Kitap Fanatizmi | Makale

Öncelikle belirtmeliyim ki bana “Sen bir fanatik misin?” diye sorulursa büyük ihtimalle cevabım evet olacaktır. Lakin benim fanatikliğim sadece bir seriyi aşırı sevmekle sınırlı kalıyor. Faşistlik derecesinde başkalarının kafasına vura vura sevdirmek değil. Öyle ki Star Wars sevip, Anakin’i oynayan Hayden’ın oyunculuğunu beğenmemek veya Yüzüklerin Efendisi sevip Frodo’nun kıllı ayaklarından ve Sam’in aptallığından hoşlanmamak gibi. Yani anlatmak istediğim şu ki, kişi hangi kitabı severse sevsin, bir yerde kendini bir adım geriye atıp objektif bir şekilde bakmalı kurguya.

Ama tıpkı futbol fanatizminde olduğu gibi kitap dünyasında “Benim sevdiğimi sevmeyen salaktır.” mantığı uygulanıyor. Genelleme yapmaktan her zaman kaçınmak isterim ama bu daha çok yaşı küçük okuyucularda baş gösteriyor. Bunu kolaylıkla kişinin savunduğu kitabın aynı zamanda okuduğu tek kitap olmasına bağlayabiliriz. Ki bu zaten o kişinin konu hakkındaki düşüncelerinin dikkate alınmaması gerektiğini gösterir.

Ayrıca son zamanlarda genç okuyucu kitlesi sayesinde kitap dünyasının artık tamamen “kitap piyasasına” dönüşmüş olmasının bu konuda büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Piyasaya dönüşmüş olmasının nedenlerini kapitalist dünyaya bağlayabiliriz. Sadece herkes okuyor diye bir kitabı okuyanlar veya sadece elinde kitap görünsün diye kitap satın alanlar bu “piyasaya” çok güzel bir şekilde hizmet ediyorlar. Aynı şekilde sürü psikolojisinin etkisiyle kötü kurgular bile pek çok kişinin okumasıyla, popülerlik kazanmasıyla, çok iyi bir kurguymuşçasına önümüze seriliyor. Popüler olan kötüdür diye bir varsayım çıkarmak her zaman doğru olmasa da günümüzde pek çok yerde karşımıza çıkıyor.

Ve “piyasadaki” bu sürekli artışı gören diğer yazarlar aynı türde, ilkinden pek bir farkı olmayan başka kitaplar yazıyorlar ve süreç baştan başlıyor. Yeni kitaplar çıkarken bir yandan da, aynı serinin “devam kitapları” yazılıyor. Bu açık bir “kaz bulduk ne kadar tüy yolarsak kardır.” mantığıdır. Gene kapitalist dünyanın sömürme ekonomisiyle süreç sürekli kendini yeniliyor ve bir kısır döngü açığa çıkıyor. Bir süre sonra insanlar artık ana temadan sıkılıyor ve kitap satışları düşüyor. Bu düşüşten itibaren artık ne yazarın adını bir daha duyuyoruz, ne de can sıkıcı serisinin.

Bir başka gerçek de şudur ki, ben yazıma bu şekilde devam edersem herkes hayranı olduğu kitabı ve kendisini bu kategori içine almayacaktır. “Komedyen yanımdaki ile dalga geçsin ben de güleyim” fikri her eleştiri yazısı için kolaylıkla kullanılabilmekte ne de olsa.

Burada bahsettiğim kitaplar, ticari kaygı ile yazılmış, hikayesi sadece okuyucuların tepkilerine (feedback) göre şekillenmiş kitaplar. Bir zamanların “seks sattırır.” satış fikri şimdilerde “Fantastik sattırır.” fikrine dönüşmüş durumda. Bunun büyük bir nedeni günümüzde kitap okuyan kitlenin büyük bir çoğunluğunun gençlerden oluşması ve genç zihinlerin daima ama daima fantastik kurgudan hoşlanması. Bu akım Adam Fawer, Dan Brown gibi pek fantastik olmasa da gerçek dünyamızda karşılaşamayacağımız kurgu ürünleri ile başladı. Daha sonra bunu herkesin bildiği gibi Alacakaranlık, Vampir Günlükleri, Güneyli Vampirler gibi “Vampir (!)” temalı kitaplar izledi.

Bu vampir kitaplarına gelecek olursak tamamını “ergen” kitabı olarak adlandırmak açıkçası benim hoşuma gidiyor. Hayattan umduğunu bulamamış, kitaplarda tasvir edilen gibi bir erkekle tanışmamış, mahalle baskısının allahını yemiş genç dişi birey kendini bir an için bile olsa, o kitaptaki erkeklerin taptığı ama mükemmel erkeği bulduğu için onlara yüz vermeyen kız gibi hissetmek istiyor görünüşe göre.

Tabii ki bu tarz kitapları saymaya devam edebiliriz. Liste epey uzun. Hatta sadece bir kitapçıya gidip fantastik kurgu bölümündeki kitapların dörtte üçüne bakmanız yeterli. Harry Potter, Eragon, Talihsiz Serüvenler Dizisi gibi onlarca örnek verebiliriz ama konumuz bu değil, hayır. Tüm bu saydıklarım tek başına okunursa kendine hayran bıraktıracak düzeyde akıcı ve hatta sürükleyici kitaplar. Kötü değiller belki ama bir Tolkien, Zaman Çarkı, Yerdeniz, Anne Rice, Ejderha Mızrağı değiller.

İşte tüm sorun burada başlıyor. Bir, kitaba “eh iyi işte.” demek var, bir de “Dünyadaki en güzel kitap mutlaka okunmalı” demek var. Diğer seçenekleri okumadan bir kitabı muhteşem ilan etmek basitçe cahilliktir. Ama “Cahillik mutluluktur.” sözü ne kadar doğruysa, bunu yapmak ticari yönden kullanılan okuyucunun bir o kadar da hoşuna gidiyor.