Kayıt Ol

Adam...

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Adam...
« : 22 Ocak 2011, 22:09:10 »
Yıl:2023. Kıbrıs

Adamın evine girdiğimizde, hüznün ve mutluluğun perişan yorgunluğu, ağır bir sigara kokusu ve ağlayan insanların günahlarını hissettik. Sevinç ve acı yansıtılmış birçok eşya, örneğin simsiyah bir kıyafet dolabı üzerine atılmış beyaz motifler, ve bu beyaz motiflerin ince ayrıntıları vardı.

“Buradan buyurun” dedi ve bize kırmızı motifli yemek masasında yer gösterdi. Masada birkaç bardak ve su süvarisi dışında bir şey yoktu.

“ne öğrenmek istiyorsunuz?” dedi
   
Ne söyleyeceğime karar veremedim. Bize bir şey ağırlamadı, sadece masaya davet etti ve su eşliğinde direk ana konuya daldı. Kişiliğinin nasıl bir şey olduğunu merak etmeme sebep açıyordu. Sanırım az sonra öğrenecektik.
   
“Röportaj yapmak istiyorum” dedim.
   
“Ne konuda?”
   
“Hayatınızla ilgili”
   
"Hangi kısmını?”
   
“Hepsini...”
     
Güldü. “Bir insanın hayatı en uzun romanlardan da uzundur.”
   
“Vakit çok” dedim.
   
“İyi o halde. Fazla zamanım kalmadı. Size her şeyi anlatacağım. Tabi bunu gidip kültürsüz dergilerde ya da kadın programlarında dedikodu haline getirecekseniz, önceden söyleyin”
   
“Emin olabilirsiniz efendim. Bunu yapmayacağım.”
   
“2 kişinin bildiği sır, sır değildir” dedi. “Ama bu artık umurumda da değil.”
   
“O halde anlatın.”
     
Ve o anlatmaya başladı. Tek sorun, eğer hayatımın değişeceğini bilseydim, bu adamı çocukluğumda tanımayı isterdim.

    ***

“Bir insan küçükken, yaşlanmayı pek dert etmiyor. Eskiden dert ettiğim son şey yaşlanmak olurdu. Hani masum olduğum zamanlardan bahsediyorum. Kederimin ask ve diğer şeyler için olduğu zamanlardan.
   
1990'lı yıllarda, insanlar kültürel paylaşımlara yeni başlıyordu. Bilgisayar sahibi olmak, tek kişilik odada iki kişilik yatağa sahip olmak - her ihtimale karşı-  ve televizyonu eksik etmemek gibi…  Her evde birden çok arabaya sahip olmak yeni bir şeydi. Ebeveynler çocuklarını otobüslerle okula yollamak yerine 18 yaşından küçükken arabayı vermeye başladıkları ilk dönemlerdi. Bunun onlar için daha az tehlikeli olduğunu düşünürlerdi. Tabi nedendir bilinmez, araba kazalarında ve intihar olaylarında ani bir yükseliş yaşanmıştı o yıllarda.
   
Bayramın ilk günü genellikle çocuklara harçlık verilen ve kebap çevrilen bir gündür. Ama her bayram içki içen bir aile reisinin araba kazası geçirdiği sıkça görülür. İşte 18 nisan 1997 de bunlardan bir tanesi yaşandı.
   
O zamanlar şeker bayramı 18 nisana düşerdi. Bilirsiniz işte, her sene 10 günlük bir değişim oluyor. Saatte 100km hızla giden babamın kontrolündeki araba, bir portakal ağacına saçma bir viraj üzerinde, 45 derecelik bir açıyla, tam da annemin oturduğu yerden çarptı. 3 yaşındaki bir çocuk için hayata pek de iyi bir başlangıç değildi, biliyorum. Ama zamanla alıştığım tek şey bu değildi.
   
Annemin vefatından sonra, üç senemi anneannemin yanında geçirdim. Anaokulun bittiği zaman, ki yeni bin yılda, 2000 senesindeydik, babamın yanına tekrar taşındım. Tabi ki yeni bir aile ile. Yeni bir anne, yeni bir ev, ve yeni bir hayat beni bekleyecekti.
   
İlkokul ve ortaokul kısa geçen bir dönemdi. Anneannemi sık sık görür, babaanneme her cumartesi giderdim, ama yeni ailemi bir türlü sevemezdim. İroniktir ki, bunun sebebi üvey annem değil, babamdı. Gözümde en ufak bir değeri bile yoktu. Üvey annem ise gerçekten iyi kalpli bir insandı. Kainattaki en iyi üvey anne, hatta belki de kainattaki en iyi kadındı. Her zaman babamın onu hak etmediğini düşünmüşümdür.”
 
Durdu ve bir bardak su doldurdu. “istediğinizde buyurun alın.”
   
“Teşekkür ederim.”
   
“Devam edelim. Ne de olsa gece bizim.”
   
“Buyurun…”
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Adam...
« Yanıtla #1 : 23 Ocak 2011, 14:59:33 »
     Bize bir şey ağırlamadı,
 Üvey annem kadar ise iyi bir insan daha yoktu.
Burada ki hatalar dışında aslında hiç bir şey anlatmayan ama zevk veren bir parça gerçekten güzel. Devam edecek misin, yoksa böyle mi bırakacaksın.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Adam...
« Yanıtla #2 : 23 Ocak 2011, 17:08:49 »
 Devam edeceğim. Devamını bugün okuyabilirsin
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Adam...
« Yanıtla #3 : 23 Ocak 2011, 18:22:07 »
“Haziran 2008 yılında adanın en iyi lisesini kazandım. Eylül’ü, okulların açılmasını sabırsızlıkla bekledim ama yaz oldukça uzun geçti. Anneannemin vefat haberi ile yıkılmıştık.
     
Babamdan, hayatında ilk kez bir işe yaramasını ve beni onun cenazesine götürmesini istedim. İlk mezar tecrübem ve gördüğüm ilk ölümdü, çünkü anneminkini hatırlamıyordum bile. Güzel bir deneyim olduğunu söyleyemem. Haykırışlar, ağlayan insanlar, mezara toprak atan adamlar vardı. Mezara toprak atanların her birinin gözyaşları da dökülmüştü çukura. Anneannem onların gözyaşları ile toprağın altına gömüldü ve herkes evlerine dağıldı.
     
Hiç unutmuyorum da, eve gidince yıkanmamı istemişlerdi. Cenazeden sonra yıkanmak gerekliymiş. Ne kadar saçma adet bunlar… Uğursuzluk ile alakası nedir anlayamamıştım. Yine de yıkandığımı hatırlıyor gibiyim.
     
2010 yazında ise babam odama gelip evden gitmemi istemişti. ‘Fırsat bulduğun an git’ dediğini hala hatırlıyorum. Çok fazla kavga ederdik ve arada saygısızlıklarım olmuştur. Ama işin bu raddeye ulaşacağını bilmiyordum. Dedeme, öz annemin babasına taşındım.

    ***

Çocukluğumdan beri görmediğim kuzenler, yeğenler ve arkadaşlarla hayatta ilk kez mutluluğu yaşadım ve bir daha babamı göremedim. Birkaç ay sonra hastalandı.
   
Beni gönderdiği için hiç pişman oldu mu bilmiyorum, ama beni bir kere bile olsun arayıp sormamıştı. Hiç benim için ağladı mı onu da bilemiyorum, ama ben onun ölümünden sonra çok gözyaşı döktüm.
   
Üniversite hayatım basitti. Felsefeye olan tutkum yüzünden, felsefe okumayı tercih etmiştim. Bunu uzun bir süre önceden karar vermiş, sonunda uygulayabilmiştim. Bir gün bile olsun bu dalı okuduğum için pişman olmadım. Beni mutlu eden hiçbir şeyden pişman olmadım. Hayatta seni mutlu eden hiçbir şeyden korkma kızım. Bu kötü bir şey olsa dahi.”
   
Suyundan bir yudum daha aldı.
   
“Benim hayatım neden bu kadar önemli?”
   
“Hayatınızı merak etmemin sebebi, amcamın bana anlattıkları. Hayatım sizinkine uzaktan benziyor. Israrım bu yüzdendir.”
   
“Güzel. O zaman benim yaptığım hataları yapmayacaksın diye umuyorum. 2013 yılının ekim ayında, okuldaki kitap kulübüne yazılmaya karar verdim. Hiç unutmuyorum, sıcak bir ekim ayı geçirmiştik.
   
14 kişi vardı. Az kişiydi- en azından koca okul için. Ama bugün olsa daha da az kişi olurduk. İnsanlar korkarım ki zaman geçtikçe kitaplara karşı soğumaya başlamışlar. İnternet her türlü bilgiyi edinmelerine sebep açıyor.
   
Pertev hoca, okulumuzun en yaşlı edebiyat öğretmenlerinden biriydi ve kulübü o yönetmekteydi. Klübü oluşturanlar psikoloji, felsefe ve edebiyat öğrencileriydi. İlk tartışma konumuzu bile hatırlıyorum-  Oscar Wilde. (İngiliz bir şair ve yazar). Kitaplarını konuştuğumuzu, şiirlerinden bahsettiğimizi hatırlıyorum. En çok dikkatimi çeken düşünceleri, hep Pertev bey söylüyor, Wilde hakkında düşünmediklerimi düşünmeme neden oluyordu. Teknik açıdan mükemmel bir insandı.”

  ***

Adamın gözlerinden beş saniyelik bir hüzün geçti. Sanki hatırlamak istemediği bir şeyi hatırlamış gibi yüzünü buruşturdu.

“Hayatım bu kadar somuttu işte. Daha ne diyebilirim” dedi
   
“Söyleyecek daha çok şey var. Üniversite hayatınızda anlatmayı bırakamazsınız. Daha çok şey var anlatacak.”
   
“Bay Pertev iyi bir adamdı. Fakat onun da ölümü pek geç olmadı. 2 ay sonra kalp krizi geçirdi. Tüm okul yastaydık. Klübün yöneticiliğini, ben ve Melisa isimli arkadaş üstlendik” dedi ve durdu.
   
“Okulun ilk senesi bitince, klübü yazda da devam ettirme kararı aldık. Toplanma olayını her hafta farklı güzel bir yerde yapacaktık. İlki bir piknik alanıydı. Özellikle yaz aylarının vazgeçilmezi piknik olayı, Klübün canlılığını artıracaktı tabi ki. Ama bu bir klüpten çok artık bir arkadaşlar grubuna dönüşüvermiş, konuştuğumuz konularda kitaplardan eser kalmamaya başlamıştı. O zaman, klüp amacını yitirince klübü dağıttım ve “Artık iyi arkadaşlar olduk” dedim. “Aynı şekilde toplanmaya devam edelim, ama bir kitap klübü olarak değil."
     
Dedemle sık sık yaptığım telefon konuşmalarından birinde, yazda eve döneceğimi söyledim. Biletimi kesip yazın başında Kıbrıs’a döndüm
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Adam...
« Yanıtla #4 : 23 Ocak 2011, 21:59:20 »
Akıcı, gerçekçi bir yazı. Adamın geçmişi hakkında söyleşilerini bitirip hayatına devam edeceği ve hikayenin gelişme kısmının bu bölümden oluşacağı izlenimine kapıldım. Tabi uzun bir hikayeyse?

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Adam...
« Yanıtla #5 : 23 Ocak 2011, 22:15:29 »
  Bu adamın hikayesinin duygusal olması gerekiyor. Evet uzun bir hikaye. Ama adam söyleşiden sonra hayatını yaşayacak falan değil. Hikayesini anlattıktan sonra söyleşiyi yapan kişi onun hayatını öğrenip gidecek. Hepsi bu. sonra bitiyor
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.