Şamata Yapan Öyküler

samataci suclular top

İthaki etiketiyle yayımlanan, ilginç öykülerden oluşan bir derleme “Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası”. İçerisinde 11 ayrı yazardan 11 ayrı öykü bulunmakta. Geneli itibarıyla okuması bir hayli keyifli öykülerin yer adlığı kitap, birden fazla türe ev sahipliği yapmakta. Dilerseniz aşağıda tek tek “kısaca” değindiğim öyküleri okuyabilirsiniz.

1. Küçük Ülke (Nick Hornby): Şampina köyünde yaşayan Stefan adlı çocuğun öyküsünü anlatıyor “Küçük Ülke”. Fransa, İtalya ve İsviçre arasında bir yerlerde yer alan Şampina köyü, Stefan’ın hayallerinde hep “küçük ülke” olarak yer etmiştir. Herkesin birbirini tanıdığı bu küçük köyün haritada görünmüyor olması Stefan’ı çok şaşırtır. Üstüne bir de Şampina’nın kendine ait pulu, parası, ordusu ve hapishanesi olmadığını öğrenir. Bunlar da olaya tuz biber eken diğer unsurlardır.

Neyse ki, öykünün konusu Şampina’nın ufak bir köy olmasıyla sınırlı değil. Yazar Nick Hornby bizlere Şampina’yı biraz tanıtmak istemiş o kadar. Ben de öykü hakkında hayati bilgiler içermeyen bu bilgileri sizlerle paylaşma gereği hissettim. Şimdi öykünün konusuna kısaca değineyim.

Stefan’ın babası Şampina futbol takımında top koşturmaktadır. Ayağını sakatlaması sonucu bir sonraki maçta oynayamayacak olması, Stefan’ın takımda kendisine yer bulmasına sebep olur. Komikti.

“Bazen, yapmak istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalırız. Savaş zamanı genç erkekler savaşa gitmek zorunda kalırlar ve bunu yapmayı istemezler.”

2. Aşırı Kaygılı Baba ve Koca Lars Farf (George Sounders): Öncelikle öykünün başlığındaki virgül eksikliği, bana öykünün içeriği hakkında yanlış bilgi verdi. “Kocaman Lars Farf” olarak algıladığım şey aslında “Bir kadının kocası Lars Farf” anlamında imiş. Her neyse.

Her normal insan gibi normal derecede kaygılı bir adam olan Lars Farf’ın günün birinde evinin yanması sonucu “aşırı kaygılı” bir hale terfi etmesi üzerine kurulu öykü. Ailesinin güvenliğinden emin olmak için yapmadığı kalmıyor Lars Farf’ın. Yazar George Sounders’ın bizlere sorduğu soru ise şu: “Korkuyla yaşamak mı? Korkuya rağmen sevmek mi? Sizce hangisi?”

“Birini seversek, onu kaybetmekten korkmaya başlıyorduk Sevmeyi bırakınca, korku azalıyordu. Bu yüzden, korkudan kurtulmak için, sadece sevmeye son vermek yeterliydi. Fakat bu konuda ne yapmak gerekiyordu? Korkuyla yaşamak mı? Korkuya rağmen sevmek mi? Her sabah, bugün sevdiğiniz birini kaybedeceğinizi bilerek uyanmak mı?”

3. Canavar (Kelly Link): Bir kamp öyküsü “Canavar”, çocukların başrolde olduğu. 6 ve 4 numaralı olmak üzere iki Bungalov var. 4 Numaralı Bungalov’da yer alan çocuklardan biri ormanda bir canavar görür ve 4 Numaralı Bungalov’daki çocuklar, 6 Numaralı Bungalov’daki çocuklara canavar hakkında hikayeler anlatmaya başlarlar. Öykünün baş kahramanı ise James Lorbick adında bir çocuk.

Kitabın uzun öykülerinden biri Canavar ve oldukça da sürükleyici. Fakat şunu söylemeliyim ki, Yazar Kelly Link zayıf bir finalle bitirmiş öyküsünü. Daha iyi olabilirdi.

Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası
Künye bilgileri için tıklayın.

4. Cowlick Yarışları (Richard Kennedy): Günlerden bir gün, şerif ve adamları balığa çıktığı sırada Domuzburun ve on beş adamı Cowlick kasabasına sürerler atlarını. Amaçları kasabanın bankasını soymaktır. Kasabadaki herkes saklandığı için soygun çok kolay olacaktır fakat çete lideri Domuzburun biraz sorun yaşamak ister. Tam bu esnada Wally adlı bir çocuk çıkıverir çetenin karşısına. Son derece zeki olan bu çocuk, şiddet yanlısı olan bu adamlara karşı zekasını kullanır. Son derece basit bir dille yazmış öyküyü Richard Kennedy. Daha çok çocuklara hitap edecek türden.

5. Her Biri Ayrı Satılır (Jon Scieszka): Kitapta yer alan en kısa öykü “Her Biri Ayrı Satılır”. Yazar Jon Scieszka iki karakter kullanmış: kız ve çocuk. Evet, isimleri yok, bu şekilde yer alıyorlar öyküde. Aslında öyle aman aman bir kurgusu yok. Okurken anlamsız gelebilecek diyaloglardan oluşuyor. Artık bu diyaloglardan kim, ne çıkarırsa… İlginçti.

6. Seymour’un Son Dileği (Sam Sworpe): Kocaman bir kalbi ve küçücük bir beyni olan Seymour adlı çocuğun hikayesi. Annesinin bir gulyabani ve evlerinde de tam 1138 adet kedi olduğunu eklemekte fayda var. Gulyabani annesi tarafından ikinci plana itilmiş, mutsuz bir çocukluk geçirmektedir. Günün birinde karşısına bir peri çıkar. Tatmin edici bir finale sahip “Seymour’un Son Dileği”.

7. Grimble (Clement Freud): Kitapta yer alan en uzun öyküydü “Grimble”. Okuması en keyifli olanlardan biriydi de aynı zamanda. Fakat finali zayıf öyküler kervanına katmakta bir sakınca görmüyorum. Yazar Clement Freud, onca hoş sayfadan sonra, hoş olmayan bir sonla noktalamış öyküsünü. Yani en azından ben pek beğenmedim. Yaklaşık on yaşındaki Grimble adlı çocuğun, annesi ve babasının Peru’ya gitmeleri sonucu, koca bir hafta içini nasıl geçirdiği anlatılıyor.

8. Kaşıklı-E ve Gergin-3 Mor Yağmacılara Karşı (James Kochalka): Kitapta yer alan tek resimli öykü. Aslında bütün öykülerde resim var fakat bu öykünün tamamı resimler ve diyaloglardan oluşuyor. Bir nevi mini çizgi roman. Çok basit ama. Hitap ettiği yaş kitlesi çocuklar. Kaşıklı-E ve Gergin-3, Mor Yağmacılara karşı savaşıyorlar. Evet, bu kadar. Ki zaten öykünün isminden de bu kolaylıkla anlaşılıyor.

9. Güneşkuşu (Neil Gaiman): Kitapta yer alan öyküler arasında en merak ettiğim ve çok okumak istediğim öykü elbette Neil Gaiman’ın “Güneşkuşu” adlı öyküsüydü. En başta da okuyabilirdim tabi, neyse ki sıraya göre gitme gibi bir huyum var. Gerek konusuyla, gerek anlatımıyla, gerekse karakterleriyle bu öykü, diğer tüm öykülerden birkaç adım önde. Gaiman’ın kötü bir şey yazmasını tahmin etmiyordum zaten ve öyle de oldu; hayal kırıklığına uğratmadı. Zaten şöyle bir baktığımda bu kitaptaki hiçbir yazar Gaiman’ın seviyesinde değil. Bu, onları küçümsediğim ve kötülediğim anlamına gelmiyor ama. Sadece birkaç basamak aşağıdalar. Biraz da bu güzel öykünün içeriğinden bahsetmek gerek.

Neil Gaiman

Epikür Kulübü adı altında toplanan beş kişilik bir ekip var. Bu ekip dünyadaki tüm canlıların tadına bakma hayali kuran, önüne gelen her şeyi yemekle meşgul bir ekip. Öyle ki, tadına bakmak için yanıp tutuştukları Güneşkuşu için ta Mısır’ın Kahire’sine gitmeyi göze alıyorlar. Yolculuğun başlancgıcı ise Güneşgünü’ne denk getiriyorlar. Augustus TwoFeathers, McCoy, Jackie Newhouse, Virginia Boote, Profesör Mandalay ve Zebediah T. Crawcrustle gibi tuhaf adlara sahip ekip, küçük bir uçağa, ardından daha büyük bir uçağa, bir zepline, bir gondola, bir trene, bir sıcak hava balonuna ve kiralık bir cipe bindikten sonra Kahire’ye ulaşır. Mustafa Stroheim adlı adamın kahvehanesine konuk olurlar. Yiyip, içip, eğlenip, dinlendikten sonra sıra gelir Güneşkuşu’nu avlamaya. Güneşkuşu avlanır, yeni ve Zebediah T. Crawcrustle adlı yaşlı adamın başrolde olduğu bir komplo çıkar ortaya. Bir çarkı andıran döngü söz konusudur. Şu an dahi bu döngü devam ediyor olablir pek tabii. Birkaç yerde gülmemi sağlayan bu eğlenceli öykü için Gaiman’a kendi adıma teşekkür ediyorum.

Ve son olarak, Gaiman sevgimi bir kenara bırakarak söylüyorum ki, en güzel çizimlere sahip öyküydü. Resimlendiren kişi Peter de Seve’in ellerine sağlık.

10. Kada Telefonu (Jeanne DuPrau):Gri, rüzgarlı bir salı akşamüstünde, Martin Alonzo 14’üncü Sokak’taki oyun bahçesinde salıncakların altında bir cep telefonu buldu,” diye başlıyor öykü. Martin bulduğu telefonu bir süre kurcalar ve çok ilginç bir şeye rastlar. Ertesi gün de telefonun sahibiyle tanışır ve sahibi Martin’in “doğru kişi” olduğuna karar vererek, ona çok gizli bir sırrı açıklar. KADA, yani Köpekler için Acil Durum Asistanı olan bu kadın artık çok yaşlanmıştır ve görevini devredeceği birini arıyordur. Güzel bir öyküydü. Yazar Jeanne DuPrau’nun dilini sevdim.

11. Altıncı Bölge (Jonathan Safran Four): Kitapta en sevdiğim ikinci öykü oldu “Altıncı Bölge”. Zaten kitapta on bir yazarın öyküsü bulunmasına rağmen kapakta üç isme yer verilmiş: Neil Gaiman, Jonathan Safran Four ve Nick Hornby. En sevdiğimin Gaiman’ın “Güneşkuşu” adlı öyküsü olduğunu belirtmiştim zaten ve Safran Four’un öyküsü de nazarımda çok daha iyi bir seviyedeydi.

Merakımı cezbeden Central Park’la ilgili bir öykü bu. Central Park’ın nasıl doğduğunu kendi hayal gücüyle o kadar güzel anlatmmış ki yazar, etkilenmemek elde değil. Hatta Altıncı Bölge’yi de kurgusuna ustaca yedirmiş. (Bilmeyenler için ufak not: ABD’de bir bölgenin adıdır Altıncı Bölge. Hatta şöyle bir teori de bulunmaktadır: 1969 yılında Aya’a insan gönderilmedi, yayımlanan sahneler ve fotoğrafların hepsi Altıncı Bölge’ye kurulan bir film setinde çekildi.) Etkileyici bir finale sahip öykü…

Eğer bu mini yorumlar size yetmediyse ve az da olsa okuma isteği uyandırdıysa, kitabı hemen edinin ve öykülerin keyfine varın. Son zamanlarda romanlardan bunalanlar için de hoş bir duraklama olacaktır.

Keyifli okumalar dilerim.