef, olağanüstü bir ilgiyle bu adamı dinlerken, düştüğü durum ne kadar zor ve çaresiz olursa olsun, bu adamın Bağdat bıyıklı yüzüne bakarken gülümsememek için kendini zor tutuyordu.
“Pekii…” dedi. “O, gözlerimi açtığım zaman gördüğüm şey neydi ha?” dedi. ‘Şey’ kelimesini nedense biraz vurgulayarak söylemişti.
Hasan birdenbire ayağa kalktı ve gülümsedi. “Evet Lisef, evet. Bu sorularının hepsine yanıt bulacaksın, tabii ki Hızır’ın Çırağı Kamar, gelip seni alınca. Ona çoktan haber verdik, normalde insanlardan fazla hoşlanmaz ama bu bir istisna öyle değil mi? Birazdan burada olur. Ne de olsa rüzgar hızıyla geliyor!” dedi ve gevrek gevrek kahkahalar atarak odadan çıktı.
Duvarda asılı duran bir ejder figürünün ağzından yayılan ışık da Hasan’ın gitmesiyle birlikte soluklaştı.
Dikkatini ışıktan alan Lisef’in kafası çok karıştı. Güya Leonan ona her şeyi anlatacaktı fakat gri bir ışığın adeta fotoğraf makinesinin flaşı gibi patlamasıyla birlikte o da ortadan kaybolmuştu. Anlaşılan, Hasan, onu kitapçının arkasındaki bir odaya getirmiş ve onunla ilgilenmişti. Kaç gün geçti bilmiyordu fakat gerçekten neler döndüğü hakkında bir fikri olmaması canını sıkıyordu.
Peki bu erenj denilen şey neyin nesiydi? O turuncu aurayla (aurasıyla) bir ilgisi var mıydı? Eğer Hasan doğru söylüyorsa, Kamar gelince soruları cevap bulacaktı.
Kamar’ı sadece bir kere, Leonan’dan duymuştu. Üç çıraktan biri olmalıydı ve Mavi’yi temsil ediyordu.
Bekleyişi dakikalar sürmesine rağmen saatler gibi geçiyordu ve Lisef annesini kaybetmiş yavru bir kedinin çıkarttığı kadar ses bile çıkartamıyordu.