Özellikle Lise ve Üniversite yıllarımda ilgi alanıma giren kitapları bulmak çok zordu. Bulabildiğim az sayıda kitabı bir çırpıda okur bitirirdim. Yeni kitap bulamadığım zaman veya yeni çıkan kitaplara ayıracak para bulamadığım zamanlarda ise tadı dimağımda kalmış eski kitapları tekrar tekrar okurdum.
Bu zamanların üzerinden çok uzun yıllar geçti. İşimin yoğunluğu , akşam vakitlerinin önemli bir kısmını eşime ve çocuklarıma ayırma mecburiyeti ve keyfi, eskiden kitap okumak için ayırdığım zamanın çooook büyük bir kısmını aldı götürdü.
Eskiden nerdeyse iki günde bir yeni bir kitap okuyan ben, artık işim gereği okuduğum kitaplar bir yana ayda ancak bir kitap okur hale geldim.
Türk yayıncılık dünyasındaki gelişmelerle, artık hoşuma giden türden binlerce kitap basılıyor ve biliyor musunuz... 1980'li yılların başlarında, Türkiye'de Bilim Kurgu türünden basılmış tüm kitapların kütüphanesinde olmasıyla övünen benim, şu anda kütüphanemde olmayan ve Türkçesi basılmış yüzlerce kitap var hem de hepsine sahip olacak gücüm olmasına rağmen!
Bu nedenle, eğer henüz orayya gelmemiş olanlarınıza hitaben şunu söyleyebilirim: Bir kitabı kaç kez okuduğunuzun hiçbir önemi yok. Hazır zevk alabiliyorken ve bunu başarabilecek zamanınız ve isteğiniz varken okuyabildiğinizi okuyun. Becerebiliyorsanız ve hoşunuza gidiyorsa, beş kere okuyun
Bir gün gelecek, bu deneyimleriniz aklınızda bahsedilmeye değer hoş anılar olarak kalacak, ve elinizdeki tek güç, bu muhteşem keyfi kendi çocuklarınıza geçirmek olacak.
Kitap okuma macerası ona ne denli az ya da çok zaman ayırırsanız ayırın ASLA bitmeyecek. Bir ya da üç kez okumanız yalnızca geçmişin silik ama keyifli anılarından biri olacak.
Her ne yaparsanız yapın bu anıya bir çocuğun annesine sarılması kadar hararetle sarılın. Ancak bu şekilde bizden sonrakilere edebiyatın sonsuz denizlerinde yelken açmayı öğretebiliriz.
