Animu & Mango : 1 Nisan 2011

nagato yuki suzumiya haruhi suzumiya haruhi no yuutsu

Uzun zamandır güncel olarak izlediğim ve yakın gelecekte izlemeyi planladığım anime/manga’lar ve diğer non-nippon eserler ile ilgili bir yazı yayınlamadığımı esefle fark ettim. Eh, yeni siteye ilk yazı başlığı düzgün bir şey olsun ve sadece yazarken aklıma gelenler değil de son 2-3 aydır birikenler dahil konu ile alakalı tüm düşüncelerimi derleyip yazayım dedim. Eh, tümü olmadı ama bir kısmını çekip çıkardım.

2011ilkbahar

İlk olarak 2011 bahar sezonu ile ilgili konuşacağım. Geçen ilkbahardan beri bu kadar çok yeni anime çıktığını hatırlamıyorum. K-ON yüzünden “dörtlü taking easy kızlar” konseptine de büyük bir ilgi (A Channel) olduğunu görmeden edemiyorum. Ana karakteri saygı değer miktarda erkeksi ve masküler modelli olan şu an için aralarında tek bir tane görüyorum (Toriko) ve bu bile şaşırtıcı. 2011 kış sezonunun muzdarip olduğu “çok fazla okul temalı anime” durumunun gözlenmemesi hoş bir şey. Ayrıca kaichou wa maid sama yeni sezonunu görmeyi çok fazla istiyordum, oysa sadece bir ova var, biraz hayal kırıklığı oldu.

Listeden, daha ilk bakışta, spot ışıklarına layık animeler görmek mümkün. Öte yandan nasıl geçen sezon Madoka alışılagelmedik bir süpriz yaptıysa, yine benim de ummadığım parçalar olabilir, umarım adına değinmezsem ancak siz karanlıkta kalmış belli bir anime hakkında iyi duyumlar aldıysanız, paylaşırsınız.

Kendimce öncelik sıralamasını şu şekilde yapacağım ve tek tek değilse bile (çünkü pek çoğu hakkında bilgili değilim) beni cezbeden yönlerine basitçe değineceğim:mariaholic2

1Maria Holic Alive: Aslında bir sebep bulmak zorunda bile değilim bunu izlemek için. Açılış parçasını yine Yu Kobayashi yapıyor (ki kendisi maria’nın da seiyusu) ve parçanın adı Runrunriru Ranranrara. Yönetmeni Akiyuki SHINBO şu aralar elinden ne çıksa tüketeceğim bir kişilik (umarım madoka’nın son iki bölümünü eline yüzüne bulaştırmaz ancak Bakemonogatari ve Ef-aTale of Melodies’e bakarak bu konuda bir problem çıkaracağını zannetmiyorum) Studio SHAFT’ın büyüsü umarım uzun süre bozulmaz. Komedi + Yuri + Sanat = Win

C Money of Soul

2-[C] Money of Soul and Posibility Control: İki sebep sunacağım buna öncelik verilmesi adına. İlki senaryo düzenlemesinin Noboru Takagi’ye ait olması. Noboru kimdir? Durara, baccano, Texhnolyze, Jigoku Shoujo, Shiki gibi pek çok başarılı animenin orijinal eserlerinden uyarlamasında rol almış kaliteli bir senaryo yazarıdır. Story Board’lar bana her zaman bir animenin temeli gibi gelirler ve eğer iyi olmazlarsa, hikayenin kendisi ne kadar kaliteli olursa olsun anime iş yapmaz. İkincisi ise bana Bakuman’daki money and intelligence’i andırmış olması (her zaman bu manga içi manganın bir animesi olmasını istemişimdir) Bence bir şans vermeye kesinlikle değer.

3- Deadman Wonderland: Eureka Seven’ın mangakasının (kazuma Kondou + Jinsei Kataoka) aynıdeadmanwonderland isimdeki eserinden bir uyarlama. Eureka Seven hayranlarından değilim ama orijinal çok fazla yanı olduğunu düşündüğümü anımsıyorum. Biraz bilimkurguya ihtiyaç var bence şu aralar, yani en azından ben bu ihtiyacın büyüdüğüne kanaat getirdim. Pek çok kaliteli yapımda, birkaç bölüm için bile olsa, çalışmış bir yönetmen olan Koichi Hatsumi (darker than black, Cowboy Bebop, GİTS, Birdy, Akira) bence iyi bir iş çıkartacaktır. Ayrıca manga’yı okumasam da biraz göz attım ve karakter tasarımları, çevre dizaynı ve sahne kurgusu oldukça hoşuma gitti. Animeyi izlemeyecek olsam bile mangaya kesinlikle başlayacağım.

Toriko4- Toriko: Toei altın madeni görmezse yatırım yapmayan bir dev. Ne kadar kötü olabilir ki? Dünyayı gezen bir kas yığını, profesyonel yemek tedarikçisinin serüvenlerini konu alıyor, önüne gelen her canavarı avlayarak servise hazır hale getirtmek gibi bir olayı var ve … uzun soluklu bir shounen. Ana karakterin mızmız bir erkek lise öğrencisi olduğu son yılların klişesine bir protesto olarak görüyorum ve başarısını, kendisini sevmeyecek olursam bile, destekleyeceğim.

5- Ao no Exorcist: Bu hakkında hiç bir fikrimin olmadığı ama yine de şans vereceğim animelerden birisi.ao no exorcist Mangakasının ilk işi ve bir anime uyarlaması çıkmış bile. İblis, gerilim, gizem, komedi ve aksiyon formülünü başarılı biçimde yerine getiren bir manga olduğuna dair birkaç yorum okudum. Ancak bunlar normalde hevesli olmama yeten sebepler değiller. Asıl etken yönetmeni oldu: Tensai Okamura (cowboy bebop, jin roh, ninja scroll, evangelion, FMPanic ve diğer pek çok kaliteli eserde büyük konumlarda iş yapmış bir yönetmen kendisi). Aksyionun altından hakkıyla kalkabileceğine inanıyorum. İçi boşaltılmamış ve ecchiye bulanmamış bir iblis temali aksyion animesi izleyesim var ve Ao no Exorcist bu açığı kapatacak gibi görünüyor. Tabi bu sadece bir beklenti, belki de çok statik bir konuşma animesi olur ve beni kaybeder.

Bunlar dışında Steins; Gate, Kaiji; Hakarioku Hen, Gintama devam sezonu, Moshidora ve SHAFT’ın sezon içinde nasıl becerdiyse yaptığı ikinci anime olan Denpa Onna to Seishun Otoko’ya zamanım kalırsa (ki bir ara kalacaktır) ilgi göstereceğim.

Manga’lara gelecek olursam,

Nihbrin kişisi asla mangalara animelere olduğu kadar ilgi göstermedi 2009 sonlarına kadar. Bir anda üstüme dağ gibi yığılan “bunlardan başla, bunları oku, bunlar efsanevi iyi, bunlar klasik ve şunlar dudak uçuklatıcı şekilde iyi, vb” fikir danışma seanslarının hiç biri üzerimde çok etkili olmadılar. Bazen tek bir sayfayı görmek ile cezbedildim, bazen ise sadece ismi kaptı götürdü beni. Bu şekilde denk geldiğim üç manga ve onların birer sayfasını paylaşacağım sizinle.

shingeki no kyojinİlk olarak Shingeki no Kyojin isimli uzun zamandır arayıp da bulamadığım türden bir mangayı anlatacağım. Bu çok tuhaf bir manga. Sanırım “Gerçek Titan” gibi bir anlamı var, emin değilim. Henüz dokuz bölümden oluşmakta ve her bölüm 40 sayfa civarında bir uzunlukta. Manga günümüzden yüzlerce yıl önce, bir çeşit feodal steampunk döneminde geçmekte. Tüm insanlık tek bir katmanlı, geniş bir düzlüğe yayılmış Gondor misali şehirde yaşamakta. Şehrin etrafı çok yüksek duvarlar ile çevrili. Bunun sebebi, insanların insan yiyen devler ile aynı dünyada yaşamaları. Herhangi bir cinsiyet ibaresi göstermeyen ve sadece insanlara karşı inanılmaz büyük bir şiddet gösterme ve açlık hissi ile donanmış nereden geldiği belirsiz devler söz konusu. Bir gün şehrin duvarlarında, boyu duvardan daha yüksek bir süper dev belirdiğinde ana kahramanlarımız Elen ve Mikasa hayatlarının ilk travmasını yaşarlar. İç surlara geçilmek zorunda kalınır ve Elen tüm devleri bir gün kendi elleri ile öldüreceğine daha küçük yaşta yemin eder.

82

Shingeki no Kyojin inanılmaz miktarda seinen. Bazı bölümlerde, her sayfada karakterlerin kolayca öldüğüne şahit olabiliyorsunuz. Devler grotesk ve ürkütücüler, kurgu gizemler ile dolu ve insanların devler ile savaşmak için kullandığı ekipman çok güzel tasarlanmış bir tür steampunk alet edevattan oluşuyor. Tek kötü yanı bölümlerin çok uzun aralıklar ile çıkması ve sabit bir dergide yer almadıkları için scan ve tercümelerinin uzun sürmesi.

gekkaİkinci değineceğim manganın adı Gekka Bijin. Bir japon halk hikayesinden uyarlanmış (Taketori Monogatari) ve bence çok hoş bir kurgusu var. Öyle ki halk hikayesi, aydaki ülkeden sürgün edildiği için dünyaya gelen bir ay prensesinin yer yüzündeki serüvenlerini konu almakta. Ay imparatorluğu iki büyük ailenin hükümdarlığında süre gelmektedir. Takenouchi ve Umenouchi aileleri yüzyıllardır buna hak kazanan kadınlarını imparatoriçe ilan etmektedirler. Hangi ailenin prensesinin imparatoriçe olacağına halk karar vermektedir.

Mevcut imparatoriçe Fumiya’nın kızı olan Kaguya özgür ruhlu ve aslında davranış olarak prenseslere pek yakışmayan biçimde çocukça davranan bir genç kızdır. Onun annesi ile olan bağı, hocaları, genel olarak ay halkı ve mimarisi, kurgunun temelleri ve iki ailenin etkileşimi 66 sayfalık ilk bölümde genişçe ve rahatça işlenmiş. Şu ana kadar beş bölümünü okudum ve her biri ilk bölüm kadar uzunlar. Henüz yeni bir manga ve belki devam etmeyebilir. Öte yandan devam edeceğini gerçekten umut ediyorum çünkü basit, eğlenceli, karakter dizaynları kaliteli ve kurgusu baştan mükemmel bir shounen var karşımızda. Gintama’dan absurd faktörleri çıkardığınızda, bilimkurgu Edo dönemi japonyası tadındaki bu mangayı elde edebiliriz.

gekka bijin 1466128

emanonÜçüncü ve son olarak bu önceki ikisinden oldukça farklı bir mangadan bahsedeceğim. Aslında bir One Shot ve 2008 yılından, yani bunu okumuş olmak için oldukça geç kaldım. Adı Omoide Emanon. Enamon’un Hatıraları diyebiliriz sanırım ona. Oldukça dokunaklı ve hoş bir 160 sayfalık one shot. Shinji Kajio adlı yazarın romanından uyarlanmış bir tür bilimkurgu diyebiliriz. Dünya üzerindeki yaşamı 300 milyar yıl önce başladığı andan beri kollektif hafızasında barındıran sıradan bir 17 yaşındaki genç kızdır Emanon. Manga, bir kış günü feribotta kızla tanışan gezgin bir bilimkurgu koliğin diyalogları ile başlar ve uzun bir bölümü onların etkileşiminden ibarettir. Manganın ve hikayenin basitliği, özgünlüğü ile birleşerek kısa bir okumalık oluşturuyor. Memories of Emanon’un en iyi one shot olduğunu söyleyen birkaç kişiye bile rastladım ve kendilerince haklı olduklarını düşünüyorum.

Sigara is cool