"İnsanoğlu başka dünyalar, başka uygarlıklar bulmak için yola düşmüştü ama, karanlık geçitlerde gizli bölmelerden oluşan kendi öz labirentini tanımamış, kendi mühürlediği kapıların ardından neler yattığını bulup çıkaramamıştı."
Nihayet bilimkurgu edebiyatının liderlerinden olan Stanislaw Lem'i okuyabildim. Yazarın başyapıtı kabul edilen Solaris'le başladım. Aden'le de devam etmek niyetindeyim. Ama bunun da öncesinde Andrei Tarkovsky imzalı 1972 ve Soderbergh yönetmeliğindeki 2002 tarihli sinema uyarlamalarını izlemeliyim.
Kitaba gelecek olursam. Solaris bence iki kısımdan oluşan bir roman. İlk yarısı daha basit bir dille yazılmış olmasına rağmen, ikinci kısım biraz daha bilimsel ve bu nedenle de ağır. Solaris, Yer'den (Dünya) yüzlerce ışık yılı uzaklıktaki çift güneşli bir gezegen. Uçsuz bucaksız evrendeki, milyarlarca gezegen arasında insanoğlunu en fazla etkileyeni. Gezegenin tüm yüzeyini kapsayan, jelatinsi bir yapıdaki dev bir okyanus haricinde hiç bir şey yok bu gezegende. İşin en ilginç kısmı ise, hiç kuşkusuz bu okyanusun canlı bir organizma oluşu. Hatta akıl sahibi olduğunu da söylemek pek tabii mümkün.
Baş karakterimiz Kris Kelvin, Solaris'te bulunan bir arkadaşından mesaj alır ve başarılı bir yolculuk sonrasında kendisi de Solaris'e iniş yapar. Fakat geldiği andan itibaren bu sıradışı gezegende gizemli anlara tanıklık eder. Canlı bir organizma olan ve insanlığın yıllardır çözmeye çalıştığı bu dev okyanus, kendisini ziyarete gelenlere "konuklar" göndermektedir. Bu konuklar, gezegende bulunan astronotların dünyada geçirdikleri hayatta çok önemli bir yere sahipler. Yani kısaca, yeni bir insan bedenini, tıpkı dünyadaki gibi yeniden yaratabiliyor okyanus.
Kelvin'in, dünyada intihar eden eşi Rheya, Solaris'te ziyaretine geliyor ve Kelvin çok zorlu bir süreç geçiriyor. Bu konuda bir açıklama yapmaktan çekinen Sartorius ve Snow, Kelvin'i bir süreliğine bu hayal mi gerçek mi olduğu belli olmayan "yansıma" ile baş başa bırakırlar ve bunun sonucunda Kelvin, olayalara kendi başına bir açıkmala getirmeye çalışır fakat çok da başarılı olduğu söylenemez. Bir süre sonra diğer astronotların da başına aynı olaylardan geldiğini ve hatta Giberian'ın bu nedenle öldüğünü öğrenir.
İnsanloğlu, Solaris'i keşfettiği günden itibaren oraya seferler düzenlemekte ve yıllar geçtikçe de Solaris arşivi büyümekte. Yüzüncü yılına giren seferlerde Solaris hakkında yazılan kitap sayısı bir hayli artmış durumda. Kris Kelvin zaman zaman istasyonun kütüphane bölümüne gidiyor ve bizlere Solaris Tarihi'nden ve Solaris hakkındaki diğer kitaplardan bir şeyler okuyor. Gezegenin tarihi de bu şekilde ortaya çıkıyor. Ama acı gerçek şu ki, yüz yıl geçmesine rağmen, Solaris ve dev okyanus tamamıyla çözülebilmiş değil...
Lem, kısa olmasına rağmen etkileyicilik dozu bir hayli olan fazla olan bir esere imza atmış. İnsanın farklı gezegenlerde yaşam araması ve akıl sahibi canlılarla iletişim kurmayı amaçlamasının imkansızlığına ve bir nebze de saçmalığına dikkat çekmiş. Ve başka gezegenleri anlamaya çalışmak için de, önce kendimizi anlamaya çalışmalıyız mesajını vermiş. Tanrı, din gibi olguları da yine okyanus ekseninde sorgulayan Lem, uzun süre hafızadan çıkmayan güçlü bir esere imza atmış.
Kelvin ve Rheya'nın diyalogları kimi zaman duygusal tonlara büründü ve beni de bazı şeyleri sorgulamaya itti. Felsefik altyapısıyla kesinlikle sıradan bir bilimkurgu kitabı değil Solaris. Stanislaw Lem'in, bilimkurgudan çok işin öteki yüzüyle, insan psikolojisiyle ilgilenen bir yazar olduğunu söylemek mümkün. Fakat bu demek değil ki Lem, bilimkurgusal yönü ağır basan kısımlarda başarısız. Betimlemeleri ve anlatımıyla her iki kısımda da oldukça başarılı kendisi. Ve bence bu harika bir olay. İnsanın psikolijisini derinlemesine irdelemesi yani.
Kitap hakkında tek bir eleştirim var: Çevirinin çevirisi olması. Ve ben çevirinin çevirisinden nefret ederim. Kitabın özünün birazı İngilizceye çevrilirken gitmiş zaten, Türkçeye çevrilirken birazının daha kaybolduğunu düşününce insan ister istemez hayıflanıyor orjinal dilinden okuyamadığına...
Son olarak bir konudan bahsetmek istiyorum. 1990'lı yılların sonunda Lem'in 14 adet kitabını güzel bir seri eşliğinde bizlere sunan İletişim, yalnızca Solaris ve Aden'in yeni baskılarını yapmakta. Diğerlerini resmen unutmuş yayınevi ve bunu beni bir hayli sinir ediyor. Her hatırlayışımda nefret kusuyorum İletişim'e. Diğerlerini bulmak çok zor ve bulduğumuzda da ucuza almak imkansız. Öte yandan Cem Yayınevi'ne de bir teşekkür borçluyum zira kendileri Lem'in ülkemizde daha evvel hiç yayımlanmamış üç eserini basmış bulunmakta. Gelecekbilim Kongresi'nin telifini de İletişim'den alarak tekrar bastılar. Hatta bu yıl içerisinde Küvette Bulunan Günce'yi de çıkarabilirlemiş. Eh, ne diyeyim, devamının gelmesi dileğiyle...
Alıntılar: "Kim, yaşamının herhangi bir anında kim çılgınca bir düş kurmamıştır, kim bir takıntıya kaptırmamıştır kendini?""Çünkü sessizlik ne denli umut verici olursa sonuç da o denli korkunç oluyor.""Acılarımızın kaynağı kendimiziz.""Gerçeklik hangi ölçüler içinde dikkate değer ya da değildir?"