Steplerin Üzerinde, Gökmavinin Altında

[stextbox id=”black”]Steplerin Üzerinde, Gökmavinin Altında…

Bir gazete küpürüyle başlayan Türk Mitosu yolculuğuma böyle bir amatör adımla başlıyorum. Tarih kitaplarındaki geçmişin yer aldığı bilgileri değil de düşlerimdeki tarihi arayışımı paylaşmak istedim. İstedim ki, FRP oyunlarında canlandırdığımız karakterleri Kuzey Avrupa’daki mitlere dayandırmakla beraber diğer “düşlerdeki tarih”ten de faydalanalım.

Başlık olarak Yaratılış Destanı dedim ama zorunlu olarak buraya sadece Altayların Yaratılış Destanı’nı aldım. Sırf Altayların destanı için araştırılması gereken öğeler, gidilmesi gerek kütüphanelerin sayısını göz önüne aldığımda geride kalan diğer yaratılış destanlarını buraya almam imkansız olurdu. Zaten sırf bu yazıyla sizlerin aklınızı yeterince karıştırmış olacağım. Aşağıdaki destanın bilinen iki derlemesi var. Yazıma aldığım destan Verbitskiy’nin derlemesi. Bir diğeri de W.Radlof’un derlediği… Yaratılış Destanı’nda Mani dininden, Budizm’den ve İran kültüründen esinlenmiş birçok deyimler ve motiflerden bolca yer almakta. Radlof’un yaratılış destanında bunlardan fazlasıyla olduğundan ben daha kısa ve öz olan Verbitskiy’nin derlemesini aldım. Yine de bu deyimleri elimden geldiğince açıklamaya çalıştım. Üzerinde durulması gereken yerler çok ama fazla uzatmamın da bir faydası olmaz. Sorulması gereken sorular veya eleştiriler olursa bunları bana iletmenizi rica ediyorum.

Size önerim önce aşağıdaki destanı sakin bir ruh haliyle okumanız ve sonra düşlemeye başlamanızdır:)

***

Çok çok uzaklarda, Olimpos’un ve kuzeyin topraklarının da ötesinde, Orta Asya ve Sibirya’da Altayların Yaratılış Destanı söylenegelir. Denir ki;

Dünya bir deniz idi, ne gök vardı ne bir yer,
Uçsuz, bucaksız, sonsuz sular içreydi her yer!
Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak,
Uçuyor, arıyordu, katı bir yer, bir bucak.
Kutsal bir ilham ile, nasılsa gönlü doldu,
Kayıptan gelen bu ün, ona bir çare buldu.
Göklerden gelen bir ses, Ülgen’e buyruk verdi:
“Tut önündeki şeyi, hemen yakala!” dedi.
Ülgen bu emre uydu, uzattı ellerini,
İçinden tekrarladı, Semânın sözlerini,
Denizden çıkan bir taş, fırladı çıktı yüze,
Hemence taşı tuttu, bindi taşın üstüne!
Artık Ülgen memnundu, rahatı bulmuştu,
Üzerinde duracak bir yeri olmuştu.
Göklerin emri ile, bulunca Ülgen durak,
Artık vakit gelmişti, gökleri yaratacak!
Ülgen hep düşünmüştü, ta göklere bakarak:
“Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım!
Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım!
Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayım!”
Bir Ak-Ana(1) var idi, yaşardı su içinde,
Ülgen’e şöyle dedi, göründü su yüzünde:
“Yaratmak istiyorsan sen de bir şeyler Ülgen,
Yaratıcı olarak, şu kutsal sözü öğren!
De ki hep, “Yaptım oldu!” Başka bir şey söyleme!
Hele yaratır iken, “Yaptım olmadı!” Deme!
Ak-Ana bunu dedi, sonra kayboluverdi,
Denize dalıp gitti, bilinmez noluverdi.
Ülgen’in kulağından bu buyruk hiç çıkmadı,
İnsana bu öğüdü iletmekten bıkmadı:
“Dinleyin, ey insanlar! Var’ı yok demeyiniz!
Varlığa yok deyip de, yok olup gitmeyiniz!”
Ülgen yere bakarak: “Yaratılsın yer!” demiş.
Bu istek üzerine, denizden yer türemiş.
Ülgen göğe bakarak: “Yaratılsın Gök!” demiş.
Bu buyruk üzerine, üstünü gök bezemiş!
Tanrı Ülgen durmamış, ayrıca vermiş salık,
Bu dünyanın yanına, yaratılmış üç balık.
Bu büyük balıkların, üstüne dünya konmuş,
Balıklar çok büyükmüş, dünyaya destek olmuş.
Dünyanın yanlarına, iki de balık konmuş,
Dünya gezer olmamış, bir yerde kalıp donmuş.
Bir başka balık ise, yere gerilmiş imiş,
Kapkaranlık kuzeye, başı çevrilmiş imiş,
Ortadaki balığın başı tam kuzeydeymiş,
Tufan hemen başlarmış yönü az değişseymiş.
Onun başı her zaman, tam yönle durmalıymış,
Bu yön hiç değişmeden kuzeyde olmalıymış.
Onun başı az düşse tufanlar hemen başlar imiş,
Tufanla taşan sular, dünyayı kaplar imiş.
Başı zincirler ile, bu yüzden bağlanmıştı,
Başın oynamaması bu yolla sağlanmıştı.
Zincirler bağlanmışmış ortadaki direğe,
Balık n’olur, n’olmaz kımıldamasın diye!
Tanrı balık işini verdi Mandı-Şire’ye
Mandı-Şire(2) düzeltti, başı dönse nereye.
Günlerden bir gün yine, yer suya gömülmüştü,
Çünkü balığın başı aşağıya düşmüştü.
Dünya yaratılınca Tanrı rahatı seçti,
Oturmak için yine, Altın-Dağ’ına geçti.
Çok büyük bir dağ idi, Altın-Dağ dedikleri,
Ay’la Güneş’e değer, gökteydi delikleri.
Bulunurdu Altın-Dağ, gökle yer arasında,
Ülgen de otururdu bu dağın ta başında!
Dağın etekleriyse, dünyaya değmez idi,
Bir adam boyu kadar durur da düşmez idi.
Dünya yaratılışı, altı günde olmuştu,
Yedinci günde ise, Bay-Ülgen(3) uyumuştu.
Bir gün yattıktan sonra, Bay-Ülgen kalktı yine,
Etrafına bakındı neler yarattım diye.
Bizimkinden başkaydı kendine eş dünyası,
Onun değildi yalnız, Ay ve Güneş dünyası,
Dokuz ayrı dünya da fazla yaratılmıştı,
Birer cehennem ile, bir de yer katılmıştı.
Dünyaların büyüğü, Han-Kurbustan-Tengere(2),
Bu dünyalar içinde, yok o dünyadan üzre!
Ülgen bu dünyasına verdi yardımcı bir Han,
Bu Han’ın adı idi, Mangızın-Matmas-Burkan(2).
Tanrılar barınağı, Han-Kurbustan-Tengere(2),
Cehennemin adı, Mangız-Toçiri-Tamu,
Altın-Tengeley ise, onun yerin ise namı
Cehennemi yaparken Tanrı hiç boş durmamış,
Matman-Kara adıyla bir de mühür atamış.
Doksan dokuz dünyanın, ortancalar ortası,
Adı Ezre-Kurbustan, Tengere, Gök dünyası.
Bu dünya müdürünün kendisi de idi Han,
Belgein-Keratlu, Türün-Musıkay Burkan.
Kurulduğu yer ise, Altın-Şarka adlı yer,
Cehennemine herkes Tüpken-Kara-Tamu der.
Biri bu cehennemi idare eder baştan,
Bu da kutsal ruhlardan, bir Matman-Karakçı Han,
Dünyamıza gelince, dünyalar düzeninde,
En küçük olanıdır, insan yaşar içinde.
İnsan’ın dünyasına derler Kara-Tengere,
İdare eder onu, kutsal büyük May-Tere.
Dünya cehennemine, toptan Kara-Teş derler,
Kerey-Han adlı biri, onu idare eder.
Sanma ki bizim dünya, dünyalar içinde tektir.
Otuz üç katlı gökle, dünya çok çok yüksektir.

****

Yine günlerden bir gün, Tanrı Ülgen denize,
Bakarak duruyordu, şaşırdı birden bire,
Bir toprak parçacığı sularda yüzüyordu,
Toprağın üzerinde bir de kil duruyordu.
Toprak üstündeki şey dedi, nedir acaba,
İnsanoğlu bu olsun, insana olsun baba,
Görünmeğe başladı insan gibi bir şekil,
Birden insan olmuştu toprak üstündeki kil.
İnsanda toplanmıştı, her çeşitten yeterlik,
Bu ilk insanın ise, adı olmuştu Erlik.
İnsan yaratan Tanrı, ortalardan kayboldu,
Erlik de yola çıktı, arayıp onu buldu.
Tanrı’nın gönlü temiz, yücelerden yüceydi,
“Bir küçük kardeşim ol!” diye, Erlik’e dedi.
Erlik Tanrı Ülgen’in kardeşi olmuş idi,
Fakat nedense kalbi, hırs ile dolmuş idi.
Erlik, yaratılınca gezip, tozup, eğlendi,
Aradan günler geçti, birden durup söylendi:
“Ben niçin olmayayım, Tanrı’dan daha yüksek,
Tanrı neden dolayı göklerde olsun bir tek!
Ben niçin olmayayım hem kuvvetli, hem yüce,
Bu bir kabahat midir, ben doğduysam yenice!”
Daha ileri gidip, gözleri hırsla doldu,
Tanrı’yı kıskanarak ezeli düşmanı oldu.
Güçlü Tanrı’ya baktı, kutsal gücü kıskandı,
Söylenmeye başladı, kendi nefsine kandı:
“Ah! Keşke ben de böyle, insan yaratabilsem!
Dünya sahibi olsam, dünya yaratabilsem!”
Tanrı baktı ki, Erlik pek bir işe yaramaz,
Erlik’in varlığıyla bu dünya da yaşamaz.
Yarattı Mandı-Şire(2), adlı bir kahramanı,
Dedi, Erlik yerine korusun bu insanı.
Mandı-Şire’den başka, kemikleri kamıştan,
Yedi kişi yarattı, etleri de topraktan,
Nefesiyle üfledi, tuttu kulaklarına,
Yedi insanın hemen can geldi ruhlarına
Tuttu burunlarına, bir dahacık üfledi,
Akıl verdi insana, ruha akıl ekledi.
Kutsal er Mandı-Şire, İnsanı koruyacak,
Onu yaşatacaktı, düşmanları koğarak.
Ama İnsanoğluna biri lazımdı ancak,
Onun idaresini, bir düzene koyacak,
Bunun için de Tanrı, May-Tere’ye verdi can,
Dedi İnsanoğlu’nun başına oluver Han!

[stextbox id=”black”]Destan Hakkında Açıklamalar:

Altay Türklerinin Yaratıcı Tanrı’sı Ülgen, diğer lehçelerde görünmemesine rağmen Türklerdeki diğer tanrı tiplerini de (örneğin Gök-Tengri) temsil eder. Ancak yazının hemen başında belirtilmelidir ki burada anlatılan mitler, hepimizin bildiği klâsik “Türkler önceleri Gök Tanrı’ya inanırlardı” anlayışından epeyce ayrılıyor. Daha ilk dizelerde görünen Ak-Ana, Erlik gibi kavramlar Altaylar’a ait bu destanın eski Türklerin tek tanrılı(monoteist) dinlerinden farklıdır.

Öyle ki, Ülgen denizden çıkan Ak-Ana’nın tavsiyeleri üzerine yeryüzünü yaratabilmiştir. Yine de uçsuz bucaksız denizden dünyaları oluşturan, soyları yaratan ve yine güçlü bir varlık olan Erlik’in üzerindeki iradesi Ülgen’in mükemmel bir varlık olmasını güçlendiren kanıtlardır. Ama Ülgen’e bunca buyruğu veren bir Ulu Tanrı’nın olması muhtemeldir. Maalesef bu konuda yeterince bulgu yok.

O zaman Ülgen ve Erlik’in birbirlerine zıt iki kuvvet olarak algılamamız pek de yanlış olmaz. Her ne kadar Ülgen Erlik’i yaratmış olsa da… Ülgen’in yaptıklarını sürekli kıskanmakta ve yaratmaktan daha çok bozmaya yönelmektedir. Bu durum, İran mitolojosinde yer alan İyilik Tanrısı Hürmüz –ki o gökte oturur- ve yerde karanlıklara hükmeden Ehrimen arasındaki çekişmeye benzer olması ilginçtir. Batı Türklerinin İran kültürüyle etkileşim içerisinde olduğu bilinse de oradaki motifler Altaylar’da aynen görünmez.

Dünyanın “Balık” üzerinde durması konusuna girmeden önce eski Bektaşi şairlerinden Azmi Baba’nın şu dörtlüğü dikkate değerdir:

Kazanlarda katranların kaynarmış,
Yeraltında balıkların oynarmış,

Ol bu dünya kadar ejderhan varmış,
Şerbet mi satarsın, yılancı mısın?
(Türk Mitolojisi kitabından)

mitoloji resim ll

Dünyamızın üzerinde durduğu büyük balık motifi Altay yaratılış destanındaki önemli bölümlerden birisidir. Bu motiflerin benzerlerine Yakut Türklerinde ve Sibirya yaşayan Türklerin destanlarında da rastlansa da Budizm etkisindeki topluluklarda dünyanın kaplumbağa üzerinde durmasıyla Altaylardaki bu anlayış kendisini diğerlerinden açıkça ayırır.

Dünyayı taşıyan balıklardan ortadakinin başının kuzeye bakmasını ise Prof. Dr. Bahaeddin Ögel şöyle açıklar: “Altay Yaratılış Destanı’nda, zincirlerle bağlı tutulan ve başı kuzeye doğru çevrilen balığın durumu ise, astronomik bakımdan ayrı bir önem taşır. Başı hafifçe düşünce de büyük tufanlar koparmış. Bilindiği üzere tam kuzeyde Kutup yıldızı vardır. Yine destanda sözü edilen, balığın zincirlerinin bağlandığı Orta direğin de, yine Kutup yıldızı ile ilgisi bulunan Demir Kazık olması çok muhtemeldi. Yedi-Kardeş burcu da, demir Kazık’a zincirlerle bağlanmış yedi kurt veya yedi vahşi köpek şeklinde tasavvur edilmişti. Dünyanın üzerinde durduğu bu balığın da, “Balık burcu” ile bir ilgisinin bulunup bulunmadığını bilmiyoruz”.

Altay mitolojisinin diğer motiflerinden biri de kutsal sayı olan 9’dur. 9 sayısının başka kavimlerce de kullanıldığını biliyoruz. Dokuz rakamından türeyen 99 âlem veya 99 Tengri Moğollarda da kullanılmış ancak dış etkilerle bu rakamlar değişikliğe uğramıştır.

[stextbox id=”black”]Yazının başındaki manzumeyi özetlersek:

Göksüz ve yersiz uçsuz bucaksız denizlerde Tanrı Ülgen (Kurbustan) uçar ve kara parçası aramaktayken içine doğan ilhamla sudan çıkan taşın üzerine oturur. Ak-Ana’nın buyruğuyla bütün dünyayı yaratır. Bunların altına da yarattığı üç balığı yerleştirir. Mangdaşire’nin idare ettiği bu balıklar eğer kıpırdarsa dünyada seller ve depremler meydana gelir. Tüm bu yaratılışı altı günde tamamlar Ülgen.

Dünyalara gelince, bizim dünyamız dışında 99 dünya daha vardır. Ülgen’in yardımcısı olan kutsal ruh Mangızın Matmas Burkan bu dünyaların en büyüğü Han Kurbustan Tengere’yi yönetir. Tıpkı bizimki gibi bir yer ve cehennem bulunan bu dünyada yer Altın Telegey; cehennem de Mangız Toçiri Tamu olarak adlandırılır. Diğer bir büyük dünya is Ezre Kurbustan Tengere’dir. Bu âlemin idaresi Belgein Keratlu Türün Musıkay Burkan’dadır. Yerinin adı Altın Şarka; cehennemi Tüpken Kara Tamu’dur. Kişioğullarının bulunduğu dünya, yani bizim dünyamız 99 âlemde en küçükleridir. Bu Kara Tengere dünyasıdır; Maytere idare eder. Cehennemi Tepten Kara Teş’tir ve cehennemi Kerey Han idare eder.

Ülgen denize bakarken yüzen bir toprak parçası üzerinde insana benzeyen kil tabakası görür ve buna can vererek Erlik yaratılır. Daha sonra Ülgen, Erlik’i kendisinin küçük kardeşi ilan eder ama o kibiri yüzünden söylenmeye, isyan etmeye başlar ve Ülgen’e düşman olur. Bunun üzerine Ülgen’in yardımcısı Mangdaşire yaratılır. Bunlardan sonra da yine bizim dünyamızda yedi kişi yaratılır. Bunların kemikleri kamıştan, etleri topraktandır. Bu yedi kişiye can verilir ve başlarına da insanları idare etmek üzere yaratılan Maytere getirilir.

Notlar:

1- Ak-Ana: “Beyaz Yaratıcı” Yakutların en büyük tanrısı. Yeri bir ana olarak kabul etmeleriyle “Yer-Anası” anlamına gelir. (Pekarskiy, s79)

2- Mandı-Şire:Budist tanrılarından Bodhissatva Manjuçri.
Han-Kurbustan-Tenggere:İran mitolojisi kaynaklı bir kelime. Hormuzta, Hürmüz, yani tanrıların en büyüğü.
Mangızın-Matmas-Burkan, Mangız-Toçiri ve Matman-Kara:Yine iran mitolojisi kaynaklı terimler.
Matman Karakçı: “Haydut Matman” anlamında.
(Potanin, Oçerki, IV.s219-220, E.Chavannes-P.Pelliot, Un traité Manicheén, J.Asiatique, 1912-13)

3- Bay-Ülgen: “Bay”, beylik gösteren bir unvan. Yaygın olarak Ülgen kullanılır.


Kaynaklar

-A. J Carnoy, Enc. Of Relig.
-Radloff, Wb,:Aus Sibirien, Lpz
-Harva, Uno: Helsinki, 1938
-Pekarskiy, Yakut sözlüğü, terc., I
-Verbitskiy, Altayskie Inorodtzu
-Türk Mitolojisi, Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL I.cilt
-Tarihte ve Bugün Şamanizm, Abdülkadir İNAN


Mustafa “Thalion Hurin” AVCI

(Bu yazı lostlibrary.org sitesinden, yayıncısının izni alınarak yayınlanmıştır)