Bradbury Okumak

ray bradbury

Ben çocukken evimizin yakınında bir lunapark kuruluydu. Lunaparkın göbeğinde, üzeri saçla örtülü bir atari salonu bulunmaktaydı. Atari salonu lunaparkın kalbiydi. Bu kalp, yüzlerce oyunun birbirine karışan sesleri eşliğinde gün boyu çarpıp dururdu. Dönme dolap, çarpışan arabalar, atlıkarınca ve sadece izlerken bile midemi alt üst etmeyi başaran gondol lunaparkın diğer gözdeleriydi.

Lunapark, etrafını çeviren demir parmaklıklar ve kocaman kapısıyla Zümrüt Şehir’e benziyordu. Sessiz bir arsanın ortasında kurulu, canlı, rengârenk bir şehir. Rüzgârda salınan otların, papatyaların arasından, uçurtmalarla kaplı mavi bir göğün altında yürüyerek gidilirdi bu şehre. Lunapark yolun büyük kısmında gözlerinizin önünde durur, sabırla sizin ona ulaşmanızı beklerdi. Oyuncaklar, seslerini daha kibrit kutusu kadar görünürken bile size ulaştırmayı başarırlardı. Ve o kocaman kapıdan girdiğinizde birbirine karışan müzikler, görünmez dalgaların üzerinde yükselen gondoldan yayılan çığlıklar, ısınan oyuncaklardan yayılan yanık kokuları ve sizinle aynı heyecanlı yüze sahip, bir gişeden diğerine koşturmakta olan çocuklar karşılardı sizi. Çocukluğumun en eğlenceli zamanları bu lunaparkta geçti diyebilirim.

Şimdi ne yeşil okyanusla kaplı arsa yerli yerinde, ne de kocaman kapısıyla Zümrüt Şehir’e benzeyen o lunapark. Arsanın ortasından metal canavarların geçtiği bir yol uzanıyor artık. Geri kalan kısımsa taştan binalar ve bir otoparkla kaplı. Biz büyüdük ve büyü bozuldu kısacası.

Ama o büyülü lunaparkın kocaman kapısından girdiğimde hissettiklerimi bana tekrar yaşatacak bir yol biliyorum. Tek yapmam gereken kitaplığımın rafına uzanmak ve içi roketlerle, Marslılarla, ortalığı ateşe veren itfaiyecilerle, uzay adamlarıyla, şenlik ateşleriyle, cadılar bayramıyla, hatta cadıların bizzat kendileriyle, kuyruklu yıldızları kovalayan uzay gemileriyle ve bunlara benzer daha bir dolu şeyle dolu bir Bradbury kitabını almak. İşte o zaman büyü yeniden canlanıyor.

Bir de bakıyorum arsa olduğu yerde duruyor. Yeşil okyanus rüzgârla dalgalanmakta. Ve gökyüzü uzun kuyruklu uçurtmalarla kaplı yine. Ben kısa şortlu bir çocuğum ve Zümrüt Şehir’e açılan o kocaman kapının önünde durmaktayım. Çığlıklar, kokular, müzikler geliyor kulağıma. Tek yapmam gereken bir adım atmak. Elimdeki kitabı açıp okumaya başlıyorum. Ve işte yeniden o kocaman kapılı lunaparktayım.

İşte Ray Bradbury okumak tam da böyle bir şey. Tıpkı yeninden çocuk olmak ve bir lunaparkta doyasıya eğlenmek gibi.