sizin var olanla yetinmenizi istiyorlar. iki adımlık parklarda gezinirken yeşil bir doğanın içinde olduğunuzu sanmanızı istiyorlar. büyük şirketlerle büyük büyük anlaşmaları var: daha fazlasını dilemenizi istemiyorlar. "neden tv seyrediyorum?" diye sorgulamanızdan hiç hoşlanmıyorlar. gelenek ve göreneklere itibar edip, "yenilik kötüdür" duyurusunun altına imzanızı atmanızı bekliyorlar. görmediğiniz, gerçekte belki de hiç var olmamış şeylerden konuşmanızı içlerine sindiremiyorlar. indirim sezonuna girmiş ipodlarla ve lcd televizyonlarla ilgilenmeyip tepkisiz kalmanızı büyük bir küfür olarak kabul ediyorlar. bilinmedik yerlere değil, polis mahlukatının enderleştiği mekanlara değil; bir rehber kontrolünde kalabalık otellerde tatile çıkmanızı istiyorlar. daha 2 yaşındayken oğullarına araba alıyorlar ki, büyüdüğünde de kesinlikle arabaları düşünsün. kızlarına pembe pembe bebekler, fincanlar alıyorlar ki büyüdüğünde de başka bir şey gelmesin aklına.. işte bu ve bu ve bu nedenlerden ötürü fantastik edebiyatı kaçış olarak adlandırıyor düşünme kıtlığı içindeki iğrenç sıkıcı bayık herifler.
fantastik edebiyatı bir kaçış olarak algılarlarken gerçeklik sözde tek doğruları, ama masalların efsanelere dönüşmüş gerçekler olduğunu bile kabul etmekten aciz alçaklar. kimisi daha da ileri gidip tolkien'in yüzüklerin efendisi hakkında, "ot içmekten kafası bulanmış bir herifin uydurdukları" demişti.. tolkien'in gerçekten ot içip içip yüzüklerin efendisi'ni yazdığını kabul edelim bir an için.. benim merak ettiğim daha çok, bu yorumu yazan embesil gerçekten ot içecek olsa kendisi böyle dünyayı kasıp kavurmuş bir başyapıt yazabilir miydi acaba?.. anlamadıklarını aşağılamak gibi bir tutkuları var. ait olmadıkları yeri küçümsemek gibi zaafları var. fakir doğu edebiyatından başka bir bok bilmiyorlar. dünyayı değiştirmeye ant içmiş idealist aktivistlerin bütün çabaları ise kişisel ruhani masturbasyonlardan ileri gitmiyor.
her şekilde canına okunan, var olanla yetinemeyen huzursuzlar oluyor.
dünya böylesine pis bir yer olduğu müddetçe fantastik edebiyata ihtiyacımız var. çünkü çok büyük değerleri yitirdik, kendi ellerimizle korkunç bir medeniyet kurduk. yasalarla ve sınırlara ayrılmış ülkelerle her türlü özgürlüğümüzü baltaladık. her ne kadar şimdi en derinlere gömülmüş, bilinçaltının en diplerinde unutulmaya yüz tutmuş olsa da; insanın her zaman için maddeden ve sosyal başarılardan daha çok ruhani doyumlara ihtiyacı var, hayal etmeye özlemi var insanın. durum böyle oldukça da fantastik edebiyata ihtiyacımız var. benim var, kesinlikle var ondan eminim. camdan dışarı bakarken veya yolda yürürken veya derste ne dediğini kendisi de bilmeyen ve kullandığı yöntemler çoktan demode olmuş kıçı başı tutmayan bir profun anlattıklarını dinlerken kimse bu dünyada, aranızda yaşadığımı düşünmesin; ne kadar uzağa gidebilirsem o kadar uzağa gidiyorum her seferinde; denenmeye değer ne varsa deniyorum sonra; yeter ki içinde şiddet olmasın..
ama rahatsız olduğum bir nokta var.. özellikle yeni kuşak fantastik edebiyat okuyucularında gördüğüm bir hata.. o da; fantastik edebiyat dışındaki edebi metinleri okumamaya pek bir ısrarlılar! en az fantastik edebiyatı kaçış edebiyatı diye adlandırıp küçümsemek kadar korkunç bir hata bu da..
bir tesadüf eseri herkesin mutlu uyandığı bir sabah fantastik edebiyata da daha fazla ihtiyacımız kalmayacak, fakat şimdi akıldan geçenlere karşın, o yerin cennet olmadığını iyi biliyorum.. orası olsa olsa cehennet olacaktır.