Seyfettin Efendi – Hayırsız Ada

seyfettin sonra

hayirsiz ada top

Hayırsız Ada’nın hikâyesini yaşamımız boyunca az çok duymuşuzdur. Bu kadar acıklı bir olayın unutulması mümkün değil tabii ki. Ada yüzyıllardır bir sürgün ve hapis yeri olarak kullanılsa da 1910’da İstanbul’da baş gösteren kuduz salgını ve bundan kurtulma çabası olarak hasta veya değil tüm sokak köpeklerinin vicdansızlarca toplanıp bu minik adada birbirlerini yemeye bırakılmaları ne yaparsak yapalım tarihimizde bir kara leke olarak kalacaktır.

“Kuduzun hızla yayıldığı adada, on binlerce köpek birbirlerini parçalarken çıkan hırlamalar, uğuldamalar ve iniltiler, dalgalarla birlikte şehre her vurduğunda sessiz kalanlar bile anladı; bu işte hiçbir hayır yoktu.”(1)

Bu işi kimileri destekledi, kimileri karşı çıkarak lanetlendiğimizi söyledi. Kim bilir, belki de gerçekten bu olay İstanbul’un lanetlenmesine sebep olmuştur. Belki de sonrasında yaşanan işgal ve huzursuzluk bu olayın bir bedelidir.

[stextbox id=”black”]AHHH! O Sizdiniz Değil mi?

Öncelikle karakterlere bir göz atalım.

Seyfettin Efendi: IQ’su kaçtır bilmiyoruz ancak ülkedeki en zeki insan olabilir. Araştırmacı huyunu en tehlikeli anlarda bile kaybetmeyen Seyfettin Efendi başlı başına bir deus ex machina. Zekâsı ile her türlü durumu önceden kestirebiliyor ve ona göre hazırlanıyor.

Osman Paşa: Bu hikâyemizde pek yer etmese de İfşa-yi Sırr’ın kurulmasındaki akıldır kendisi. Hakkında şimdilik pek bir şey bilmiyoruz.

Münevver: Topluluğun Seyfettin Efendi’den sonraki beyni demek yanlış olmaz umarım! Kendisi de babası gibi bir mühendis. İcatları ile İfşa-yi Sırr’ın birçok işini kolaylaştırıyor ve düşmanlarına karşı büyük bir avantaj sağlanmasına sebep oluyor.

İsmail: Teşkilatın kas gücü. Kendini Seyfettin Efendi’ye borçlu hisseden İsmail her daim onun yanındadır. Normal bir insandan daha uzun ve geniştir. Pehlivanlıkta da pek şiddetli bir geçmişi vardır. Geçmişi ile daha fazla ayrıntı isteyen okurlar Gölge e-dergi’nin 45. sayısına bakabilirler.

Aziz: Doktor Aziz Bey, Seyfettin Efendi’nin dostu. Tıp konusunda yetenekli olan Aziz Bey’in işi genelde otopsi yapmak ve Seyfettin Efendi’yi yalnız bırakmamak.

Esat: Birçok dili lehçeleriyle birlikte kullanabilen Esat teşkilat için casusluk yapmaktadır. Bu hikâyede ne yazık ki pek fazla yer kaplamasa da önümüzdeki ciltte yeterince büyük bir rol alacak gibi.

hayirsizada1 hayirsizada2

[stextbox id=”black”]HEYT! ANAM BABAM!

Bu çizgi romanda geçen hikâye, Seyfettin Efendi’nin mübalağalı bir üslupla yazdığı hususi notlarından derlenmiş olup, gerçekliğine dair bulgular şaibelidir.

hayirsiz ada
Künye bilgileri için tıklayın.

Hayırsız Ada’da Seyfettin Efendi çok yol kat etmiş görünüyor. İlk cilt olan Yeditepe Canavarı belki de insanlara Seyfettin Efendi’ye ısındırmak için koca bir pilot bölüm gibi duruyordu. Bu pek de kötü bir şey değil lakin Seyfettin Efendi’yi ilk kez duyan görenler için bunun biraz sıkıcı bir deneyim olduğunu yakın çevremde gözlemledim. Hayırsız Ada’da ise her şey yerli yerine o kadar güzel oturmuş ki hikâyeyi bir çırpıda okumamak elde değil. Hikâyemiz İfşa-yi Sır teşkilatında bir casus tartışması ile başlıyor. Ancak Seyfettin Efendi şimdilik bunun üstünde durmak yerine şehirdeki kurtadam saldırısı söylentisini araştırmak istiyor. Ancak saldırı yerinde Haşhaşi izleri var. Bunu İfşa’yi Sırr değil de Sherlock Holmes mü çözecek canım? (Bak hele şuna, üniversiteyi bitirecek hâlâ kurtadamlara inanıyor…) Eğer fantastik şeyler bekliyorsanız Seyfettin Efendi’nin kahkahası sizi gücendirip kitabı elinizden bırakmanıza sebebiyet verecektir. Çünkü Seyfettin Efendi’ye göre ilk ciltte de gördüğümüz gibi çözülemeyen hiçbir sır yoktur. Bu yüzyılda inanılır mı kurtadamlara, cinlere canım!

Devrim Kunter senaryoyu bu sefer Cihan Türe ile birlikte ele almış. Bunda onun da etkisi var mıdır bilmem ancak bu cildin öncekilerden çok daha iyi olduğu kesin.

Hikâye oldukça hızlı ve etkileyici gitmesine rağmen kısa kesme zorunluluğu maalesef çok hissediliyor.

Olaylar çok çabuk çözülüyor. Übermensch’ler ve özellikle Kara Sabahat’e az yer verilmiş ancak bu yerlerde o kadar gizemli işlenmişler ki kafada birçok soru bırakılmış. Hayırsız Ada’nın sonundaki olaydan sonra da bu soruların ne kadarına cevap bulabiliriz bilemiyorum ancak umarım Seyfettin Efendi bizi ters köşe etmeyi başarır. Olaylar da şimdilik bağlantılı gibi gözüküyor. İleride bunların daha da detaylanacağını düşünüyorum.

Olaylar hızlı işleniyor derken aksiyon sahnelerine değinmeden olmaz! Seyfettin Efendi şu ana kadar Türk çizgi romanlarında gördüğüm en güzel aksiyon sahnelerine sahip dersem kesinlikle yanılmamış olurum.

Devrim Kunter bu hikâyelerle bize tarihimizi yeniden sevdiriyor. Tahsil hayatımız boyunca duyup okuyup sınavlardan sonra kafamızdan çıkan yakın tarihimizdeki yerleri çok renkli bir şekilde işliyor. Biraz daha soft bir hikâyesi olsaydı eğer birçok miniğe tarihimizi ve çizgi romanları sevdirecek yegane Türk eseri olabilirdi.

[stextbox id=”black”]Annen Öğretmedi mi Sana?

Devrim Kunter blog ortamında Seyfettin Efendi çizgilerini yayınlamaya başladığından beri büyük bir ilerleme kaydetmiş görünüyor. Özellikle ilk Seyfettin Efendi ile sonuncusu arasındaki farka baktığınızda bu çok iyi anlaşılır düzeyde. İki farklı adama bakıyoruz. Gelişmenin yanı sıra daha karanlık bir ortama geçiş yapılmış.

seyfettin-once

Önce

seyfettin-sonra

Sonra

Neredeyse tüm karakterler için bu denli bir değişim söz konusu.

Çizimleri ev içi, sokak ve aksiyon olarak üç kısımda ele almak istiyorum;

Ev içi çizimleri oldukça doyurucu olmuş. Arka plan ayrıntıları, tablo içinde tablolar gibi. Karanlık ışıklandırmalar dönemin ev hayatını yansıtmakta çok başarılı. Aziz Bey’in üstünde yol alan notaları kulağınızda duyabilirsiniz.

Sokak çizimleri ise yer yer oldukça kötü ve boş olabiliyorlar. Çizgi roman boyunca takıldığım çizimlerin hepsi sokak çizimleri idi. Sokaklar her daim boş ve ruhsuz gözüküyor. Pek fazla detaylandırılmaya da girilmemiş buralarda. Liman sahnesinde yaratığımsıyı buldukları kısım tüm dışarıda geçen çizimler içinde en iyi olandı bence. Genel olarak sokaklarda geçen kısımlar üstün körü geçilmiş duruyor. Bu beni biraz sıkmadı değil. Daha detaylı evler, binalar, insanlar, ev ışıkları görmek isterdim. Yaşayan bir 1925 görülmüyor gibi.

Aksiyon sahneleri ise abartısız Türk çizgi roman tarihinde gördüğüm en güzel aksiyon sahnelerinden biri! Türk okurlar Del’otto, Greg Capullo, Tony S. Daniel gibi çizerlere aşinadır. Devrim Kunter aksiyon sahnelerinde bunlar gibi nice çizer kadar iyi bir işe el atmış. Aksiyon sahnelerinde geri kalan her şeyden soyutlanabiliyorsunuz. Bu olay okuyucuyu içine çekmek ve hikâyeyi yaşatmak için birebir. Karakterin çektiği acıyı hissedebilirsiniz. Ah İsmail! Belimi de bir kütürdetsen şöyle…

Son bir söz söylemek gerekirse çizimlerde göze batan yerler başka harika çizimlerle kurtarılıyor.

hayirsizada3 hayirsizada4

[stextbox id=”black”]Eli de Ağırmış Haspanın

Türk çizgi roman piyasasının son zamanlarda bataktan çıkıyor olmasını heyecanla izliyorum. İnternetin yaygınlaşması ile her türlü işin büyük kitlelere duyurulmasının kolaylaşması bunda çok büyük bir etken sanırım. Çocukluğumu geçirdiğim ilde yeni çıkan çizgi romanlardan haberdar olmak gibi bir lüksüm yoktu, gelenleri okumak zorundaydık. Hal böyle olunca piyasanın şu anki durumu cennet gibi geliyor insana.

Devrim Kunter çizgi roman piyasasında vazgeçmeden tutunmaya çalışan ve özenli işler veren biri. Çizgi roman piyasasında olan Türklerden çoğu bu ülkede iş yapmayı öncelikli durumu haline getirmemişken Devrim Kunter 4 yıldır blog ortamında başlayarak bu işi şu anki 3 ciltlik durumuna getirmişken alkışlamak gerek. Umarız ki insanlar istediği değeri verir ve Seyfettin Efendi’nin maceraları olması gereken yerlere gelebilir.

Hayırsız Ada’ya puanım 8/10 ancak size puanım 10/10 Devrim Bey.