The Tree of Life
Filmi izleyen çoğu kişinin internette yazdıklarına göre, 30-35. dakikasında pes edip filmi kapatmışlar. Fakat bazılarının yazdığına göreyse, film bir başyapıt, hayata karşı yazılmış bir şiir, filmden çok öte bir şey. Bence ikisi de değil. Yönetmen bence bu filmi yaparak herkesin kendine bir pay çıkarmasını, duygularını, anılarını, amacını ve hissettiklerini su yüzüne çıkarmayı hedeflemiş. Fakat yaptığı bu ilginç anlatım biçimi, çoğu kişiye itici geldiği için, benimsetmesi zor olmuş.
Film içinde o kadar çok şey barındırıyordu ki, nereden başlasam bilemiyorum. Belgesel havasında metaforlar, sayısız simgeleştirme, kronolojik olmayan olaylar ve ucunda soru işareti olan düzinelerce anafikir. Tabi dinsel bir kısmı da vardı ki, negatif ateistlerin bile ilgisini çekecek şeyler barındırıyordu. Psikolojik film değildi, felsefik değildi, sanatsal değildi, bilim kurgu değildi, aslında hepsiydi.
Spoiler gibi bir şey, film öncesi biraz bilgi sahibi olmaktan çekinmiyorsanız buyrun:
Herkese sıkıcı gelen uzay bulutları, gezegenler, galaksiler ve dünyanın doğasını barındıran, hatta dinazorları bile barındıran slayt havasında geçen bölüm, bana göre en ilgi çekici bölümdü. Bu görüntüler arka fonda çalan klasik müzikle birleşince, ortaya ilahi ve insanın içindeki bir şeyleri harekete geçiren görüntülü bir esere dönüşmüş. Sanki Tanrı’nın gördüğü bir rüya gibiydi, ya da özgürlüğün, amaçsızlığın ve varoluşun haykırışının resmi gibiydi. Fakat gel gelelim, bu görüntüleri filmin içinde görünce saçma kaçıyordu.
Filmi anlama kısmına gelince, olaya Fransız kaldım. Tamamı olmasa da anlayamadığım bir filmi neden beğendim, ben de anlamadım. Elbette ki benim de kaptığım bazı yerler oldu. Fakat yaşın verdiği yetersizlik ve tecrübesizlik, biraz da yönetmene olan yabancılığım sonucunda, sadece izledim ve “Güzelmiş.” dedim. Belki de tamamen absürd ve amaçsız bir filmdi, yönetmen yeni bir şeyler yapayım derken elini yüzüne bulaştırmış da olabilir. Ama benim ilgilendiğim kısım, anlamaktan çok, filmin bitimindeki yarattığı etki, adlandırılamayan duygular. Sonuçta, sanat bunun için değil midir?
Sonuç olarak film, doğa-insan, Tanrı-insan, evren-insan ve insan-insan ikilemlerini anlatan ya da anlatmaya çalışan belgesel tadında görsel bir şölendi.
Ayrıca bu filmi izleyip de anlamaya kapasitesi yeten biri bana o filmde neler olduğunu açıklasın ya da filmin tamamen saçmalıktan ibaret olduğunu söylesin. Buna ihtiyacım var. Ne kadar, uzunca bir yorum yapmış olsam da, filmi tamamen kapmış değilim.
Oscar Ödüllerine de değinmek istiyorum, film büyük ihtimalle The Artist’in arkasında kalacak.
Bir de Brad Pitt’in bu filmdeki oyunculuğuyla artık En İyi Erkek Oyuncu ödülünü almasını istiyordum fakat Moneyball performansının aday olduğunu görünce şok oldum. Şimdiye kadar aday olduğu tüm performanslarında adlandıramadığım bir şey eksikti fakat bu filmde gerçekten aşmıştı. İzleyin, hak vereceksiniz.