Tepedeki Ev | İnceleme

tepedeki ev top

tepedeki ev top

“Akıl sağlığı yerinde olmayan Tepedeki Ev, tepelerin karşısında tek başına yükseliyor ve karanlığı içinde tutuyordu. Seksen senedir böyleydi bu, bir seksen sene daha durabilirdi. Duvarları dimdik yükseliyordu, tuğlaları düzgünce yan yana dizilmişti, döşemeleri sağlamdı ve kapıları sağduyulu bir şekilde kapatılmıştı. Sessizlik, Tepedeki Ev’in tahtalarıyla taşlarının üstünde muntazaman uzanıyordu ve orada gezinen her ne ise tek başınaydı.”

Hayalet öykülerine bayılırız. Peki ama neden? Gecenin kör karanlığında otostop çeken hayaletler, odalarında gölgelerin dans ettiği tekinsiz evler, ruhunuzu huzursuzlukla yıkayan rutubetli mahzenler, havada uçuşan eşyalar, kendiliğinden açılan kapılar, ruhlarla iletişime geçilen seanslar…

Tüm bunlar neden bu denli çeker ilgimizi?

tepedeki ev
Künye bilgileri için tıklayınız.

Cevap oldukça basittir. İnsanoğlu ölümlü olduğunun bilincindedir. Ve ölüm, ardı sırlarla kaplı bir bilmecedir. İşte hayaletler bu noktada girer devreye. Onlar bu karanlık sırra ışık tutan fenerlerdir. Habis varlıklarıyla gecelerimize korku salıyor olabilirler, ama bizlere ölümsüzlüğü vadedip yüreklerimize su serpmeyi de ihmal etmezler.

Hal böyle olunca birçok yazar, doğaüstü konular hakkında kalem oynatmıştır. 1916 yılında dünyaya gelen ve ardında yaşantısıyla ilgili sırlarla birlikte pek çok öykü ve altı roman bırakan Shirley Jackson da bu yazarlardan biridir. Jackson’ın psikolojik gerilim romanı Tepedeki Ev türünün sıkı örnekleri arasındadır. Amerikalı kalem, eserinde korkuyu dört insanın sıradan hayatlarına ustaca yedirmiştir. Farklı karakterlere sahip bu dört kişi belki birbirlerine değil ama konuğu oldukları eve sonuna kadar açacaktır zihinlerini.

Burada bütün unsurlar delice birbirine karışmış gibiydi; kötü duran bir açı, çatıyla gökyüzünün tesadüfi kavuşma biçimi her nasılsa Tepedeki Ev’i umutsuzluk verici bir yere dönüştürüyordu. Tepedeki Ev’in uyanıkmış gibi görünmesi onu daha da korkutucu kılıyordu. Boş pencerelerinde sanki bir sakınma vardı, pervazın kenarındaysa hafif bir neşe. Beklenmedik bir anda veya tuhaf bir açıdan bakılınca hemen her ev onu seyredene esprili bir bakış yöneltebilir; muzip, küçük bir baca veya gamzeyi andıran bir çatı penceresi bile bakanda bir arkadaşlık hissi uyandırabilir; oysa küstah, nefret dolu ve asla gafil avlanmayacak gibi duran bir ev ancak şeytani görünür. Her nasılsa kendi kendini biçimlendirmiş, inşaatçılarının elleri altında birleşip kendi güçlü şekline bürünmüş, kendi çizgilerini ve açılarını oluşturmuş gibi duran bu ev, koca kafasını insanoğluna taviz vermeden göğe kaldırıyordu. Şefkatsiz bir evdi ve içinde oturulsun diye yapılmamıştı kesinlikle; insanlara, sevgiye ya da umuda uygun bir yer değildi. Bir şeytan çıkarma ayini bile düzenlense çehresi değişmeyecekti sanki. Tepedeki ev yıkılana dek olduğu gibi kalacaktı.

İşte Tepedeki Ev böyle bir yerdir. Çarpık, kasvetli ve şeytani. Rahatsızlık verici mimarisine hüzünlü yaşamlarla dolu acıklı bir geçmiş de eklenince adının kötüye çıkması kaçınılmazdır. Burası başını sokacak huzurlu bir ev arayan sıradan kiracılara göre değildir anlayacağınız. Burası olsa olsa kötücül ruhlara ve onları bulma uğraşında olanlara göre bir yerdir. Hayatı boyunca perili bir mekân bulmaya çabalayan Dr. Montague da bu kişilerin başında gelmektedir.

Felsefe doktoru olan Montague psişik olaylara ilgi duymakta ve doğaüstü tezahürlerle ilgili bir eser kaleme alma niyetindedir. Bir mum nasıl güveyi aleviyle çekiyorsa kendine, Tepedeki Ev de kederli geçmişi ve tuhaf mimarisiyle çeker doktoru kendine doğru. Montague kasvetli mekânı büyük bir hevesle kiralar. Amacı bir deney grubu oluşturmak ve grubun evde yaşayacakları tuhaflıkları kayıt altına almaktır.

Montague aradığı kişilerin ucundan kıyısından açıklanamayan olaylara karışmış olmasına dikkat eder. Psişik derneklerinin kayıtlarını, sıradışı olaylara yer veren gazetelerin eski nüshalarını, parapsikologların raporlarını inceler ve listesine eklediği kişileri bir mektupla Tepedeki Ev’e davet eder. Daveti kabul edecekler belli bir süre, hakkında nahoş söylentiler çıkmış bir evde ikamet edeceklerdir. Davetin tuhaflığından olsa gerek mektuplarına fazla sayıda olumlu yanıt gelmez. Doktorumuz sonunda iki zıt karakterli kadın ve ev sahibesinin yeğeni ile birlikte eve yerleşir ve olacakları beklemeye koyulur.

Tepedeki Ev 80’lerden kalma korku filmlerinde karşımıza çıkan perili evlere çarpık mimarisi açısından benziyor olabilir. Ama yalnızca o a kadar. Burada işkenceci, acı çektirmekten, çığlık attırmaktan, oluk oluk kan akıtmaktan hoşlanan dehşetli hortlaklar yoktur. Tepedeki Ev bedenlere değil zihinlere saldırır. Konuklarının düşüncelerini zehirler, bir leke gibi ruhlarına işler, huzursuzluk aşılar.

Tepedeki Ev’in dilimize kazandırılmış sıkı hayalet hikâyelerinden (diğerleri bir başka yazının konusu olsun) biri olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla. Yazarın anlatımı, meslektaşlarını bile kıskandıracak kalitede ki, bu, yazıdaki alıntılardan bile belli olmakta sanırım. İki de sinema uyarlaması bulunan Tepedeki Ev, hayalet öykülerine gönül verenler için bir inci gibi parlıyor. Ve kitapçıların raflarında, odalarını ziyaret edip havasını solumanız için sizleri bekliyor.

[stextbox id=”alert” caption=”Künye” collapsing=”true” collapsed=”true” shadow=”true”]

Orijinal adı: The Haunting of Hill House (1959)

Yayınevi: Siren Yayınları

Sayfa sayısı: 228

Çeviren: Dost Körpe

Künyenin devamı için tıklayınız…

[stextbox id=”alert” caption=”Sinema Uyarlamaları” collapsing=”true” collapsed=”true” shadow=”true”]

  • The Haunting (1963)IMDB
  • The Haunting (1999)IMDB