Taht Oyunlarının Bir Parçası Olun!

mors
Mors

got rpg

Game of Thrones’un RPG’sini yeni bitirmiş biri olarak söyleyebilirim ki sizi soluksuz bırakacak bir oyun olmuş. RPG olarak oldukça başarılı. İnteraktif oyun severler için bir şölene dönüşen oyun, uzun yazılar okuyup karar vermeye vakti olmayanlar için bir eziyet olabilir. Ben ilk grupta olduğum için hiç sıkılmadığımı söyleyebilirim.

Kitabı okuduysanız oyunu da aynı heyecanla “okuyacağınız” ve oynayacağınız garantisini verebilirim. Oyunu anlatmaya başlamadan önce küçük, nispeten kötü bir haber vereyim; kitaptaki karakterleri oyunda kontrol etmiyorsunuz hatta pek çoğunu görmüyorsunuz bile ama hikâye içerisinde önemli kişilerin isimlerini çok duyuyorsunuz. Şaşırtıcı bir şekilde oyunun içinde George Martin de var. Yeni kitabın ne zaman çıkacağı ile ilgili esprili bir açıklama bile eklenmiş. Üstat Martin olarak geçiyor oyunda ve oyundaki Üstat Martin, Yedi Krallıkla ilgili bir tarihçe yazıyor. Tarihçeyi ne zaman bitireceğini soranlara ise hep aynı cevabı veriyor: “Seneye”.

martin
Tarihçeyi ne zaman bitireceğini soranlara ise hep aynı cevabı veriyor: “Seneye”.

Oyun başlamadan önce zorluk seviyenizi seçiyorsunuz ama bu bile itinayla hazırlanmış. “Easy – Medium – Hard” yerine “Squire – Knight – Lord” var. Nasıl oynayacağınız size kalmış. Oyun sırasında da istediğiniz zaman zorluk derecesini değiştirebiliyorsunuz.

Oyun içinde sadece iki karakteri kontrol edebiliyorsunuz ama ara ara bizim yanımızda dövüşen askerleri de kombat sırasında oynatabiliyoruz. Kontrolleri çok rahat, kamera açılarını da kendimiz ayarlayabiliyoruz. Kapılarda ara sıra buglanıyor fakat oldukça gerçekçi; insanların, masaların içinden geçmece yok yani.

Hoşlanmadığım tek yanı bir yerden başka bir yere giderken şehirler ve kasabalar arası harita kullanıp tabir-i caizse “ışınlanıyoruz”. Bu beni rahatsız etti çünkü atlarla gidip ara yerleri de görmek isterdim. Bu “ışınlanma” sayesinde Kral Topraklarında ana göreviniz varken ve çok acilken iki dakikalığına Sur’a uğrayıp yan görevlerinizi yapabiliyorsunuz, bu da inandırıcılığı biraz düşürüyor benim adıma.

Karakter yaratırken kişiliklerinden güçlerine, ne tarz silah kullandıklarına kadar siz belirliyorsunuz. Seviye atladıkça yeni özellikler açıp, dövüş skillerini de geliştirebiliyorsunuz tabii ki. Oyunun yükleme ekranında ise kitaptan ana karakterlerden bazılarının sözleri gösteriliyor. Oyunu Steam üzerinde oynadığım için ayrı bir keyif de aldım diyebilirim. Achievement kasarak oyun oynayanlar varsa ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Oyunu 27 saate yakın bir sürede tamamladım ama tabii yan görevlere koştum, sağa sola gittim, araştırdım, dolaştım vs. Oldukça zaman kaybettim ama nereden baksanız 24 saatlik bir game play’i var oyunun ve tadı damağınızda kalıyor. Oyun boyunca sağda solda parşömenler de buluyorsunuz. Size ailelerle veya başka konularla ilgili detaylı bilgiler veriyorlar. Sabırla onları da okursanız oyunun süresi oldukça uzuyor aslında. Oyunun heyecanından açıp okumaya fırsat bulur musunuz bilemem tabii.

[stextbox id=”black”]Kral Eli’nden Mektup Var!

Yazının buradan sonrası diziyi hiç izlememiş veya kitabı hiç okumamış kişiler için spoiler içerebilir, uyarayım. Oyunun sadece ana konusunu ele alıp yan konulara çok girmeyeceğimi de belirteyim.

Oyun benim en sevdiğim yerlerden biri olan Sur’da Lord Kumandan Jeor Mormont’un yanında, Robert Baratheon isyanından 15 sene sonra krallık Robert’ın elindeyken ve kral eli henüz Jon Arryn iken başlıyor. Bir karga olarak başladığınız oyunda ilk karakteriniz Mors Westford. Mors oyun boyunca beni en çok etkileyen karakter oldu, belki karga oluşundan, belki oynadığımız ilk karakter oluşundan, belki de ona oluşturduğum kişilikten ötürü… Emin değilim henüz. Sevgili Mors’un başlarda çok bilmediğimiz ama ağır bir geçmişi var, lakabı ise The Butcher. Hayal gücünüze bırakıyorum neden bu lakabı aldığını. Oldukça tanınan, sevilen, aynı zamanda yeminlerine sonuna kadar sadık bir karga kendisi ve unutmadan Mors bir deri değiştiren. Oyun içinde yanında onunla gezen köpeğinin içine girip sağı solu kurcalayabiliyorsunuz yani. İnsanları dinleyip, izlerini sürebilir, sağda solda gizlenmiş birkaç gümüş geyik veya bakır yıldız bulabilir, hatta ve hatta düşmanınız arkasını size dönmüşken ona saldırıp boğazını parçalayabilirsiniz.

Karakteri oluştururken pozitif ve negatif özelliklerini siz belirliyorsunuz. Avantajlarınız olduğu gibi bazı dezavantajlarınız da olmalı. Mesela lider özelliklerine sahipken aynı zamanda ateşten de çok korkuyor olabilirsiniz. Fobileriniz ve sizi öne çıkartan özelliklerinizin ne olacağı tamamen oyuncuya bırakılmış. Oyun ilerledikçe de kişiliğiniz yeni özellikler kazanıyor. Çok sadık biri olabiliyorsunuz veya insanları konuşarak etkileyen birine dönüşebiliyorsunuz.

Sevgili Mors’umuz aynı zamanda Jon Arryn’ın eski arkadaşı ve oyunun başında sevgili Arryn ona bir mektup yazıp Sur’un yakınlarında bir köyde olan bir kadını bulup korumasını emrediyor. Bilin bakalım neden?

Oyunun diğer karakteri ise Kızıl Rahip Alester Sarwyck. Kızıl Rahip oluşu beni inanılmaz heyecanlandırdı çünkü oyun boyunca Işık Tanrısı R’hllor’un bize sağladığı yetenekleri her yeni seviyeyle beraber açıp kullanabiliyoruz. Alester ve Mors tabii ki birbirlerini tanıyorlar ve yolları hikâyemizde de kesişiyor falan, bu yazının biraz daha ilerisinde anlatacağım bir şey. Alester aslında Riverspring lordunun en büyük oğlu fakat oyunun başında bilmediğimiz bir sebepten ötürü Robert isyanından hemen sonra (15 sene önce) Bravos’a sürgün ediyor kendisini ve Kızıl Rahiplere katılıyor. Alester babasının ölüm haberini alınca Riverspring’e dönüp babasına veda etmeye geldiğinde ise ortalığı tamamen karışmış halde buluyor. Küçük kardeşi Gawen’ın babasını zehirlemek suçuyla yargılandığını ve şu an kaçak olduğunu, kız kardeşinin ise Riverspring’i elinde tutmak için piç, zalim kardeşi Valarr Hill ile evlenmek zorunda olduğunu öğreniyor. Alester böyle bir şeye asla izin vermeyeceği için durumu düzeltmek adına kral topraklarını tatlı kraliçemiz Cersei’yi görmeye gidiyor.

[stextbox id=”black”]Cersei İş Başında

Yazının bundan sonrası ciddi spoilerlar içerecek önceden uyarayım. Sadece oyun için değil dizi ve kitap için de.

Alester
Kızıl Rahip Alester Sarwyck

Ayrıca yine bu kısmından itibaren Alester’a ağırlık vereceğim sanırım. Mors favori karakterim olduğu için çok objektif olabileceğimi sanmıyorum ona karşı.

Alester kral topraklarına gidiyor ve evet Cersei’yi görüyoruz. Hatta kaleyi biraz gezince Robert’ın tablosunu ve tam karşı duvarında da Cersei ve üç sarışın çocuğunun yer aldığı tabloyu da görebiliyoruz, daha ilerleyen kısımlarda karşımıza küçük örümcek Varys çıkıyor ama üzülerek söylüyorum ki görüp görebileceğimiz karakterler bunlar (Sur’daki Lord Kumandan ve Qhorin Yarımel hariç Burada bir dip not geçmek istiyorum Yarımel’e pek özen verilmemiş, sizi hayal kırıklığına uğratabilir). Eddard Stark’ı ölümüne görmek istesem de oyun boyunca sadece ismini duyabiliyoruz. Başının uçurulduğu haberi oyunun sonlarına doğru bize geliyor tabii, bu noktada keşke o anı da görebilseydik diyorum, çok etkili olabilirdi.

Alester topraklarını geri kazanmak için Cersei’nin gözüne girmeye çalışırken Valarr’ın Cersei’nin adamı olduğunu öğreniyor. Burada hikâyeye çok iyi girmişler çünkü Cersei’nin gözüne girmeye çalışırken onun pisliklerini de yapıyoruz. Kitaba veya diziye hâkim olan arkadaşlar bilir ki Cersei Robert’ın piçlerini temizlettiriyordu adamlarına gizlice. Oyunumuzda bunu Valarr ve adamları sorgusuz sualsiz yapıyor. Burada üzülerek söylüyorum ki oyunun başlarında Alester’ı yönetirken Team Cersei’yiz. Alester oyunun ilerleyen kısımlarında ise sürekli kandırılıyor, kimseye güvenemiyorsunuz yani kitaptaki gibi ama bir şekilde birileri ile müttefik olmak durumundasınız. Alester kendi halkı için çarpışırken Mors da başta sevgili dostuna verdiği söz ve sonrasında koruma-sahiplenme içgüdüsüyle savaşıyor.

[stextbox id=”black”]Targaryenler Nerede?

Oyunun içine biraz daha girip kimi koruduğumuzu anlatmak istiyorum Mors iken. Jon Arryn çocukların Robert’tan olmadığını bildiğinden çok özel bir hamile kadını korumamızı istiyor. Sıkı durun, koruduğumuz kişi Robert’tan hamile kalmış, doğurmak üzere olan gümüş saçlı bir Targaryen piçi. Yani “Hiç Targaryenler, ejderhalar yok mu yani?” diye söylenecek oyuncu kitlesi üzülmesin diye ucundan kıyısından bir Targaryen yerleştirmişler oyuna. Başta “Yok artık!” desem de sonradan kızın varlığına alıştım ne yalan söyleyeyim. Tabii burada sakın Robert ile kız arasında duygusal bir şey olduğunu düşünmeyin, Robert’ın kadınlara düşkünlüğü malum zaten. Kızın gümüş saçlarına rağmen bir Targaryen olduğunu anlamadığına eminim yani, alkolden saçlarını görebilmesi bile mucize olurdu hatta! Jon Arryn de boşuna Kral Eli değil, bir Baratheon-Targaryen birleşimi çocuktan daha iyi varis mi olur? Joeffrey avucunu yalardı hatta belki başını bile görürdük kazıklarda.

Gelelim kesişime, Cersei’nin kulakları da her şeyi duyduğu için bu kızın ölmesi gerektiği konusunda gayet net. Valarr ve Alester arasında bir çekişme yaratmak için küçük bir yarışma başlatıyor. Kızın ölüsünü getiren Riverspring’i kapar! Zavallı Alester kardeşini temize çıkartmaya çalışırken bu yarışı da kabul ediyor tabii ama işler göründüğü gibi değil. Her ne kadar oyun boyunca Işık Tanrısı bize yol gösterse, gizli geçitleri bulmamızı sağlasa, gizli-saklıyı görmemize yardım etse de azıcık ağır çalışıyor beynimiz. Babasının arkadaşı olan Lord Harlton ise gayet zeki ve hazırlıklı, bize yardım teklif ediyor ve hatta bizden yardım istiyor. Dizideki Eddard Stark gibi biz de koklaya koklaya Cersei’nin altın saçlı üç çocuğunun Robert’tan olmadığını çözüyoruz. Yani hamile Targaryen piçi bizim için daha da önemli bir hale geliyor. Ne yazık ki bu gizemi çözerken kardeşi olan Gawen’ın ise öldüğünü öğreniyoruz. Suçsuzluğunu ispatlayacak belgeleri bulmuşken hem de!

[stextbox id=”black”]Rhaegar’ın Katili Kim?

Mors
Mors Westford

Alester yıkım üstüne yıkım yaşarken Mors geri kalır mı? Mors kızı korumak için ailesini sakladığı yere getiriyor, burada Mors’un hikâyesini öğreniyoruz. Rhaegar Targaryen’i, karısını ve küçük bebeğini öldürmek için Tywin Lannister Mors’u seçmiş aslında Dağ’dan önce. Mors onurlu bir adam olduğu için Lord’unun emirlerine itaat etmeyerek masumları öldürmeyi reddettiği için ölüm cezasına çarptırılmış ama ölümden kaçmanın da bir yolu elbet var: Sur. Mors siyahları giymeye ikna edilmiş ama ailesini arkada savunmasızca bırakmak ona göre değil tabii. En güvendiği arkadaşına emanet ederek bir yere saklamış ailesini, oraya gittiğimizde görüyoruz ki 15 yıldır güvende sandığı ailesi çoktan ölmüş. Bana göre burası Mors’un kırılma noktası oldu. Kendi suçunun cezasını ailesi çekti, üstelik o Sur’da sürünürken. Mors hem suçluluk hem de intikam duygusuyla yanıp tutuşurken kızı korumaya adıyor kendini. Benim de gözüme burada girdi sanırım.

Alester ve Mors’un yolları bu kız sayesinde kesiştiğinde ise aslında eski arkadaşlar olduğunu öğreniyoruz bu ikisinin. İsyan sırasında Robert için omuz omuza dövüşmüş, Tywin Lannister önderliğindeki iki asker. Oyunun bu noktasında Alester ve Mors bölümleri başlıyor, iki karakteri de oynayabiliyoruz yani aynı anda. İkisi de canları pahasına kızı koruyor ve hatta Mors ölüyor. Favori karakteri oyunda ölen insan tepkisi olarak oyunu bırakıp çıktığımı söyleyebilirim o an. Koskoca Butcher ölür mü yahu?! Ama sonra göz ardı ettiğim şey oluyor, Işık Tanrısı R’hllor Mors’un vaktinin dolmadığına karar veriyor. Alester Mors’un cesedini öptüğünde Mors uyanıyor. Burası çok uyuyan güzel tarzında farkındayım, ben de istemezdim Mors’un o şekilde öpülmesini ama hayatta olduğu için insan mutlu oluyor tabii. Kızı korumak için ölümden dönen Mors ne yazık ki başarısız oluyor. Kız doğum yaptıktan hemen sonra kendisini oğlu için feda ediyor. Oyun bu noktada ikileme giriyor. Ya Alester olacaksınız kafanızda ve topraklarınız için çocuğu kraliçeye vereceksiniz (gerçi onurlu da davranabilirsiniz ben Alester olmadığım için alternatif son hakkında yorum yapamayacağım) ya da Mors olup çocuğu koruyacaksınız. Mors favori karakterim demiş miydim?

[stextbox id=”black”]İntikam ve Gerçekler

Bu noktadan sonra oyunun Mors için sonunu anlatıyorum.

Valarr’dan intikamımızı silah arkadaşımız Alester ile aldıktan sonra Valarr’ın son nefesiyle öğreniyoruz ki ailemizin katledilmesine Alester yardım etmiş. Alester başka seçim şansı olmadığını, emirlerin kesin olduğunu söylese de ne beni ne de Mors’u tatmin edebildi. Sur’a gidip kefaretini bu şekilde ödemesi gerektiğine Alester tarafından ikna edilmişken ailesinin yine aynı kişi tarafından katledilmesi insanın kabullenebileceği bir şey değil. İntikam elzemdi ve geldi de. Alesterla küçük dövüşümüzden sağ çıkıyoruz ve burada çocuğun geleceğiyle ilgili kritik bir karar verip Sur’a geri dönüyoruz (Sanırım ben burada çok yanlış bir karar verdim ama oyunun devamı olmadığı için bilemiyor insan tabii). Sayısız adamla dövüşmüş, bir gözümüz oyulmuş halde Sur’a havalı havalı döndüğümüzde kaçmaya çalışan bir karganın idamına denk geliyoruz ve sevgili Mors bize bilgece sözlerini söylüyor: “Kimseyi umutlandırmaya gerek yok, hepimiz zaten ölüyüz.”

Lannister
Lannister

Oyun sırasında yan görevleri yaparken Ötekiler’in de geldiğini öğreniyoruz. Kış geliyor yani fakat hiç birine tanıklık edemiyoruz ne yazık ki.

Pek çok detayı atlaya atlaya anlattım ama oyun genel hatlarıyla böyle bir konuya sahip. Oynarken sinirleneceğiniz, sarsılacağınız bir yapıda. Karakterinizi tamamen yaşatıyor size, bir anda çevrenizden uzaklaşıp oyunun bir parçası oluyorsunuz. Bilmeniz gereken tek şey ise; taht oyunlarını oynarken iki şansınız olduğu: Ya kazanırsınız ya da ölürsünüz.