[stextbox id=”info” float=”true” align=”right”]TANITIM
Alper Kaya
[Arşivi]
Neil Gaiman çok zeki bir adam, 1602’ye de resmen senaryosuyla damga vurmuş. Konu şu: Günümüzdeki Marvel karakterleri, 400 yıl öncesinin İngilteresinde yaşasaydı ne olurdu? Hikaye sekiz minik bölümden oluşuyor.
Tek tek karakterlerin isimlerini vererek tat kaçırmak istemiyorum, sadece şunu bilmeniz lazım ki bazı karakterler henüz güçlerini kazanmış değil. Dolayısıyla bu durum hikayeye farklı bir tat katıyor. Bazılarının kaderiyse hiç değişmiyor. Mesela, güzel mutant Jean Grey için 1602 yılında bile erkekler kapışıyor. Peter Parker hala itilip kakılıyor. Bruce Banner’ı kızdırmayın, yemyeşil oluveriyor.
Hikaye bir yanda, olağan akışıyla ilerlerken -ve olabildiğince yoğun bir havada- arka planda dönüp duran Marvel oluşumları gülümsetiyor okuyucuyu. Dahası, çizimlerinin mükemmelliği de ayrı bir tat katıyor doğrusu!
Konuya da ayrıntı vermeden girmek gerekirse, o dönemde “Witchbreed” ismi verilen mutantların, enginizisyon mahkemesi tarafından yakalanıp yakılmaları -ki takdir edersiniz ki o mahkemenin başında da X Men’in baş düşmanlarından Magneto var- ve bu duruma karşı bir grup mutant ile Marvel’in diğer mitolojik kahramanlarının verdiği mücadele diyebilirim.
Çizgi romanın en güzel ayrıntıları: Matthew Murdoch isimli İrlandalı kör ozan, Peter Parquah ve Fantastic Four.
Fantastik bir öyküyü, tarihsel gerçekliklerle harmanlamak çok kolay bir iş değildir; hikayenin eleştirilecek çok yönü olsa dahi sırf 400 yıl önce varolan mutantlar fikriyle, dahası onları tepeden inme bir şekilde değil gayet o devre adapte ederek hikayeye yerleştirmesiyle Neil Gaiman övgüyü fazlasıyla hak ediyor bence. Ve 1602 de okunmayı…