Şark güneş olup açtı satırların üzerine, Anadolu'nun tadı kelimelere iyice yerleşti artık. Camgeranların ellerinde can bulan karaflardan akıttık sözcükleri kadehinize, Kan Muskaları'nın dünyasını size sunmaktı niyetimiz.
Yazarlarının üçüncü bağ bozumundan olma bu kıpkırmızı lezzet artık içilmeye hazır. Büyünün üzerinde gezindiği, zeytinliklerle süslü diyarlardan gelme bir dem barınıyor sayfalarda. Okudukça doğulu gezginlerin batı coğrafyasında yürüdüğünü göreceksiniz, aman dikkat edin, tarafını belli etmeyenlere acımıyorlar.
Gulyabaniler sakallarını çekiştiriyor sabırsızlıktan, uçan halıları üzerinde yeryüzünü tavaf eden kara kavuklu cadılarsa kan akıtmak için çok hevesli. Peri bacaları boşluğa uğuldarken hortlaklar girdap olmuş dönüyor her yanda. Hünkarın sorgucu laciverte kesmiş gülüyor bize, şehzadelerin çığlıklarıysa yankılanıyor öte alemlerde. Cariyelerin ruhları kudrete köle edileli çok oldu, bu şekerli lokmaları ısıran zihinse halinden memnun. Geceler şehvetli çıplaklıklarla süslü, gündüzlerse nargileler eşliğinde geçiyor yavaş yavaş. Körpelerin iniltileri bendini aşıp çağlarken o uğursuz tespih ısrarla tıkırdıyor, kemikten olma seslerin tekinsizliği tanrıları bile rahatsız ediyor.
Yeryüzü ikiye bölündü, talih gökteki tahtına kurulup insansıların kaderini izlemeye koyuldu. Son savaş gelip çattı işte, meydan muharebesi gün doğumuyla başlayacak, her şeyin yazgısınıysa iki ihanet belirleyecek.
Çingene falları her zaman doğruyu söyler...