Kitaba başladım. Yaklaşık 2,5-3 ay önce. Birkaç gün önce de yarım bıraktım. Arada okuduğum sayfa sayısı da 150'ydi. Bunları başa yazıyorum çünkü az sonra yapacağım yorumların bu durum göz önüne alınarak okunması sağlıklı olacaktır.
Şairin Romanı, adını tam anlamıyla karşılayan bir kitap. Şairin kitabı değil bu, şiirin kitabı da değil. Bu bir roman, ama bu bir Şairin Romanı. Tamamen şiir üzerine kurulmuş bir evrenin, şiirsel bir dil ve felsefeyle, ancak bir şairde olabilecek kadar geniş bir kelime yelpazesiyle yazılmış bir roman. Anlatımdaki ahenk, dünyanın oluşumu, karakterlerin düşünsel yapısı... her şeyiyle bu şiirin kitabı. Ve bunu içerisinde tek bir şiir olmadan başarıyor. (ilk 150 sayfa için konuştuğumu hatırlatıyorum, gerisini bilmiyorum.)
Murathan Mungan'ın kim olduğunu bilmeseniz bile bir şair olduğunu anlayabilirsiniz bu kitaba başladığınızda. Sadece birkaç sayfa yeterli olur bunun için. Kelimeleri seçişi, onlarla oynayışı, anlatmak istediği şeye karşı hiç acele etmeden, gidişatı önemseyerek yazması... Bunlar hep bir şairin izleri ve bunu size gösteriyor, şiirle aranız olmasa bile göstermeyi başarıyor. Bu yüzden büyüleyici bir yanı var zaten kitabın.
Karakterlerden bahsetmek gerekirse ilk 150 sayfa için biraz tekdüzelik olduğunu söyleyebilirim. Zira kitaptaki oturmuşluk ve ağırkanlılık karakterlere de işlemiş, en yaşlı olanlarından en genç olanlarına kadar hem de. Herkesin dünyaya karşı gösterdiği kabullenmişliği ve hayranlığı yer yer can sıkıcı boyutlara ulaşabiliyor. Sayfalar arasında gezerken kitaptan ağır bir hava yükseldiğini hissedebiliyorsunuz, uçan kuşun bile bir filozof mantığıyla uçtuğunu düşünmeye başlıyorsunuz bir yerden sonra. Kitabın atmosferine uyan bir durum olmasına rağmen işi sıkıcı hale getirdiği de bir gerçek.
Kitabı neden yarım bıraktım? İşte burada tüm suçu işlenişe atıyorum. Kitap o kadar yavaş ilerliyor ki bazen sanki sayfaları geri geri çeviriyormuş gibi hissettiriyor. Bir macera kitabı olmadığı çok aşikar, ben de elime aldığımda bu tarz bir beklenti içinde değildim zaten ama bu bir düşünce kitabı da değil. İkisinin arasında kalmış, ikisine de tam olarak odaklanamıyor. Hikaye işlenirken düşünsel yönünü ağırlaştırmaya çalışıyor ama karakterlerin bilgeliği ya da dünyaya bakış açıları bazen rayından öyle bir çıkıyor ki koca bir bölümü aynı mekanda, aynı pozisyonda dururken ya da yürürken geçirip bitirmiş oluyorlar ve aklınızda kalan tek şey bir ağacın yaprağına yüklenen felsefi anlam oluyor. Normal bir kitapta 1 sayfada geçen olaylar Şairin Romanında 10 sayfada gerçekleşemiyor bazen. Şiirin felsefi bir yönü olmalı ama akmadığı sürece kimse buna odaklanamaz gibi bir düşünceye sahibim. Bu kitap da bir şiir gibi akması için yapılmış ama önünde bir set var. Fazla felsefenin kurduğu bir set.
Son olarak ama kitabın en önemli özelliği olarak şunu söyleyebilirim: Bu kitap yaşlı bir kitap. Yazım tarihinden ya da sadece sahaflarda bulunmasından falan değil, ki zaten yeni baskıları hala kitapçılarda var: ama içerik olarak yaşlı bir kitap bu. Günlük hayatın koşuşturması içinde, kendinize ayırdığınız kısacık zamanda okumak için elinize aldığınızda size zamanın hiçbir değeri olmadığını anlatmaya çalışıyor. Ağır ağır işlenerek, varılan noktaya değil yolculuğa önem vererek ilerlemeye çalışıyor ama bunun için yeterli vaktiniz yoksa sizi çok fazla dolandırdığını düşünüyorsunuz. Boş vakti olan, kitabı ağır ağır, anlaya anlaya, altını çize çize okumak isteyenler için uygun bir kitap bu.
Uygun bir anımda, belki bir 10 yaş daha aldıktan sonra bir kez daha deneyeceğim bu kitabı okumayı. Kenara atılamayacak kadar çok bilgi barındıran bir ustalık eseri Şairin Romanı, ama maalesef her yaşa hitap ettiğini söylemek hiç mümkün değil.