Aklıma kısa bir öykü geldi. Bir defada bitirmeyi planladığım bir hikaye olup, oldukça kısa bir şey. Buyurun bakalım…
Anar
*Anar, elfçede güneş anlamına gelen bir kelimedir.Dünya, babasına seslenerek, neler olup bittiğini kavramaya çalışıyordu. Ama nafile. Anladığı tek şey, kimsenin ona yardım etmeyeceğiydi.
“Baba! Bana yardım et!” dedi. “Beni öldürüyorlar. İçimde hissettiğim her varlık, ölüyor!”
Anar, sanki hiçbir şey olmamış gibi bir hidrojen bombası patlatıp, ısısını artırdı. Gözünün ucuyla Dünya'ya baktı. Ona karşı hiçbir acıma duygusu, hiçbir kurtarma isteği hissetmiyordu.
“Erkek gibi öl, oğlum” dedi. “İçindeki o çok sevdiğin organizmalar, zaten şu anda çarpmakta olan meteor taşlarından bile çok zarar veriyordu sana.” ve ekledi “Özellikle homo saphien’ler.”
Dünya gözyaşlarını tutamadı. Herkes dışarıya doğru ağlarken, o içeriye doğru ağlıyor, birazcık olsun içeride can çekişen canlılara su serpiyordu.
Anar(Güneş) olanlara bir türlü anlam veremiyordu. Kendisi hiç ağlayamamıştı. Sadece kendi değil, hiçbir çocuğu, milyonlarca yıldır hiç ağlamadı. Nasıl ağlayabilirlerdi! Hiçbirinde su yoktu. Su olmadan yaşamaya alışmışlardı.
Dünya, kendisine ışık hızında çarpmakta olan tüm meteor taşlarına lanet etti. İçinde acı çekenleri hissediyordu. O kadar kahroluyordu ki, özellikle de sevdiği hiçbir kardeşinin ya da Babasının ona yardım etmemesi onu hiç olamayacağı kadar üzmekteydi.
Jüpiter, derin uykusundan işte o sırada uyandı. Gördüğü manzara korkunçtu, ama bunu kaile almadı bile.
“Dünya? Yine mi meteor saldırısı?” dedi esneyerek.
“Abi! Ne olur yardım et!”
“Çok isterdim Dünya, ancak korkarım bunu yapamam. Üzülmemelisin. Daha önce de aynı şeyleri yaşamıştık, hatırlıyor musun?”
Jüpiter, büyük olduğu için kendini en güçlü görür, hiçbir şeyi kafaya takmazdı. Kendini görür, kendini beğenirdi hep.
“Onca varlık içimde ölürken nasıl üzülmememi söylüyorsun!” diye çıkışan Dünya, içindeki son varlığın da artık varlığını hissetmemeye başlayınca, En ulu Tanrılara yalvarmaya başladı:
“Ey evren! Samanyolu! Paralel Evrenler! Bu korkunç ızdıraba bir son verin artık!” dedi. “İçimde öldürdüklerinizle alın canımı! Sitemim, babama, Anar’adır.”
Ay, minik ışığının Diğerlerinden minik olduğu gerçeği ile büyürken, Dünya dışındakilere kin duymaktaydı. Hep hor görülmüş, kimse tarafından Kaile alınmamıştı. Onun duygularını önemseyen ya da ona arkadaşlık eden tek şey Dünya'ydı. Yalnızlığa alışık, bitkin bir toprak parçasıydı.
“Seninle isyan ediyorum, arkadaşım!” dedi Dünya'ya “Bu işkence nedendir? Güneşi lanetliyorum, Çocuklarını lanetliyorum! Kendimi lanetliyorum! Bizi anlayamayıp hor gören tüm Güneş sistemini lanetliyorum."
En uzaklardan seslenen en küçük kardeşleri Plüton, “Keşke,” dedi “keşke yanında olsaydım, Dünya.. sana yardım ederdim…”
Plüton acıma duygusu yoğun olan bir Kardeşti hep. Her zaman empati kurabilir, Var olan her şeye yardım etme isteğine sahip olabilirdi. Ama o kadar uzaktı ki kardeşlerinden, her zaman dışlanan gezegenlerden biri olmuş ve en sonunda kardeşlikten soyutlanmıştı. İçtenlikle Dünya'ya yardım etme isteği, ama bunu başaramaması gerçeği onu üzüyordu.
Acımasız Venüs, Plüton’a haykırarak “Sus!” dedi. “Dünya’yı bu kadar sevmen nedendir? Bırak, kendi içindekilerle birlikte, ölsün!”
Evet, O acımasızdı. Bırakın Güneş sistemini, Kainatın en acımasız gezegenlerinden biriydi ve Güneş sisteminde yer alması Dünya'nın suçu değildi. Kimseyi sevmez, yalnız olabilmeyi isterdi hep.
Merkür, “Kendi içindekiler ölsün!” dedi kardeşine. “Ama Dünya yaşayacak. Çünkü o olmazsa, tüm sistemimizin dengesi bozulur!”
Merkür'ün bu olayda tek düşündüğü şey kendisiydi. Başka kimse umurunda bile değildi. Küçüktü, evet, ama aynı zamanda çıkar elde etme konusunda da yetenekliydi.
“Bu kadar acımasız olmayın!” dedi Neptün. “En az babam kadar cahil olmuşsunuz…”
“Nasıl bu kadar saygısızsınız, Dünya’ya, abinize karşı!” diye ekledi Mars.
Mars ve Neptün, her zaman iyi anlaşırdı, ötekilerle de iyi anlaşmaya çalışırdı. Türkçesi olmayan espriler yapıp bunlara gülerler, birkaç milyar yıllık ömürlerini dolu dolu yaşamaya çalışırlardı. Kuşkusuz Dünya'nın durumunu anlayabilecek yegane gezegenler onlardı.
“Asıl saygısız olan sizsiniz!” dedi Uranüs. “Evren, böyle olmasını istediyse, böyle olacak!”
Yobazlıktan kurtulamamış Uranüs'e ise yorum bile yapılmaz, sadece gülünürdü. Var olma sebebini her zaman düşünmüş, ve Tanrı'nın varlığına inanmayı seçmişti. Bu olayı dahi Tanrı'ya bağlaması beklenen bir tepkiydi tabi.
Oysa her şey için çok geçti. Ay’ın ve Dünya’nın Evrene yakarışlarını duyan Evren, Güneş’i lanetledi. Güneş büyüdü, büyüdü, büyüdü. Ve sonunda patlayıverdi. Kendi içine çekilmeye başlayarak, siyah bir delik haline dönüştü. Kendi çocukları, ve diğer her şey içine çekilerek, onun içinde ezildiler, büzüldüler. Kendi babalarından doğan 8 çocuğu; Merkür, Mars, Dünya, Plüton, Satürn, Venüs, Uranüs ve Neptün; Ay ve Kendi sistemindeki her şey de dahil olarak, kendi babalarının içinde can çekişerek öldüler…
Yoklukta kaybolmadan önce duyulan son söz ise Dünya'dan geliyordu:
"Özgürlük!"
Edit: Şimdi fark ettim, BraveHeart'dan esinlendim sonunu sanırım.