KELEBEK
‘‘Dizginleri fazla gevşetmeyin,
Yeminlerin en büyüğü bir saman çöpünden ibaret, kandaki ateşe atıldığında.’’
Shakespeare, Tempest
Koltuk altlarımda kelebek sancıları. Dudaklarımdaki anahtarla her şeyi açabilirsin öyle mi? Çöz içimdeki kelebekleri .
Uçmayı bilmiyorlar. Sadece acı çekmeyi öğrenebildiler. Ölüm asalak kelimelerinden daha erdemli.
Dudaklarımdaki anahtarla dudaklarımı açabilirsin, milyonlarca kelebek yuttum kurbağa dilimle. Her defasında onları tekrar dönüştürebilmek için kusuyorum. Kendisini prens sanan ipek beyaz gömlekli bir adam dikiliyor karşıma ve ‘‘kusuyorsun?,’’ diyor bana. Oysa ben sadece kelebekleri dönüştürmeye çalışıyorum. Rahat vermiyor bu beyaz gömlekli yeşil suratlı adam, bekliyor… Eminim bir kelebek avcısı ve benim onları yuttuğumu biliyor.
‘‘kusuyorsun?’’ diyor.
‘‘Ben değil çocukluğum kusuyor,’’ diyorum. İrkiliyor.
Belki de içimdeki çocuk kusuyordur. Yüzü yeşilden kahverengiye dönüyor.
En deli kahkahamla gülüyorum. Bu yüzle bir şeye benzedin diyorum.
Adam sinirli topuk sesleri yaratırken, midemdeki kelebekler kanat çırpmaya başlıyor. Bulantı… Tekrar kusuyorum.
Ve bunlar yaşanırken annem, sarhoş olduğumu söylüyor.
Bir daha bana içki içirmeni istemediğini de. Sense hayatın sarhoşluk gibi olduğunu dik durmaya çalışsan da ayrıntıların seni ele vereceğini söylüyorsun. Her şeyi biliyorsun, yalancı olduğunu kelebekleri yuttuğumu…
Gördün ve dudaklarımdaki anahtarla içime kilitledin hepsini. Annem gittikten sonra yanıma gelip saçlarımı okşuyorsun, benim güzel kelebeklerim olduğunu söylüyorsun. Gelecek baharda beni turnuvaya götüreceğini… Kimseye bir şey anlatma diyorsun.
Kelebeklerden ve dudaklarındaki anahtarlardan kimseye söz etme… Senin karşında hep teslim oluyorum. Odadan çıkıyorsun.
Susuyorum. Bulantı devam ediyor.
Annemden ne kadar nefret ettiğini biliyorum. Onu sevmiyorsun çünkü sana inanmıyor. Beni sevmediğini söyleyip duruyor sana. Turnuvaya gideceğimizden haberi yok! Ben senin beni sevdiğine inanıyorum, yoksa ne diye onca kelebeği yutturasın bana.
Akşam odaya geldiğinde, moralin bozuktu. Ne olduğunu sordum. Uzun süre sustun. Hiç konuşmadın benimle. Yatağın üzerinde ileri geri sallanıp duruyordun. Sanki bir karar vermeye çalışıyordun. Ayak ucuna oturdum.
Biraz saçlarımı okşadın. Kelebekleri unutmamı söyledin. Annem turnuvaya katılmamıza izin vermiyormuş. Annemi sevmiyordun zaten. Onu öldürmemiz gerektiğini söyledin. Kelebekler ve benim başarım söz konusuydu.
‘‘O zaman öldür,’’dedim. Anneme dokunamayacak kadar nefret ediyordun ondan ve onu öldürmek için benim ellerimi kullandın. Gece yarısı annemin odasına girdim. Kelebekler çok heyecanlandıkları için, hızla hareket etmeye başladılar.
Kusacağım ve o uyanacak diye çok korktum. Ama o uyanmadı.
Ben de hemen yanı başında duran yastığı yüzüne kapatıp tüm gücümle bastırdım. Annem uyandı o kadar güçlüydü ki, bir ara hiç ölmeyeceğini sandım. Sen kapının önünde bizi izliyordun.
Bana hiç yardım etmedin.
Annemi öldürür öldürmez senin yanına geldim. Bana ödül olarak en sevdiğim şekerlerden verdin. Sonra odamıza geçtik, Sen dolabı açıp eşyalarını bir valize yerleştirdin.
Turnuva için başvuru yapacağını sonra beni çağıracağını söyledin. Seni kapıya kadar uğurladım. Ayaklarım çıplaktı, üşütmemem için dışarı çıkmamı istemedin. Beni çok seviyordun. Kelebeklerim sana el sallamak istedikleri için çok hızlı hareket ettiler, yine kustum. Ama sen annem gibi bana kızmadın. Giderken kapıyı kimseye açmamam için beni uyardın. Rakiplerimiz kelebeklerimi çalmaya gelebilirlermiş ve sen yokken kendimi koruyamazmışım. Doğru benim hep senin tarafından korunmaya ihtiyacım var.
Annem yemek yemiyor. Onu öldürdüğümüz için bize küsmüş olsa gerek, çok kötü kokuyor ve hiçbir şey yememesine rağmen kilo aldı. Birkaç kez yıkanması için onu banyoya soktum. Bensiz hiçbir şey yapmıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bakımı iyice zorlaştı. Giderken ona ne yapacağımı söylemiş olsaydın, yapardım. Turnuva yaklaşıyor olsa gerek, ağaçlar çiçek açmaya başladı ama sen hala yazmadın. Ne zaman yanına geleceğim…
Annemi de getirmeyi düşünüyorum. Sana ceza olarak, hiç konuşmayan bir kadınla beni baş başa bıraktın. Sadece televizyon izliyor. En sevdiği dizide bile ne gülüyor ne ağlıyor. Kendisini iyi hissetsin diye hepsini ben yapıyorum. Birkaç kez komşular annemi sordular.
Öldü dedim. Nedense bana inanmadılar. İnansalar belki ziyarete gelirlerdi ve belki annem o zaman konuşurdu. Onun konuşmasını istiyorum. Yalnızlıktan sıkıldım sen de hala çağırmadın beni. Kelebeklerim sana küstüler.
Bugün kapıyı açık bıraktım. Camları da. Annemin kokusunu duyan komşular eve geldiler. Geleceklerini tahmin ettiğimden onlara kurabiye pişirdim ve çay yaptım. Annemi koltuğa oturttum. Temiz giysiler giydirdim ve makyaj yaptım.
Hepsi hayret içindeydi. Kimse kurabiyelere dokunmadı. Çaylarını bile içmediler. Annemin çok iyi olduğunu söyledim.
Evi kendi başıma da idare edebileceğimi anlattım. İçlerinden biri telefon etmeye kalktı ve o zaman sinirlendim. Biliyorsun annem evdeki eşyalarımızı yabancıların kullanmasını sevmez.
Ama seni arayacaklarını söylediler. O zaman izin verdim. Senin yerini ben değil ama onlar biliyordu.
Geldin. Yanında bir sürü yabancı adam vardı.
Ağlıyordun. Seni üzgün görmek, beni çok üzdü ve ben de ağladım. Sana sarıldım.
Yanında getirdiğin adamlar bana bağırdılar. Çocukmuşum gibi azarladılar beni. Sen de onlara hiçbir şey demedin. Beni koruyacağına söz vermiştin hani. Adamlar beni götürmek istediklerinde onlara benimle konuşmak istediğini söyledin ama bizi yalnız bırakmak istemediler. Sana zarar vereceğimden korkuyorlardı. Sen her şeyi kontrol altına alabileceğini söyledin.
Şaşkındım, korkuyordum. Odamıza girdik bana sarıldın.
‘‘Seni çok özledim.’’
‘‘Ben de seni özledim.’’
‘‘Neden gelmedin?’’
‘‘Turnuva için uğraşıyordum.’’
‘‘Turnuvaya katılmayacağım. Bizi hiç aramadın.’’
‘‘Saçmalama, oraya gidip birinci olacağız.’’
‘‘Dışardaki, adamlar bana bağırdı.’’
‘‘Onlar, turnuvayı düzenleyen önemli kişiler. Kendine iyi bakmadığın için kızdılar sana. Az sonra alıp yarışmanın olduğu yere götürecekler.’’
‘‘Sen gelecek misin?’’
‘‘Halletmem gereken birkaç iş var. Belgeler falan, anlarsın işte. Onları tamamlayıp hemen geleceğim. Senin birinci olmanı hayatta kaçırmam.
Dışarı çıktık. Kendilerine polis diyen turnuva görevlileri beni götürdü.
Annemi başka adamlar aldı. Onlara turnuvayla ilgili birkaç soru sordum.
Güldüler, cevaplamadılar. Sanırım her şey büyük bir gizlilikle yürüyor. Beni yarışmanın yapılacağı bir binaya götürdüler. Yıkayıp temizlediler. Pek estetik olmayan bir elbise giydirdiler. Benimle birlikte odada birkaç kadın daha kalıyor. Yarışma için mi geldiklerini sorduklarımada bana da gülüyorlar. Uyumam gerektiğini düşünen birkaç kişi insan var.
Yarışma gününe kadar iyice dinlenmiş olacağım. O gün yanımda olacaksın değil mi abla?
Hiç vicdan azabı duymadım. Annem çocukluğumuzdan beri, deli bir kardeşle beni yaşamaya mahkum etti. Eğer o akşam, evden ayrılmama izin vermiş olsaydı. Şimdi hayatta olacaktı. İnsanlar kaderlerini kendileri belirler sözü ne kadar da doğru. Kardeşimden ve annemden her ikisinden de nefret ediyorum. O deliye birkaç kez kelebek yutturmam bunun içindi.
Aklımla övünüyorum. Yaşamda olmasını istemediğim iki insan da, artık benden uzakta ve iyi bir servet sahibiyim. Zavallı deli kardeşim, sen olmasan bunların hiç birine sahip olamazdım.
Not: Eklemeyi unuttum. Bu yazdığım hikayedeki olay daha önce yaşanmıştır. Ama çok değişik bir şekilde. Ve o olaydan etkilenip yazmış bulunmaktayım.=)