Bahçe kapısındaki öğrenciye selam verdi. Kimseyi tanımadığından dolayı biraz çekingen, biraz utangaç tavırlarla sadece yere bakarak yürüyordu. Yerler kirli değildi fakat temiz de sayılmazdı. Dünyadan soyutlanmış gibiydi. Göz ucuyla sağa sola bakmasa, önünden geçen 3 kıza çarpabilirdi. Merdivenleri tırmanarak idareye vardı…
Gerekli evrakları tamamlaması, okuldaki işlemleri bitirmesi, okul için alışveriş yapması toplam 4 saat sürmüştü. Okul çeyrek saat önce dağılmıştı. Yine geldiği sokaklardan döndü evine. Merdivenleri koşarak çıktı. Nefes nefeseydi, ayakkabılarını elini sürmeden gelişi güzel çıkarıp,fırlattı. İlk işi büyük odadaki kanepeye uzanmak oldu. Uzun zamandır böyle yorulmamıştı ama mutlu görünüyordu, koltukları kabarmıştı adeta, bir işi tamamlamanın gururunu yaşıyordu. Hafifçe doğruldu, paketinden sigara çıkardı, yine o yeşil çakmağıyla yaktı. Bu sigara göz kapaklarını giderek ağırlaştırdı zaten erken uyurdu, bu yüzden arkadaşları hep kızarlardı ona, merak ederlerdi bunun sebebini. Seyfullah konuyu, hep saçma cevaplarla geçiştirmeye çalışırdı. Aslında bunu, acı duymamak için yapardı. Ailesi en fazla o lanet gecelerde gelirdi aklına, sık sık annesinin hayalini gördüğü olurdu ve sessiz sessiz, saatlerce oturup ağlardı. Tüm sevdikleri ölmüş birisi için, ölümün yarısı olan uyku, kesinlikle çok tatlıydı, pratik çözümdü ‘’uyumak’’ ve öyle oldu.
Saat 7.30 da uyandı, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, Dün gece hiç bir şey yememişti. Mutfağa doğru koştu, buzdolabını açtı. ‘’ off…’’ dedi ‘’içim kazınıyor’’ lokmaları birbiri ardına ağzına dizmesi fazla sürmedi, çabucak doyurdu karnını. Tekrar içeri koştu, dünkü giyinmesinden daha hızlıydı bu sefer. Çantasını kaptığı gibi çıktı dışarı, biraz heyecan vardı Seyfullah’da. Geç kalma telaşı içerisinde, adımlarını sıklaştırırken ‘’ ilk günden geç kalınır mı? Ne kadar da aptalım, biraz erken kalksaydım ya, ne olurdu sanki? Of… Acaba ne diyec...’’ bütün bu sorular hızlıca geçiyordu aklından, ama o çareyi yine küfürde buldu. Koşmaya başladı. Yine 1.sokak, 1.sokağın köşe başında serkan ağabeyi, ona verdiği selam, geç kaldığını söylemesi, 2.sokağın sonu ve bahçe kapısı önündeydi artık. Daldı içeri bahçede kimse görünmüyordu. Sanki koşan kendisi değilmiş de başka birisiymiş gibi sakinleşti ve koşmayı bırakıp yürümeye başladı. ‘’ kimseye görünmeden sınıfa atarsam kendimi iyi olacak. Biraz daha hızlı yürümeliyim, evet şurdan sola dönüp, sağdaki merdivenleri çıktık mı tamamdır işte’’ derken müdürün sesini işitti.
- 1 dakika gelirmisin?
Seyfullah şaşırarak
- Iı… tabi hocam
- Bugün ilk günün. Geç kalman çok normal. Şimdi doğru sınıfına git
- Peki hocam dedi, ama gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Çünkü geç kalan kendisi değil de bir başkası olsaydı, o, iri cüsseli tatlı-sert adam, öğrenciye kimbilir neler yapardı. ‘’ne kadarda aptal, ailem yok diye bana tolerans tanımaya çalışıyor ama bana acı çektirdiğinin farkında bile değil’’ diye düşündü gri renkteki sınıf kapısını çalarken. Kalp atışları biraz hızlanmıştı. İçerden ses gelmesini bekledi 3 saniye kadar
- Gel!
- Merhaba hocam geç kaldığım içi…
- Adın ne senin! kızarak söylemişti bunları
- Mehmet emin… Mehmet emin seyfullah
sınıfta gülüşmeler oldu. Soyadı çok garipti
- Kesin sesinizi! Diye kızdı hoca diğer öğrencilere. sonra M.emine dönüp, yerine oturabilirsin. Şuradaki, sondan 2.sıra, duvar köşesine geç ama beğenmezsen değiştirebiliriz yerini.
Sessizce yerine ilerlerken fısıldaşmalar duyuldu sınıfta. Sıra arkadaşına selam verip oturdu yerine. Morali çok bozulmuştu, ‘’ bütün hocalar biliyor demek. Müdür yetmiyormuş gibi birde hocalar acıyacak bana, acıma duygularını beni düşünerek geliştirecekler, benim suçum yok ama onlar tüm suçu, benim üzerime yüklemeye çalışıyorlar. Ben kendi acılarımı, kendim çekebilecek kadar güçlüyüm, neden beni aciz olarak görüyorlar? neden kutuplar da üşüdüğüm halde bana çöldeymişim gibi su vermeye çalışıyorlar?...’’ neredeyse çocuklar gibi ağlayacaktı…
Asırlaşan 20 dakikalık dersin ardından nihayet tenefüs zili çalmıştı. Zili takiben öğrenciler üşüştüler başına, tek tek tanıştılar. Sinan uzun boylu olandı, Derya, o da kendisi gibi sonradan gelmişti okula , Mustafa, Kevser, Pelin, Musa ve Yasin en samimi olanlardı tanıştıklarının içerisinde…
1 ay sonra…

Uzun zamandır görülmeyen kar, sert rüzgarlarla birleşip etkisi altına almıştı Çiseşehrini. 2 katlı konağın, terlemiş çift camlarının bulunduğu odada, sıcak kalorifer peteğine sırtını dayamış, sinanın kazağındaki yazıya anlamsız, anlamsız bakıyordu M.emin. Sinan,kucağındaki diz üstüyü, mavi kanepenin üzerine yavaşça bırakırken, uyuşan ayaklarını salladı. Sinan'ın hareket etmesine rağmen M.emin'in bakışları hala aynı noktadaydı.
Sinan, hafif öksürürmüş gibi boğazını temizledi ve:
- Neyin var senin?
- Hiç
- Seyfo bak kardeşim, 1 aydır yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyor. Neredeyse her akşam senin evde kalıyoruz, az çok tanıyorum seni. Sen dikkatli birisin, pek az görmüşümdür dalıp gittiğini. Eğer dalıp gidiyorsan ya bulunduğun ortamdan memnun değilsindir ki burası senin evin yada kafana takılan bişeyler vardır.
- yok bir şeyim, uzatsana şu sigarayı
Sinan paketi uzatırken anahtar sesi duyuldu kapıda. Gelen musaydı. Kulakları ve burnu iyi olgunlaşmış kirazı andırıyordu.
- selam beyler, Uuu.. dışarısı buz gibi ya ! donmamak için zor kaçtım kar dededen. Ee… siz ne yapıyorsunuz?
- Gel Musacığım gel. He he… M.emin beyimizinden laf koparmaya çalışıyoruz ama nafile
- Ben doktorum açılın he he…
Musa’nın iğrenç esprileri karşısında, Sinan daha fazla dayanamayıp Musa’yı dövmeye kalkarken araya M.emin girdi, doğrusu zor durdurmuştu uzun boylu arkadaşını. Ortada gülünç birşey olmamasına rağmen hep bir ağızdan güldüler, belkide sinirleri bozulmuştu,
M.emin sakin bir sesle, düşünceli düşünceli emir verdi
- Bu kadar gülme yeter arkadaşlar, Oturun artık! Yarın okulda yokum, Derya'nın sevgilisi gelecekmiş buraya, onunla birlikte gitmem gerekiyor. Ayrıca erken yatacağım bugün, hatta şimdi uyumaya gidiyorum, başım ağrıyor, ateşimde var galiba, evet evet kesinlikle uyumam gerekiyor. Size iyi eğlenceler
M.emin gittikten sonra Sinan ve Musa arkasından konuşmaya başladılar
Sinan,
- Pek garip davrandı bu akşam, eğlenirken birden ciddileşti, acaba hasta mı dersin? Ne güzel ailesinin yokluğunu unutturmuştuk, erken uyuma alışkanlığını da bırakmıştı, garip, çok garip... diyordu.
- Nerden çıkartıyorsun bütün bunları bilmiyorum ki, çocuğun işi varmış işte. Hem ne varki bunda garip olan?
- Bilmiyorum ama bizden sakladığı birşeyler var. Şu deryayla bu aralar fazla samimiler...
- Evet kankalar
- lafımı kesme! Bende biliyorum
...
Muhammed Eyüp Şahin