Bora Öngürer ile “The Kingkiller Chronicle” Üzerine

  • Bu serinin Türk okuyucularla buluşmasını istemenizin amacı nedir?

Aslında, dünyada ses getirmiş, türünün iyi örneği olarak görülen her eseri Türk okuyucularla buluşturmak temel amacımız. Dünya okuru her ne okuyup bundan zevk alıyorsa, Türk okurunun da aradan yıllar geçmeden aynı eserleri aynı keyifle izlemesi ilkemiz.

“Rüzgârın Adı” için birkaç fazla söz sarfedebiliriz. Ama bunları diğer sorulara saklamayı tercih ediyorum.

  • The Kingkiller Chronicle’ı diğer çoksatar serilerden ayıran özellik nedir?

Öncelikle, çoksatar serileri değerlendirirken yalnızca fantastik kurgu türünde olanları mı yoksa türden bağımsız mı bu soruya cevap aramamız gerektiğini sorgulamamız lazım. Bence “The Kingkiller Chronicle”, sadece fantastik kurguda değil tüm romancılık alanında son yılların en başarılı eserlerinden biri. Dünyada onu sadece fantastik kurgu okurları tercih etmedi. Çok daha geniş kitlelere hitab etti. İnancım o ki, Türkiye’de de aynı şey olacaktır.

“Rüzgârın Adı” ve onu takip eden kitaplar, bir biyografi. Olmayan bir dünyada, hiç yaşamamış olan, hayali bir kahramanın biyografisi. Onun kendi ağzından yaşadığı olağanüstü maceraların hikâyesi. Sorun şu ki kitap bittiğinde, kahramanımız Kvothe’nin yukarıda söylendiği gibi hayali bir kahraman olduğunu reddediyoruz. Hiçbir hayali kahraman bu denli gerçek olamaz. Hiçbir kurgusal karakter, okuyucuyla bu kadar iletişim kuramaz. Okuyucuyu bu denli üzemez, sevindiremez. Okuyucunun bir parçası olamaz! İşte The Kingkiller Chronicle’da bizleri diğerlerinden ayıran böyle bir serüven bekliyor.

  • İlk kitap The Name of the Wind (Rüzgârın Adı) kısa sürede raflardaki yerini alacak. Peki bu yeni dünya okuyuculara ne vaat ediyor?

Aslında, yukarıdaki soruda buna da cevap vermiş oldum, ama kendimi tekrarlamadan şöyle diyebilirim: Krynn bize ne vaat etti, ya Pern, ya da Menzoberranzan, peki ya Terminus, Ender’in Evreni, Yerdeniz?… Sanırım listeyi çok uzatabilirim ama vaat belli: Kvothe’nin dünyasını da en az saydığım isimler kadar uzun süre hatırlayacağız ve kuşkusuz ki en az onlar kadar belki de daha fazla konuşacağız.

  • Hem birinci hem de ikinci kitabın yurtdışı online kitap satış sitelerinde haftalarca birinci sırada yer almasını neye bağlıyorsunuz?

Hah, saatlerce anlatabilirim ama sadece şunu söyleyeceğim: Okuyunca anlarsınız :)

  • Size “İşte aradığım kitap bu!” dedirten asıl etken ne oldu?

Bir kitapta ne ararız ki? Macera, akıcılık, canlı karakterler, hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan mekânlar, çoğu bildiğimiz ama yazarın yeteneği sayesinde okumaktan kaçınmadığımız daha bir sürü şey. Ben de “Rüzgârın Adı”na böyle başlamıştım. Ama daha ikinci sayfasında farklı, beklenmedik şeyler olmaya başladı. Kahramanlar parıldayan kılıçlarını karanlık yaratıklara savurmuyorlardı, büyücüler ellerinden alevler saçmıyor, bir görev adına kıtaları baştanbaşa kateden kahramanlar çıkmıyordu, ama bir dakika… Kahramanlar yine oradaydılar ve kılıca benzer bir şeyleri vardı, büyücüler, isimleri faklı da olsa, ellerinden ateş çıkartacaklarının vaadi oradaydı, kıtaları baştan aşağı bir görev adına gezen kimse yoktu ama macera pelinde koşarken bir sürü değişik yer gözümüzün önünden geçiyordu. Her şey… Beklenmedikti. Kvothe’nin hikâyesi, kendimi örümcek ağına yakalanan sinek gibi hissetmeme yol açtı. Kaçamıyordum, vazgeçemiyordum, hikâyeyi bitirmek zorundaydım. Ve birinci gün bittiğinde Patrick Rothfuss’tan nefret ettim. Böyle muhteşem bir hikâyeye nasıl ara verirdi?

Kitabın bittiğine sayfalarla değil ama ruhumla da emin olduktan sonra, gayri ihtiyari atlamış olabileceğim bazı noktaları yeniden okumak için başa döndüm. Yaklaşık üç saat kadar sonra, kitabı yeniden okumaya başlamış olduğumu fark ettim. “İşte aradığım kitap bu!” dedim mi? Hiç fırsatım olmadı ki. Rothfuss bunu düşünmeme hiç izin vermedi…

  • Sizce adı ülkemizde pek duyulmamış bir yazarın serisini yayınlamak riskli değil mi? Bunun özellikle yazarın ilk roman serisi olduğunu göz önüne alırsak…

Öncelikle Patrick Rothfuss adı, daha dört yıl öncesine kadar hiçbir yerde duyulmamıştı. “Rüzgârın Adı”, yazarın ilk kitabı. Eğer dünya okuru bu muhteşem eseri daha okur okumaz, kimin yazdığına ve daha önce hangi eserleri olduğuna bakmaksızın otuz iki ülkede bir numaraya oturtabiliyorsa, eh, biz Türk okuruna bundan daha fazla güveniriz. Bizim okurumuz, iyi romanın ne olduğunu çok iyi bilir.

  • Kitabın yurtdışında yakaladığı başarıyı, ülkemizde de yakalayacağına inanıyor musunuz?

Kesinlikle evet. Öncelikle üzerinde uzun süre çalışılmış olağanüstü bir çeviri oldu. Defalarca okumadan ve redaksiyondan geçti. Doğrusunu isterseniz, her ne kadar, her kitabımıza özel bir özen göstersek de, “Rüzgârın Adı”na bundan biraz daha fazlasını da verdik. Gazetelerde, dergilerde, büyük kitapevlerinde ve sizinki gibi bu işe gönül vermiş internet sitelerinde geniş tanıtım faaliyetleri hazırlanıyor. Bu nedenle, evet, “Rüzgârın Adı” daha önce hiçbir fantastik kurgu eserinin olmadığı kadar başarılı olacak. Buna can-ı gönülden inanıyorum!

Bir önceki sayfaya dönmek için tıklayınız…