Kayıt Ol

Kayıp

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Kayıp
« : 17 Ocak 2011, 23:14:08 »
  Gözlerini açtı. Birkaç kez kırptı, tekrar kapattı ve tekrar açtı. Değişen bir şey yoktu. Parmaklarıyla göz kapaklarını kontrol etti. Olması gerektiği gibi açılıp kapanıyorlardı. Fakat değişen hiç bir şey yoktu. Her yer siyahtı, zifiri karanlık. Elleriyle çevresini yokladı, hiç bir şey yoktu. Kafasını yattığı yerden kaldırdı ve havayı kokladı. İs kokusu hakimdi içinde bulunduğu karanlığa. Kış kokusu. Soğuğun kokusu.

  Ayağa kalkmaya çalıştı. Bacakları uyuşmuş gibiydi, zorlandı. Birkaç kez sendeledi, bir kez yere düştü. Yüzü yere değdiğinde yattığı yerin ıslak olduğunu fark etti. Islak ve soğuk. Elleriyle vücudunu kontrol etti baştan aşağıya. Olağan dışı bir şey yok gibiydi. Üzerinde dantelli bir elbise olduğunu hissetti. Parmakları ilk kez yumuşak bir nesneye değdiği için olsa gerek elbisesinin üzerinde uzun süre gezindi. Dakikalarca hiç bir şey göremediği çevresine baktı durdu gözlerinin karanlığa alışmasını umarak. Fakat hiç bir şey değişmedi. Sadece karanlık, sadece soğuk. Çıplak ayakları üşümeye başlayıp vücudunu titrettiğinde harekete geçmesi gerektiğini anladı. Sağ ayak, sol ayak, sağ ayak, sol ayak. Yürüyebiiyordu.

  Yürüdü, yürüdü, yürüdü. Ne sağa döndü, ne sola. Dümdüz yürüdü. Karanlık bir parça olsun açılmadı, soğuk bir nebze olsun azalmadı. Yürümeye devam etti. Ne kadar süre yürüdüğünü hiç düşünmedi. Tarihi veya bulunduğu yeri hiç merak etmedi. Bacaklarının onu taşıdığı yere kadar yürüdü. En sonunda ileriye attığı sağ bacağı vücudunun ağırlığını çekemeyerek büküldüğünde yüz üstü yere kapaklandı. Yer ıslaktı. Islak ve soğuk. Her zamanki gibi. Yerden kalkmaya tenezzül etmedi, yüz üstü yattığı yerde gözlerini kapattı. Hiç yol kat etmemiş olduğunu düşünüyordu ama yorulmuştu. Aklında tek bir düşünce bile olmaksızın dinlendi. Sonunda uyudu.

  Uyandığında saçının havada dans ettiğini hissetti. Gözlerini araladı, sarı bir gökyüzü karşıladı onu. Kafasını hafifçe kaldırdı yerden, rüzgarı hissediyordu. Saçları dalgalanıyordu, elbisesi üzerinden kurtulmaya çalışır gibi sallanıyordu rüzgarda. Çevreye baktı kafasını yavaş yavaş çevirerek. Koyu kahverengi toprağın üzerinde yatıyordu. Çevresinde hiç bir şey göremedi. Yalnızca bulutsuz, alabildiğine geniş bir gökyüzü ve toprak. Manzarayı bozan tek şey ufuk çizgisiydi. Güneş görünmüyordu fakat etraf aydınlıktı ve ufuk çizgisi yemyeşil parlıyordu. Sanki yeşil bir güneş batıyormuş gibi.

  Ayağa kalktı ve üzerine baktı. Üzerindeki elbisenin beyaz renk olduğunu fark etti. Yüzüne çarpan saçlarını tuttu eliyle, uzundu, düzdü ve simsiyahtı. Vücuduna baktı. Ne bir yara vardı, ne de başka bir şey. Bembeyaz bir ten, biçimli ve zayıf bir vücut, siyah saçlar. Kafasını kaldırıp havayı kokladı, artık is kokusu yoktu. Soğuk da değildi ne hava ne toprak. Sanki bir gecede iklim değişmiş gibiydi. Derin bir nefes aldı gözlerini kapatarak. Gözlerini açtığında kendisine göz kırpan tek bir yıldız gördü. Hava aydınlıktı, fakat yıldız gayet net bir şekilde parlıyordu tepesinde. Bir kez daha baktı çevreye ve yeşil ufka. Yıldızın bulunduğu yöne gitmeye karar verdi. Ayaklarını sürüdü bir kez, tekrar yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü...[*]Devam edecek.[/*]
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #1 : 17 Ocak 2011, 23:56:53 »
Uyanarak başlayınca kanım ısındı karaktere :)  betimleme ağırlıklı bir giriş olmuş olması gerektiği gibi. Birşey söylemek çok zor 5 paragraf birden giriş olmuş neredeyse. Gelişmenin ne getireceğini merak ediyorum.

Çevrimdışı Larien

  • **
  • 133
  • Rom: 0
  • Söyle dost..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #2 : 18 Ocak 2011, 08:45:32 »
Çok güzel bir giriş olmuş, devamını bekliyorum..
Why, the Past should ever be forgot?

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #3 : 18 Ocak 2011, 23:35:25 »
  Sendeledi. Olduğu yerde durarak kafasını çevirdi ve ayağına takılan şeye baktı. Yerden çıkmış bir ağaç kökü. Eğildi, ağaç köküne dokundu. Sıradan, kurumuş bir dal parçasından hiç bir farkı yoktu. Fakat onun için bir anlamı vardı. Yürümeye ilk başladığından beri denk geldiği ilk farklılıktı toprak zeminde. Yerden almaya çalıştı, tüm gücüyle çekti. Başaramadı. Kafasını kaldırıp tekrar çevresine baktı, ilerde ufuk çizgisi kaybolmaya başlıyor gibiydi. Acaba görüğü şey bir tepe olabilir miydi?
  
  Ağaç kökünü olduğu yerde bırakarak yürümeye devam etti. Hala yıldızı takip ediyordu fakat solmaya başladığını da fark etmişti. Yaklaştıkça gözden kayboluyor gibiydi. Umursamadı, yoluna devam etti. Yürüdükçe önünde bir yükselti belirdi. Geniş bir tepe vardı karşısında. Hava giderek sarının daha koyu tonlarına dönüyordu, adımlarını hızlandırdı. Tepenin eteğine vardı, yavaş yavaş tırmanmaya başladı. Yukarıya çıktıkça topraktan da çimler yükseldi, kahverengi hakimiyetini kaybetmeye başladı zemin üzerinde. Her ağır adımında gökyüzü maviye biraz daha yaklaştı. Sürekli yükselen bir eğimden çıktı her seferinde daha küçük adımlar atarak.

  Sonunda tepenin zirvesine vardı. Büyük bir ağaç vardı şimdi önünde. Dalları geniş bir şekilde çevreye yayılmış devasa bir gölgeye sahip bir ağaç. Ağacın altına girdi, elleriyle kalın gövdesini yokladı. Yaşlıydı ağaç. Koyu renk yaprakları tepeye hakim olan hafif bir rüzgarla sallanırken temelinden titriyor gibiydi sanki. Gövdesi girintili çıkıntılıydı, uzun zaman önce canlılığını kaybetmiş olduğunu hissetti. Başını çevirdi rüzgara doğru, tepenin ardına bakmak için.

  Tepeden aşağıya doğru capcanlı çimenler uzanıyordu. Gökyüzü hoş bir mavi renkteydi ve ufuk çizgisi soluk soluk parlamaya devam ediyordu. İleriye doğru baktığında pırıl pırıl parlayan bir şey gördü uzaklarda. Sanki gökyüzü yere inmişti bir noktada. Hemen önünde bir kaç karaltı seçti belli belirsiz, ve ardında yeşil silüetler. Bir ormandı, önünde bir kaç bina ve arkasında büyük bir göl ya da deniz pırıl pırıl parlayan. Kafasını çevirip ağaca baktı yeniden, hiç durmayan tatlı rüzgarla titremeye devam ediyordu. Ellerini yavaşça çekti gövdesinden, sanki incitmekten korkar gibi. Elleri ile teması kesildiği anda titremeyi kesti ağaç, bir heykel kadar soğuk ve hareketsiz bir hale döndü birden bire. Hüzün dolu bir bakış attı ağaca ve ayrılmak istemezmiş gibi sürüdü ayaklarını. Tepeden aşağıya inip ağacı görüş alanında çıkarana kadar sürekli arkasına çevirdi başını, kaçamak bakışlar attı. Fakat sonunda adımları tekrar hızlandı. Tepeyi ardında bıraktı. Takip ettiği yıldız iyiden iyiye gözden kaybolurken gördüğü karaltılara doğru yürümeye devam etti.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #4 : 20 Ocak 2011, 17:26:11 »
  Sonunda kıyıya vardığında yorulmuştu. Fakat önünde uzanan denizin havasını içine çektiğinde tüm yorgunluğunun uçup gittiğini hissetti. Hiç çekmediği kadar taze bir hava çekti içine. Serin bir rüzgar hoşgeldin dedi ardından yüzüne vurarak. Gözlerini kapattı, kendini bu rahatlığın içine bıraktı. Dakikalar boyunca öylece dikildi çıplak ayakları kuma basar vaziyette, suyun hemen önünde. Sonunda arkasından bir ses işittiğinde açtı gözlerini.

  ''Merhaba!''

  Kafasını çevirdi, sesi çıkaran kişiye baktı. Uzun boylu sıska bir adamdı. Bir elini havaya kaldırmış kendisine doğru yürüyordu. Yüzündeki ifade dost canlısıydı, buna güvenerek olduğu yerde bekledi. Fakat onun dikkatini asıl çeken şey ilk defa bir şey duymuş olmasıydı. Adamın sesini duyduğunda denizin de sesi gelmeye başlamıştı. Dalgaların sesi, rüzgarın hafif fısılıtısı, kumda yürüyen yengeçlerin ayak sesleri. Sanki bir tabuyu yıkmıştı adamın seslenişi, ne dediğin anlamamış olsa da onu duyabilmişti. Hafifçe kıvrıldı dudağı, ilk kez gülümsedi. Adam yanına geldi, yüzüne bakmadan denize çevirdi bakışlarını ve hafif bir iç çekti.

  ''Çok güzel öyle değil mi?''

  Ne dediğini anlamıyordu. Adama baktı ifadesiz bir şekilde. Adam gülümsüyordu ve kendi kendine konuşuyor gibiydi. Uzun bir süre bir şeyler söyledi, fakat hiç birini anlamadı. O yalnızca dinliyordu. Sesleri dinliyordu. Ve bunu hayatında ilk kez yapıyor gibi müthiş bir haz alıyordu. Sonunda adam kendisine döndüğünde kafasını iki yana salladı ne dediğini anlamadığını belli etmek isteyerek. Adam bir şeyler sordu ses tonundan anladığı kadarıyla. Sonunda anlamış olacak ki konuşmayı bıraktı ve iletişim kurmak için ellerini kullanmaya çalıştı. Sahilin uzak noktasında bir yeri işaret etti adam. Oraya baktığında gelirken gördüğü silüetklerin ne olduğunu anladı. Büyük, eski bir bina vardı ahşaptan yapılmış gibi görünen. Adam eliyle gel işareti yapıp oraya doğru yürümeye başladığında da sakince arkasına takıldı.

  Kısa bir süre sonra eski binanın önündeydiler. Kafasını kaldırıp girişin üzerinde yazan tabelaya baktı. Tahmin ettiği gibi ne yazdığını okuyamıyordu. Sahilin hemen önünde bulunan oldukça geniş bir binaydı bu, bir platformun üzerine kurulmuştu. Eski tahta basamaklardan platforma çıkarak kapıdan girdi adamla birlikte. İçerisi sıcaktı. Sıcaktan da öte, başka bir hava vardı aslında burada. Samimi bir hava, tanıdık bir hava, kendini iyi hissettiren bir hava. Rahatlamış hissetti ileride bulunan tezgaha yürüken. İkinci kez gülümsedi.

  Adam bir sandalye çekti tezgahın hemen önünden oturması için. Oturdu. Tezgahın arkasındaki şişman, önlüklü adam yanlarına gelip gür bir sesle karşıladı onları.

  ''Yolgeçen Hanına hoşgeldiniz!''
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #5 : 20 Ocak 2011, 22:23:38 »
Bir "Kayıp Rıhtım" hikayesi mi geliyor yoksa? Fakat eğer böyle gidecekse, "Amaan olmadı bu"dan, bunları çıkartabilmeni ayrıca takdir ederim.

Bilinmezliğin verdiği huzursuzlukla o betimlemelerle gelen huzur arasında gidip geliyorum okudukça.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #6 : 23 Ocak 2011, 18:00:33 »
  Yolgeçen Hanı kalabalık bir yerdi. Şişman hancı yanındaki adamla konuşurken çevreye göz atıyordu ve buranın sıradan bir handan daha fazlası olduğunu kısa sürede anladı. Gaz lambalarıyla aydınlatılmış geniş odanın bir köşesinde büyük masaların çevresinde oturmuş insanlar çeşitli oyunlar oynuyordu. Başka bir yanda uzun parşomenlerin, tüy kalemlerin ve mürekkep şişelerinin istila ettiği bir masada bir kaç yaşlı görünüşlü kişi durmaksızın birşeyler karalıyorlardı. Bunların dışında garip mekanik aletlerle uğraşan insanlar, bağıra çağıra sohbet edenler, içki içenler, neşeli kahkahalar atanlar ve her çeşit insan ile dolmuştu han.

  Tüm bu karışıklığın içinde, ki aslında kendine has bir düzeni var gibi görünüyordu, sonunda yanında geldiği adamı hatırlayıp kafasını çevirdiğinde adamın orada olmadığını gördü. Önüne baktı, uzunca bir şişe duruyordu önünde. Kafasını hafif yana eğip şişeyi inceledi, sonra da çevresine baktı sahibi var mı diye. Herkes kendi halinde gibiydi, görünüşe göre şişe de ona özel olarak koyulmuştu önüne. Eğildi, şişeyi eline alıp kokladı. Ağır bir koku geldi burnuna, yüzünü buruşturarak uzaklaştırdı kendisinden. Ama merak da etmişti, öyle ki handa oturan neredeyse herkesin önünde bu şişelerden bulunuyordu. Bir kez daha baktı çevresine tereddütle, kimse onunla ilgilenmiyor gibiydi. Şişeyi eline alıp yavaşça bir yudum içmeyi denedi. Keskin bir sıvıydı, öyle ki boğazından geçerken tatlı tatlı yakmıştı ve içini ısıtıyordu. Ağır kokusuyla tezat oluşturacak bir şekilde hoşuna gitti bu şişenin içindeki, ne olduğunu bilmemesine rağmen bir yudum daha içti.

  Bir süre sonra şişe boşalmıştı. Taburesinden kalktı, handa yapabileceği pek fazla şey olmadığını düşünerek dışarı çıkmaya karar verdi. Hala neden burada olduğunu veya nereden geldiğini bilmiyordu fakat merak etmiyordu da. Düşünmemeye çalışıyordu aslında, içinden çıkamayacağını düşündüğü bir konuydu çünkü bu. Dışarı çıktığında hanın gürültüsünden uzaklaştığı için rahatladığını hissetti, dalgaların sesi kesinlikle daha huzur vericiydi. Hava kararmıştı ve gökyüzü baştan aşağıya yıldızlarla kaplanmıştı. Suyun ayaklarını ıslatacağı bir noktada durarak gökyüzüne baktı. Gözüne ilk çarpan buraya gelirken takip ettiği yıldızdı. Kendisine göz kırpıyordu sanki, diğerlerinin arasında yalnızca onun üzerine parlıyormuş gibi duruyordu. Yıldızdan uzun süre alamadı gözünü. Yalnızca izledi, dalgalar usulca ayaklarını ıslatırken uzun bir süre durdu orada.

  Sonunda kafasını indirdiğinde bir iskele gördü. Uzunca bir iskeleydi, önündeki büyük denizin içine doğru uzanıyordu. Sonunu görmeye çalıştı fakat tek bir bulut bile olmamasına ve gökyüzü tamamiyle yıldızların ışığıyla aydınlanmış olmasına rağmen göremeyeceği kadar uzaktaydı o son. Dalgalar bazı yerlerde hırçın bir şekilde üzerinden atlıyor ve köpük köpük oluyor, bazı yerlerde ise sadece usulca sürtünüyordu iskelenin tahtalarına. Oraya çekildiğini hissetti, iskelenin sonunu merak etmişti. Kararını verdi ve iskeleye doğru yürümeye yeltendi ki ikinci adımında tanıdık bir ses duydu.

  ''Kurgu İskelesine bir kez çıkarsan nereye varacağını asla bilemezsin.''

  Kafasını çevirip baktığında kendisini Han'a götüren cılız adamı gördü gene. Denizin dibinde durmuş ileriye bakıyordu ilk gördüğünde yaptığı gibi. Kısa bir süre baktı ona, adam ise arkasını dönüp yürüyerek uzaklaştı başka bir şey demeden. Anlamamıştı ne dediğini veya neden kendisiyle konuştuğunu, fakat dert etmedi. Yıldızların aydınlattığı akşamda ayakları suya basarak yürmeye devam etti.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #7 : 24 Ocak 2011, 22:52:51 »
Açıkçası bir durum hikayesine göre betimlemelerin ve tasvirlerin ağırlığının az olmasından dolayı hikayenin can alıcı noktasının kurguda olduğunu tahmin etmiştim, öyle de oldu. İlginç ve etkileyici bir gidişatla devamı olacağını düşünüyorum, ama umarım ki çok kısa bir hikaye olmaz. Yalnızca gözüme çarpan bir hatayı belirteyim;

...öyle ki handa oturan neredeyse herkesin önünde bu şişelerden bulunuyordu. Bir kez daha baktı çevresine tereddütle, kimse onunla ilgilenmiyor gibiydi. Şişeyi eline alıp yavaşça bir yudum içmeyi denedi. Keskin bir sıvıydı, öyle ki boğazından geçerken tatlı tatlı yakmıştı ve içini ısıtıyordu.

Burada kelime tekrarı var, ve bütün hata da bu kadarla sınırlı.

Devamını bekliyorum...

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #8 : 28 Ocak 2011, 23:16:49 »
Normalde neden yazmaya başladığımı bilmediğim bu hikaye, ''Madem bir kez başladım bir kurgusu olsun.'' şeklinde düşünmemle birlikte bir Kayıp Rıhtım hikayesi olma yoluna sapmıştı. Fakat bu aralar yazma konusundaki form düşüklüğüme bakarak devam etmenin doğru olmayacağına karar verdim. Her seferinde farklı bir şey deniyorum ve bir çoğu genellikle başarısız oluyor, bunun için Kurgu İskelesini denek olarak kullanmaya başladım gibi hissediyorum ve bu beni rahatsız ediyor. Ayrıca ne kadar yarım bıraktığım yazı varsa hepsi üzerimde bir stres oluşturmaya başladı, devam etme zorunluluğum varmış gibi geliyor ve yapmak zorunda olduğum şeylere bir de hobi olarak başladığım işleri eklemek istemiyorum. Okuyan ve yorum yapan herkese teşekkür ederim, devamı gelmeyecek. [*]Düzenleme: An itibarı ile bu lafımı yemiş bulunuyorum.[/*]
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #9 : 17 Şubat 2011, 10:44:47 »
Ama böyle yarım bırakmak yanlış değil mi? Ne güzel de devam ediyordu. Ben daha baş karakterimizin Liman Kütüphanesine girmesini, oradan gizemli kuleleri fark etmesini ve tanışmalar salonuna ayak basmasını dilerdim. :(
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #10 : 18 Şubat 2011, 09:42:06 »
Okuyan ve yorum yapan herkese teşekkür ederim, devamı gelmeyecek.

Gelecek demek istedi sanırım. Dili sürştü siz bakmayın ona. Gerekirse İhsanı çağırırız +2 meşe ceviz ağacından yapılma sopasıyla döve döve yazdırırız :)

Yorumuma gelince bu kadar temiz ve güzel giden bir hikayeyi yarıda bırakmak ayıptır.

Çevrimdışı Anonymous

  • *
  • 11
  • Rom: 0
  • lost in darkness....
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #11 : 18 Şubat 2011, 14:11:01 »
bence devametsin..çok güzel olmuş :D

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #12 : 01 Mart 2011, 15:04:34 »
Spoiler: Göster
Yazarın Notu= Evet, devam etmeyeceğimi söylemiştim. Fakat gelen yorumlardan ve kendimle yaptığım hararetli tartışmadan sonra böyle bir konuya başlayıp da yarım bırakma hakkımın olmadığını fark ettim. Madem Kayıp Rıhtım konseptini bir şekilde kullanmayı düşündüm ve buna el attım, bu başlık benim keyfimi beklemek zorunda olmamalı. [*]+2 meşe ağacından yapılma sopayla ilgili de çekincelerim olmadı değil.[/*]

Aşağıda eğik yazı ile yazılmış bölümler bahsi geçen öykülerin içinden alınmıştır. Daha bir çok öyküyü koymak isterdim fakat ben yalnızca en çok bilinenleri koymayı uygun gördüm.



  İskeleye attığı ilk adımdan itibaren önünü beyaz bir sisin kapladığını gördü. Çıplak ayakla bastığı tahtalar soğuk veya pürüzlü değildi, aksine sanki denizin değil bir alev çukurunun üzerine kurulmuş gibi sıcakcıktı. Her adımda gıcırdadı tahtalar, sise aldırmadan ilerlerken yavaş yavaş çevresindeki her şey gibi yıldızların ışığı da silindi. Sonunda rüzgarı hissedemez, attığı adımlardan emin olamaz duruma gelene kadar yavaşça yürümeye devam etti. Olduğu yerde durarak arkasına döndü ne kadar ilerlediğini görebilmek umuduyla. Fakat sis, yere baktığında ayaklarını dahi göremeyeceği kadar sarmalamıştı onu artık. Bembeyaz bir örtünün içinde, artık iskelenin koyu renkli tahtalarını bile göremez olmuştu. Bir süre bekledi sisin geçmesi için, fakat değişen bir şey olmadı ve sonunda devam etmek zorunda olduğunu düşünerek iskelenin devamı olduğunu düşündüğü bir yere doğru adımını attı. Ne var ki ayağını bastığı yer iskelenin sıcak tahtası olmadı.

  Kısa bir an düşüyormuş gibi oldu, fakat ayakta durabildiğini fark etti. Ayağının altında basabileceği bir yer yoktu fakat düşmemişti. Havadaydı ve dengedeydi. Bir adım daha atmayı denedi düşmekten korkmadan. Ve düşmedi de, havada biraz daha ilerledi. Bir süre bu şekilde yürüdükten sonra çevresindeki beyaz örtünün açılmaya başladığını fark etti, etrafını berrak bir gökyüzü kapladı ve rüzgarın esintisini hissetti yeniden. Ayalarının altına baktı, tahmin ettiği gibi havada duruyordu hala. Fakat altındaki dünya sabit değildi, sanki o yukarıda tek başına beklerken aşağıdaki her şey hareket ediyor, bakış açısını değiştiriyordu. Sonunda, yer ona doğru yaklaştı ve çevreyi seçebileceği kadar yakınına geldi.

  Sarp kayalıkların arasına kurulmuş büyük bir şehir gördü yeryüzünde. Şehrin dışına doğru geniş surları, ve öbür yanında büyükçe bir nehir vardı. Surların dışında ise beyaz noktalar seçiliyordu. Yer küre hareket etmeye devam edip oraya doğru yaklaştığında bunların çadır olduğunu fark etti. Ve çadırların çevresinde kahverengi derili, yüzleri deforme olmuş, üzerlerinde zırhlar ve ellerinde silahları ile binlerce yaratık vardı. Bu yaratıkları ilk kez gördüğüne emindi fakat onlara ne dendiğini bildiğini fark etti şaşkınlıkla. Bunlar orktu.

  Daha yakına geldiğinde ise surların dışında binlerce zırhlı insanın toplanmış olduğunu gördü. Silahları hazır bir şekilde karşılıklı iki ordu, savaş için buradalardı.

  Orkların kalın tok ses çıkaran borularından gelen sesler insanların fildişinden yapılma beyaz ve süslemeli savaş borazanlarına karıştı. Atlıların ve orkların ayaklarının gürültüsü yeri sarstı. Ortaya çıkan toz bulutu her iki tarafın da görüşünü engelliyordu ama iki tarafta hızlarını arttırarak birbirlerine doğru ilerlemeye devam ediyordu.

  Aniden arkasından gelen bir cisim fark ederek döndü ve kuyruğu gökkuşağının o göz kamaştırıcı renklerine bürünmüş bembeyaz bir atın havada dört nala üzerine geldiğini gördü. Atın üzerinde kahverengi saçları rüzgarla havalanan ve parlayan zırhıyla göz kamaştıran bir şovalye vardı. Üzerine doğru gelen bu 'atlı'dan kaçmak için hamle yapmaya çalıştı, fakat at ona hiç aldırmadan yanından geçip gitmişti bile. Görünüşe göre kimse onu göremiyordu. Atlıyı gözleriyle takip etti, hızla iki ordunun arasına doğru inişe geçmişti.

  Atlıyı gören ordular birden yavaşladılar ve şovalye iki ordunun tam ortasında yere inerek bir sancak dikti. İki ordu da savaş için koşmaya başlamamış gibi karşılıklı olarak durdu ve liderleri ortaya inmiş olan şovalyenin yanına geldiler. Sanki tam olarak başlamak üzere olan bir savaşın ortasında değil de evde sandalyesinde oturmuş şömineye bakar gibi tek düze bir sesle konuştu Şovalye.

  ''Neden dengeyi bozuyorsunuz?''
*

   Ses sanki tüm gökyüzünde yankılandı. Bir anda rüzgar durdu, yer küre hızla yeniden dönmeye başladı ve beyaz sis hiçlikten ortaya çıkarak çevresini sardı yeniden. Şaşkın bir biçimde çevresine bakındı, her yer bembeyaz olmuştu gene. Fakat ayağının altında sanki bulutlar hareket ediyormuş gibi hissediyordu. Havadan bile hafif bir esinti vardı. Beklemeye karar verdi, yapabileceği başka bir şey de yoktu görünüşe bakılırsa. Fazla beklemesi de gerekmedi, bir süre sonra sis yeniden açılmaya başladı.

  Bu kez bir odanın içindeydi. Geniş ve mum ışıklarıyla kısmen aydınlanmış bir odanın. Duvarlar çeşitli motif ve işlemelerle kaplanmıştı, pencereler süslü, perdelikler ihtişamlı ve odadaki her şey fazla gösterişliydi. Ortada bulunan ahşap çalışma masasının önünde oturan beyaz saçlı bir adam fark etti. Önündeki kağıtlara bir şeyler karalamakla meşguldu. Adamın üzerinde odanın atmosferiyle oldukça uyumlu olarak oldukça gösterişli bir kıyafet vardı. Ayrıca kıyafetin üzerinde haç sembolleri bulunduğunu da görmüştü. Adamın kim olduğu aklına fısıldandı bilinmeyen bir ses tarafından. Papa Innocentius.

  Bir anda odanın öbür yanındaki kapı hafifçe açılarak içeriye siyahlara bürünmüş bir adam girdi. Papa adama bakmaksızın konuşmaya başladı.

  "Ah, eski dostum Alexander..." Bir yandan bir kağıda bir şeyler yazıyor ve mührünü basıyordu. "Ziyarete gelmen ne kadar  ince bir davranış. Sana nasıl yardımcı olabilirim?"

  Alexander masanın diğer tarafında durdu. "Innocentius... Dostlarım senin zamanının geçtiğini söylüyorlar. On bir sene yeterli."

  Papanın kalemi durdu ve Alexander'a dik bir şekilde baktı. "Yoo bunu isteyemezler."

  Alexander hızlı bir hamle ile Papa'nın arkasına geçti ve boynundan yakaladı. "Ne yaşlı ne güçlüsün Nosferatu köpeği. Yeterince izin verildi, bir haftan var. Sonra gidiyorsun."

  "Ve yerime sen geleceksin öyle mi? Alexander?" sesinde kibir ve nefret vardı.

  "Beni küçümseme. Buradaki işin bitti. Mezara yattıktan sonra seni alacaklar. Sen yaşamına devam edebilirsin ancak, Papalığın burada bitti. Khaibit soyu yeni hükümdürlar, en azından bir süreliğine."

  Innocentius hiç bir şey demedi. Teslimini belli eden bir şekilde kafasını salladı sadece. Alexander bunun üzerine odadan çıktı ve ağır adımlarla sarayı terk etti.
**

 Korkudan donakalmıştı ve yüreği korku ile hızlı hızlı çarpıyordu. Daha önceki atlının onu görmediği gibi 'Alexander' ismindeki bu adam da görmemişti, fakat gene de onunla ilgili bir şeylerin çok farklı olduğunu fark etmişti ve bu farklılık onun yüreğini korku ile doldurmuştu. Adamın normalden hızlı adımlarla odadan ayrılışını da donmuş bir şekilde izledi ve kapı kapandığında çevresinin bir kez daha bulanıklaştığını fark etti. Buradan gittiği için seviniyordu, fakat içinde daha sonra olacakları merak ettiğini de hissetti. Kesinlikle ilginç bir yere gelmişti.

  Bu kez etrafını kaplayan sis siyah oldu. Daha yoğun, daha katı. Fakat diğerlerinin aksine daha hızlı da dağıldı. Ve yeni durağına görmek için çevresine bakındı kalp atışlarını düzenledikten sonra.

  Gene karanlık ve geniş bir odada buldu kendini sis açıldığında. Fakat buranın atmosferi oldukça farklıydı, keza içindekiler de öyle. Bir çeşit toplantı salonuna benzeyen soğuk mekanda bulunan tek insan kendisiydi. Öyle ki odanın içinde siyah derileri, sivri kulakları ve acımasız yüz ifadeleri ile korkunç yaratıklar bulunuyordu. İsimleri fısıldandı kulağına gene o bilmediği ses tarafından. 'Drow' Hepsinin yüz ifadesi taş gibi sertti ve görünüşe göre bir şeyi tartışıyorlardı. Dikkatini toplaması uzun sürmedi ve odada olan biteni anlamaya çalıştı.

  Odanın ortasında diğerlerine göre daha küçük görünen bir drow bulunuyordu ve görünen o ki bütün dikkatler onun üzerinde toplanmıştı.

  "Varlığınıza şahit olmak bir onur yücerahibeler!"

  "Elinnya Keraunzaa, hakkında sakat bir kız olduğuna dair söylentiler geziniyor. Bunu bize kanıtlamalısın. Eğer yapamazsan sen ve ailen Lloth'un hiddetiyle titreyecek."

  Elinnya anladığını belirten bir şekilde kafasını salladı. Ardından belindeki kuşağı çekip saçlarını topladı ki boynu ve yüzü açıkça görülsün diye. Kuşağın çıkmasıyla serbest kalan ve dökümlü bir hala elbisesini çıkardı acele etmeden. Çırılçıplak kalana kadar soyundu ve drow dişilerinin gözleri önünde hiçbir sakatlığı omayan genç bir beden kaldı.
***

   Odadaki drowlar hiddetle tartışmaya başladılar bundan sonra. Bir süre etrafına baktı bir şeyler anlayabilmek umuduyla, fakat  bilmediği çok şey vardı. Öncesini ve devamını görebilmeyi dilediğinde etrafa yeniden siyah bir sis doldu ve görüşünü kapattı. Daha görülecek çok yer olduğunu hissedebiliyordu.

  Bu kez çevresindeki karanlık atmosfer hızlıca dağıldı ve daha çabuk bir şekilde değişti sahne. Karanlık bir ormandaydı şimdi, yanı başında yorgun bir eşşeğin çekmeye çalıştığı bir at arabası bulunuyordu. Yükü dev bir sandık, sürücüsü kısa, kaslı ve sakat görünüşlü korkutucu bir tipti arabanın. Aracın diğer yanında ise bir ağaca yaslanmış olan uzun boylu bir adam fark etti. Ağaçların kabuğu ile birdi entarisi. Başında bir başlık vardı ve ellerinde bordo sargılar sarılıydı. Küçük bir taşı sağ eli ile havaya atıp tutuyordu ve onu izliyordu. Uzun boylu bir adamdı. Giysisi gibi olan ağaca yaslanmış onun yanına gelmesini bekler gibi duruyordu. Sürücü arabadan indi ve sarsak adımlar ile bozuk bedenini ağaca yaslanmış adamın yanına taşıdı.

  ''Uzun günler ve hoş geceler efendi.''

  ''Selam olsun. Evlat, sanırım kayboldum. Burası neresidir bilir misin?''

  ''Sanırım buraya Uyanış diyorlar efendi.'' Başlığını kaldırarak yüzünü açığa çıkardı. ''Ben, hmm, Estu! Buralardan değilim ama her yer gibi buraları da bilirim.''

  ''Ben Tengu, evimi ararım. Glond kasabasını bilir misin evlat?''

   Estu denen adam dudak büktü. Düşünüyordu. Düşünürken bakışları arabaya kaydı. ''Ne taşıyorsun usta demirci?'' dedi ona merakla.

  ''Sadece bir demir parçası, onu satmak istedim ama alıcısı beğenmedi.''


   ''Ya? Görebilir miyim peki?''
****

  Uzun boylu adam ve demirci arabanın yanına gittiler birlikte. Adının Tengu olduğunu söyleyen demirci yavaşça açtı sandığı. Estu denen adamın yüzündeki hayret görünce sandığın içinde ne olduğunu o da çok merak etti ve görmek için yanına gitmeye çalıştı ki, attığı ilk adımla birlikte yer titredi, ağaçlar üzerine eğilir gibi oldu. Daha ne olduğunu bile anlayamadan Estu ile demici gözünün önünden kayboldu ve çevre bir kez daha bulanıklaşıp tekrar netleşerek değişti. Fakat bu sefer tanıdık bir manzarayla karşılaştı sis dağıldığında. İlk adım attığı iskelenin tahtalarını hissetti yeniden çıplak ayaklarında, ve önü açıldığında iskelenin başlangıcına doğru dönmüş olduğu gördü. Tereddüt etti yürümeden önce, fakat rüzgarı yeniden hissetmeye başlayınca kuşkusu kalmadı. Geri dönmüştü.

  ''Erken döndün?'' dedi tanıdık bir ses. Arkasını dönüp baktığında şaşırmadı. Aynı ince adam önünde durmuş gülümsüyordu.


* = Denge
** = Gölge
*** = Sakat Rahibe
**** = Tengu

Yıllar sonra gelen edit: Bitmişti hikaye burada, evet. :P
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #13 : 01 Mart 2011, 16:49:11 »
Denge' nin alıntılandığı kısım adına konuşacak olursam bir alıntı en fazla bu kadar hoşuma gidebilirdi. Güzel ve okuduğum tüm eserleri içinde barındıran eğlenceli bir hikaye olmuş. Devam et dediğimize sonuna kadar değmiş bence.

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #14 : 01 Mart 2011, 17:49:05 »
İyi ki devam etmişsin gerçekten, alıntılar çok iyi olmuş ki bununla beraber eserler ile ilgili merak uyandırıcı alıntılar da yapmış bulundun. Örneğin aralarından okumadığım iki hikayeyi acayip merak ettim şu anda! Ve de bunun yanında oldukça hoş bir şekilde dahil etmişsin kurguya. Ellerine sağlık :)
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "