Fantastik kurgu, ya da toplumca bilinen daha kısa adıyla “fantastik”, tüm dünyada bilhassa gençler olmak üzere yaygınlaşırken Kayıp Rıhtım sitesi için daha farklı heyecanlara vakıf olduk; üçüncü yaş gelip çatmıştı. Türkiye’de bu konuda aşılan yolları bir internet kullanıcısı ve amatör bir fantastik kurgu okuyucusu olarak takip ediyorum. Kayıp Rıhtım bu konuda bir mihenk taşı görevi üstleniyor.
[stextbox id=”info” float=”true” align=”right”]MAKALE
Alper Kaya
[Arşivi]
Şimdi, öncelikle fantastik kurguyla tanışmam Stephen King vesilesiyle olmuştu bunu belirteyim. İnternette Kara Kule romanı konseptiyle geliştirilen bir forum vardı, ilk internet arkadaşlarımı oradan bulmuştum… Şimdi mesela, ne o forum kaldı ne de eski Kara Kule’ciler… Heyhat, Kayıp Rıhtım’la tanışmam ise biraz geç olmuştu. Olsun, geç olsun güç olmasın…
Türkiye’nin izlediği yol çok zorluydu. Özcan Deniz’in Dracula Memo şarkısıyla başlayan tarihi devirler, Hakan Taşıyan’ın “Ayağıma prangalar taktılar/ Gözlerimi dağladılar, yaktılar/ İki koldan bir alnımdan çaktılar/ Çarmıha gerdiler sensiz iki gün/ Kaale almadılar dileklerimi/ Yarasalar emdiler iliklerimi” dizeleriyle ünlenen Sensiz İki Gün şarkısıyla Orta Çağ’a geçti. Ve en nihayetinde bir delikanlı, beyaz atıyla fantastik kurgunun kalesini fethederek geçtiğimiz 2010 senesinde Yakın Çağ’a geçirdi Türk müziğini…
“boynuma dişini taktın takalı
kanımda dengeler değişiyor
bu şekilde bırakıp gittin gideli
ellerim kokunla dövüşüyorısırıp da dişini taktın takalı
kanımda dengeler değişiyor
ateşinle bırakıp yaktın yakalı
bedenim vampire dönüşüyor”
Tan Taşçı, sezon akımını yakaladığı şarkısında vampirle aşkı işlemiş olabilir mi? Cidden, 2010 da ne vampir yaptı değil mi? Neyse, kıyısından bile bulaşmayalım şimdilik. Zira, bilirsiniz, vampirler davet edilmediği yere giremez. Bu yazıya davet etmeyelim en azından…
Kitap sektörü biraz daha şanssız. Çok eser var, bu yadsınamaz bir gerçek ama yayın evlerinin tavizsiz tutumu çoğu genç yazarın boynunu büküyor. Mesela, bu site bünyesinde yazarken bir anda kapımızı kitabıyla çalıveren İhsan Tatari nam-ı diğer “mit” gibi niceleri var.
Mit, kitabı Yemin ve Öç’te bizi farklı bir dünyayla tanıştırdı. Korsanlar, büyülü köyler, orclar, ejderhalar ile dolu kitabını kesinlikle tavsiye ederim. Unutulmuş Diyarlar serisine bir şekilde girmek istiyorsanız fakat her şey karışık geliyorsa, Yemin ve Öç ile başlayabilirsiniz…
Daha şanslı olanlar yok değil. Korkut Aldemir’in Ankara’da Soğuk Gece isimli kitabı FRP oyunu kavramını irdeliyor ve bunu “bizim mekanımızda” yapıyor. Ankara’da!
Daha gerilere gidersek, Mesnevi felsefesiyle fantastik kurguyu harmanlayan Şebnem Pişkin’in Kırklar Diyarı da pek bir bizden kokuyor ya hu!
Tabii daha nicesi var, kimsenin hakkını yemeyelim, bu yazı biraz da yazan bendenizin çevresinde akıp gittiğinden kelli kendi okuduklarımı ön plana getirdim.
Radyodaysa, Drakula İstanbul’da isimli bir program çarpıyor kulaklarımıza. Ve yazının başlığına neden olan cümle, “Türkiye fantastikleşiyor mu cidden?”… Her cumartesi, 10:00 – 10:30 arasında 94.4’te Özgür Çiçek ve Irmak Ertuna’nın hazırlayıp sunduğu program hayaletlerden vampirlere, anti kahraman kavramından Harry Potter’a kadar türlü türlü konuları işliyor…
Çizgi romanda bu yazı yazılırken yeni çıkan bir kitabı öne çıkarmak istedim: Marvel 1602. Neil Gaiman’ın yazdığı kitap, “Klasik Marvel karakterleri Kraliçe Elizabeth’in döneminde olsaydı ne olurdu?” sorusunun cevabını işliyor. Ve bittabi, yerli çizerlerimiz de atılım halindeydi. Mesela 2 çizerimiz, zombilere dair yurt dışında yayınlanan bir antolojide çizimleriyle yer aldılar… ( Yalçın Didman ve Murat Mıhçıoğlu’nun “İki Adam, Tek İntikam” çalışması)
Türkiye, ciddi ciddi fantastikleşiyor. Ve bu akımı sürdürmek için illa ki popülizmin kaymağını yemek zorunda değiliz. Bakınız, 226 bilimkurgu ve 593 fantastik kurgu kitabı basılmış 2010’da. Bilim kurgu türünde 2009’a nazaran bir düşüş olmuşsa da fantastik kurgu yükselişte… Belki bunda Kayıp Rıhtım’ın da payı vardır, ne dersiniz?
not: Son paragraftaki rakamlar, TürkçeBKF blogundan alınmıştır.