Büyük usta Lovecraft…

Merhaba arkadaşlar. Uzun zamandan beri Lovecraft hakkında bi yazı yazmayı düşünüyordum. Taverna’daki son mesajlardan sonra da makalenin sırf Lovecraft değil aynı zamanda Necronomicon ve onun yazarı olan deli arap Al Hazred le ilgili olmalı dedim. Bu yazıda amacım hepinizin netten bulabileceği bilgileri, kitaplardan araştırdığım bilgilerle birleştirmek. Böylece sizde yahoo vs gibi sitelerden Lovecraft ile ilgili bilgi aramayacak hepsinin özetini bu yazıda bulacaksınız.

Öncelikle biraz hayatından bahsetmek lazım diye düşünüyorum Lovecraft’in. Çünkü biraz değişik bir yaşam hikayesi var.

[stextbox id=”black”]Howard Philips Lovecraft

lovecraft 1

20 Ağustos 1890 yılında Providence’da doğan Lovecraft’in babası yazar 3 yaşındayken sinir krizi geçirip bir hastahaneye kaldırılıyor ve 5 sene sonra (Lovecraft 8 yaşındayken) burda ölüyor. Lovecraft’in bakımını da annesi, büyükbabası ve teyzeleri üstleniyor.

Kendisinin de söylediği gibi tuhaf olaylar hep ilgisini çekiyor Lovecraft’in. Küçükken anlatılan hayalet, cadı hikayeleri onu çok etkiliyor. İki yaşındayken şiir ezberleyebiliyor ve 4 yaşında okuyabiliyor. 5 yaşında Arabian Nights (Binbirgece Masalları)’ı okuyor. Annesine odasında Arap pazarına benzeyen bir köşe kurduruyor ve buraya “Damascus Bazaar” adını veriyor. Yıllar sonra belki bu kadar ünlenmesine neden olan karakteri deli arap Al Hazred’i de burda yaratıyor.

6 yaşlarında ilgisi Arap kültüründen Yunan kültürüne doğru kayıyor ve Yunan Mitolojisinin en önemli eserlerinden biri olan Ilyada ve Odessea’nın çocuklar için yapılan baskılarını okumasıyla mitolojiye olan ilgisi artıyor. Lovecraft o yıllarda mitolojinin kendisinin can damarı olduğunu ve çoğu zaman kendisini bir satyr* olarak düşlediğini anlatıyor. “Kulaklarımın uzadığını, kafamda boynuzlarımın çıktığını, ayaklarımın da yavaş toynağa dönüştüğünü hayal ederdim” diyor.

Küçük yaşlarda Pagan olduğunu söyleyen Lovecraft ormanda kendisi yaptığı sunaklarda Pan, Apollo, Minerva gibi tanrılara küçük objeler kurban ettiğini, fakat daha sonra yaptığı bilimsel çalışmalar doğrultusunda bir ateist, materyalist olduğunu ve kendi deyimiyle çocukça olan paganlığı bıraktığını söylüyor.

7.5-8 yaşlarında Lovecraft korku hikayeleri yazmaya başlıyor. O zamanlar kendisine hep Edgar Allen Poe’yu örnek alıyor. 8 yaşlarında kimyaya merak sarıyor ve tavan arasında kendine küçük bir labaratuar kuruyor; burda kendi çapında deneyler, çalışmalar yapıyor.

Lovecraft çocukluk yaşlarında diğer çocuklar gibi spora eğilimi olmadığını, spor yerine daha dramatik olan içinde savaş, polis gibi öğeler bulunan oyunlardan hoşlandığını söylüyor.

Çocuklukta çoğu psikolojik birçok hastalık geçiren Lovecraft okulu da bir türlü sevemiyor. Kimyadan sonra astronomi ye de merak saran Lovecraft viyolin çalmayı denediğini fakat müzik kabiliyetinin iyi olmadığı için bu aleti çalmayı bıraktığını söylüyor.

1904 yılında dedesinin ölümü nedeniyle ailesine kalan mirasın kötü idaresi sonucunda aile ekonomik zorluklar çekiyor ve doğduğu kasabadan yaşamın daha zor olduğu Angell Caddesine taşınıyorlar. Doğduğu kasabadan uzaklaşmak Howard’ı çok üzüyor ve kasabasına yaptığı bisiklet yolculuklarında kafasından intahar planları bile geçiyor zaman zaman.

Zorlukla girdiği liseden mezun olmasına az bir zaman kala yaşadığı sinirsel bozukluklar sonucu diplomasını alamadan okulu bırakmak zorunda kalıyor ve Brown Üniversitesine giremiyor. Ki bu olay daha sonraları yazarı çok pişman ediyor.

Bundan sonra Lovecraft gazetelere astronomiyle ilgili yazılar yazıyor ve genelde içine kapanık bir yaşam sürüyor. Evde kapanıklığında dönemin ucuz dergilerini okuyan Lovecraft; Fred Jackson’ın bir romanını eleştiren bir mektup yazıyor ve bu metubun Birleşik Amatör Basın Birliği (BABB) başkanının dikkatini çekmesiyle bu birliğe giriyor. Zaman içinde BABB’nin editörü oluyor. Bu editörlük ona tekrar bir yaşama fırsatı, bir tazelik getiriyor ve uzun zamandır planladığı kurgu öykülerini yazmaya başlıyor.

Daha sonra annesinin ölümü ve Boston’da bir kongrede tanıştığı eşi Sonia Haft Greene’den ayrılışı yazarı etkiliyor ve yazar Providence’a geri dönüyor. Yazarın yaşadığı bu 10 yıl onun için sanatının doruk noktası oluyor ve onu üne kavuşturan Deliliğin Dağlarında (1931), Cthulhu’nun Çağrısı(1926) gibi eserlerini yazıyor.

Mektup arkadaşı Robert E. Howard’ın intaharı yazarı büyük bir karışıklık içine sokuyor ve 1937 yılında yazar bağırsak kanseri yüzünden ölüyor.

Yaşamı boyunca Innsmouth Üzerindeki Gölge dışında hiçbir kitabı yayımlanmayan Lovecraft’in ölümünden sonra mektup arkadaşları August Derleth ve Donald Wandrei onun öykülerini derleyerek kitap halinde yayımlanmasını sağlıyorlar.

*satyr: Yunan mitolojisinde yarı insan yarı keçi olan bir yarı tanrı.

[stextbox id=”black”] Ia! Ia! Cthulhu Fhtagn!

lovecraft 2

Evet yazarın hayatını anlattıktan sonra şimdi de onu üne kavuşturan bir unsurdan; üslubundan bahsetmeliyiz sanırım. Lovecraft’in yazdığı kurgu hikayelerindeki tasvirlerinde hep bir gizem vardır. Yazar hikayesindeki yaratığı size tasvir ederken hiçbir zaman onu ayrıntılarıyla anlatmaz. Tasvirlerini kısa tutup genelde “Nasıl delirmediğime şaşıyorum” gibi ifadeler kullanır.

Bu yaptığı tasvirlerdir bence onun hikayelerini mükemmel yapan. Çünkü Lovecraft bu tasvirlerle bizim hikayeye katılmamıza izin verir. Oradaki yaratığa birkaç özellik eklememize izin verir ve böylece herkes kafasında küçüklükten beri yarattığı yaratığı koyar o hikayeye ve hikaye daha etkileyici bir hal kazanır.

Herkesin korkuları değişiktir. Gördüğümüz resimdeki bir yaratık benim tüylerimi diken diken ederken yanımdaki sadece gülmekle yetinebilir. Fakat yaratığı tam olarak tasvir etmezsek insanlar kendi kafalarındaki yaratığı bu hikayenin içine koyarlar. Fakat bu o kadar kolay değildir. Kurguyu iyi yapmak gerekir çünkü okuyucunun korkularını hikayeye sokmak yerine hiç ürkütücü olmayan boş bir hikaye de çıkabilir ortaya. Fakat Lovecraft bunu mükemmel yapmıştır. Böylece hikayeleri etkileyici hatta sarsıcı olmuştur.

Tabi hikayelerdeki başarıyı sadece tasvirlere bağlayıp yazarın inanılmaz hayalgücünü bir kenara atmak da haksızlık olur. Lovecraft’in yarattığı karakterler, yarattığı canavarlar o kadar gerçekçidir ki bunların gerçekten varolup olmadığı tartışma konusu olmuştur.

Lovecraft Necronomicon’un gerçek olmadığına dair mektuplar yazmak zorunda kalmıştır. Bundan başka Lovecraft’in eşcinsel olduğuna ve eşinin Aleister Crowley ile ilgisinin olduğuna dair çeşitli iddialar ortaya çıkmıştır. Fakat bunların hiçbiri doğru değildir.

Lovecraft’in hikayelerinde kadınlara yer vermemesinin nedeni onlara ve diğer insanlara olan güvensizliğidir. Fazla arkadaşı olmayan Lovecraft’in iyi arkadaşları da genelde kendi gibi yazar olan mektup arkadaşlarıdır.

That is not dead which can eternal lie;And with strange aeons even death may die…

Bu dizeleri mutlaka duymuşsunuzdur. Anlamı “Sonsuza dek yatabilen ölü değildir; Ve tuhaf zamanlarda ölüm bile ölebilir…” dir. Bu dizeler Necronomicon’daki en bilinen dizelerdir. Necronomicon’un doğru olmadığını, böyle bir kitap olmadığını söyledik yukarıda. Fakat bu bizim fantezideki Necronomicon’u anlatmamıza engel değildir sanıyorum. Onun için size Lovecraft tarafından yaratılmış bir mit hakkında, Necronomicon hakkında bilgi vereceğim.

Necronomicon Lovecraft’in araştırmalarına göre M.S 950 yılında orijinal Arapça halinden Yunanca’ya çevrilen bir kitaptır. Bu kitabı Theodorus Philetas çevirmiştir, daha sonra da kitap Yuınanca’dan Latince’ye Olaus Wormius tarafından çevirilmiştir ki bu kitap bizim zamanımızda bulunan tek çeviridir.

Necronomicon “ölülerin kuralları, gelenekleri ile ilgili” demektir. Kitabın orijinal adı “Kitab Al-Azif” tir bunun da anlamı “Çöl iblislerinin uluması, Yakınlaşanın kitabı” dır.

Şimdiye kadar bildiğimiz Abdul Al-Hazred adı aslında yanlıştr. Çünkü “Hazred” arapça bir kelime değildir. Bu büyük ihtimalle kitabı çeviren Theodorus Philetas’ın yaptığı bir yanlıştır. Abd kelimesi “hizmet eden” anlamına gelmektedir. Mesela Abd al-Rahman dersek “Allah’a hizmet eden” demiş oluruz. Hazred kelimesi de yanlış çevirilmiştir. Doğrusu “Azrad” olacaktır ki bu da “yok edici, boğucu” anlamına gelir. Yazarın asıl adı Abd al-Azrad, yani “Yokedicinin Hizmetkarı” dır.

Kitabın bulunan tek versiyonu Hırvatistan’da ortaya çıkmıştır. Bu kitap, kitap kurtları tarafından yenmiş, yarısı yanmış (yanmaktan son anda kurtarılmış) haldedir. Yazının titrekliğinden kitabı yazan kişinin elinin titrediği, ya da çok yaşlı olduğu anlaşılmaktadır.

[stextbox id=”black”]Ph’nglui mglw’nafh Cthulhu r’lyeh wgah’nagl fthagn

Aslında biraz da Cthulhu’dan Yog Sottoth’dan, Nyarlatoteph’den bahsetmek istiyordum burda. Yani neye benzedikleri hakkında biraz bilgi verecektim size ama daha sonra düşündüğüm de yapmamaya karar verdim. Çünkü ben size Lovecraft’in verdiğinden fazla bilgi verirsem (ki bunları Cthulhu rp kitabından veriyorum) bunların sizin hayalgücünüzü kötüye etkileyeceğine inanıyorum. Hatırlarsanız panelde bir tartışma çıkmıştı; kitaplar, çizimler, frp oynayan insanların hayalgücünü etkiler mi diye… Eğer konu Lovecraft ise kesinlikle etkiler bence!

[stextbox id=”black”]Dead Cthulhu Waits Dreaming…

Olayın bir de ticari boyutu var tabii ki. Her konuda olduğu gibi Lovecraft’in eserleri tutulunca bundan çıkarabildikleri kadar kazanç çıkarmaya uğraşmışlar. Müzik, çizgi roman, resim gibi konularda Lovecraft’ten alıntılar yapmışlar.

Müzikten bahsedelim önce. En bilinen guruplardan olan Metallica’nın bile Ride the Lightning albümünde The Call Of Cthulhu (Cthulhu’nun çağrısı) adında bir şarkı var. Bundan başka Master Of Puppets albümünde de içinde Necronomicon‘un ünlü sözleri “That is not dead which can eternal lie…” biraz değiştirilerek kullanılmış. Başka bilinen guruplardan da Black Sabbath’ın Behind The Wall Of Sleep (Uyku duvarının ötesinde) şarkısı isim olarak Lovecraft’in aynı adlı hikayesinden alınmıştır.

Darkest of the Hillside Thickets adında bir gurup da nerdeyse tüm şarkılarında Lovecraft’in eserlerini kullanmış ve müzik yaşamlarını Lovecraft mitleri üzerine kurmuşlardır. Bu gibi müzik gurupları saymakla bitmez onun için kısa kesip geçiyorum.

Lovecraft eserlerinin çizgi romana uyarlanması da 1950 lerden itibaren başlamış. Hikayeler genelde Skull Comics tarafından yayımlanmıştır. Yazarın neredeyse bütün hikayeleri comic olarak yayımlanmıştır.

Oyun konusunda Lovecraft’ten yararlanılmıtır. Fakat Lovecraft’in oyunlardan hoşlanmaması büyük bir ironi çıkarmıştır ortaya. Kart oyunları, masaüstü rpg ler ile hepimiz Lovecraft evreninde bulmuşuzdur birden kendimizi.

Birçok yazar ve çizer de Lovecraft’in muhteşem hikayelerinden etkilenmiştir. Çizerlerden en ünlüsü Stephen Hickman’dır. Bundan başka H.R Giger (az da olsa çizmiştir), Dave Carson, Pete Von Sholly’i de sayabiliriz.

Bunlardan başka Lovecraft oyuncakları, bibloları, yüzükleri satan firmalar, Cthulhu miti üzerine heykeller yapan heykeltraşlar da mevcut.

Tabi bunlar kötü değil bence. Fakat internette Cthulhu sex gibi linkler görmek beni üzdü.

Sonuç olarak Lovecraft büyük bir yazar. Yazdıkları hikayeler birçok yazarı etkilemiş ki Stephen King’in bile var böyle hikayeleri. Bu yazarların hikayelerini de İthaki Yayınları’nın yayımladığı Cthulhu Mitos Hikayeleri adlı serilerde bulabilirsiniz.

Cthlhu’nun, Nyarlatoteph’in, Necronomicon’un varlığı tartışılabilir belki. Ama Lovecraft’in ne kadar büyük bir yazar olduğu asla tartışılamaz.


Burak “Black_Blacker Dilli

(Bu yazı lostlibrary.org sitesinden, yayıncısının izni alınarak yayınlanmıştır.)