Varolmayanlar | İnceleme

varolmayanlar top

[stextbox id=”black”]Geçmiş Zaman Olur Ki…

Varolmayanlar nam romanın kritiğini, ıcığını cıcığını sizlerle paylaşmadan önce girizgâh olarak anılarımdan giriş yapmayı uygun gördüm. Şahsi tarihimde hem içeriğiyle hem de bahsiyle uzun bir süredir beklediğim bir romandı, hem de beklediğimi fazlasıyla bulduğum bir hayalperest manifestoydu.

Yazı bu noktada “tanıdığı ünlüyle mevzusunu anlatan köşe yazarı” tarzında başlayacak ama bu noktayı anlatmazsam çatlarım sevgili okur. Sene 2010, aylardan ocak. O gece Efes Rock’n Dark yarışmasının Edirne ayağı düzenleniyor. Son sınıf öğrencisiyim, hararetle finallerle boğuşmaktayım. Yarışmaya katılan bir müzik grubu tiyatro topluluğundan arkadaşlarım, uzun süredir İstanbul’dalar, hazır Edirne’ye gelmişken kapıdan onları görür öyle eve dönerim, oksijen hesabı kafam açılır niyetindeyim. Ama gönülsüzüm, zira ertesi güne dehşetengiz bir sınav var. Yine klasik üniversite gençliği bir gözüm de facebook’ta. Bir baktım gezinirken, okuduğum yazarlardan Doğu Yücel durum güncellemesi yapmış, Edirne soğuğu ile ilgili. Dedim acep Edirne’ye mi geldi, geldi de gitti mi yoksa hala şehirde mi? Çünkü ben ilk etapta lise sıralarında “Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları”nı okudum. Üniversite sıralarında ise “Hayalet Kitap” romanını. Bu ikisini de yeri geldiğinde başka başlıklarda anlatırım. Ama şunu söyleyebilirim bunlar benim aklımda Doğu Yücel’i hatırlanır kılan şeylerdi. Zira Yücel, hayalleri anlattığı kadar hayal kurmayı, hayalperestliği ve hayalperestleri de anlatıyordu. O yüzden okuduklarım beni çoktan cezbetmiş, ben daha 2004’ten itibaren mail yoluyla da olsa irtibat kurmuş “Yeni roman ne zaman üstat?” diye sormuş idim

Hâl böyle olunca, facebook’ta Edirne durumunu görünce anında mesaj attım Edirne’ye mi geldiniz diye. Rock’n Dark jürisindeymiş, yarışmanın yapıldığı mekânda. Zaten arkadaşları göreceğim birde okuduğum, düşündüğüm yazar gelmiş beni evde değil sınav savaş çıksa tutamazlar. Giydim montumu, cebime “Hayalet Kitap” ile “Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları”nı attım, gecenin 12’sine doğru son parayla atladım minibüse gittim mezkur yere. Bir şekilde içeri sızdım, gezindim arandım mezkûr yazarı sonunda buldum. Malum heyecan var. Ayaküstü konuştuktan, fantastik mecraları andıktan sonra kitaplarını getirdiğimi, imzalatıp imzalatamayacağımı sordum utana çekine. Yorgunluğuna rağmen belki insanların fantastikle, hayallerle, düşlerini kaleme almış birisini sadece jüri olarak gördüğü o gece, elinde düşleriyle imza isteyen bir hayalperesti görünce can geldi, hakikaten bir olumsuzluk hissetmedim. Aldı kalemi, mührünü geceye ve kitaplarına kazıdı

O gece Lovecraft’ın da, Sadık Yemni’nin de kulakları çınladı, imza töreni sırasında çevreden gelip geçenler bize bakıyorlardı “Rock bar, müzik, bira, kitap, imza ne alaka?” diye. “Varolmayanlar”da biz hayalperestlerin, hayalcilerin damsız bara giremediği söylenmektedir ama şu da bilinmektedir ki hayalperestler için gökdelen de, bar da, ev de birdir. Mekân tanımayız, düz yolda giderken başka başka diyarlarda gideriz de etraf göremez. İşte iki hayalci, okur-yazar böyle bir olay şahsi tarihime geçmişti. Ayaküstü sordum “Yeni roman ne zaman?” diye. Seneye çıkacağını söyledi, o gün bugündür bekliyordum. Müjdelenmiştim. “Varolmayanlar” çıktığında, haberini aldığım bir konuğun gelişi kadar sevinmiştim, birde Tüyap’ta imza gününe denk getirdim ki değmeyin keyfime. İşte bu romanı anlatacağım sizlere.

Hayalci olduğumdan subjektif yorumlarımı mazur görünüz, bunca sene dolduğumdandır, gerçeklere ve gerçekçilere karşı.

[stextbox id=”black”]Hayalci, Hayalperest, Fantastikçi… Nedir Ne Değildir?

Varolmayanlar’ı ve Doğu Yücel’i anlatmadan önce bu romanın hikâyesini, hikâyelerini anlattığı fantastikçileri, hayalcileri anlatmak lazım. Özet geçeceğim. Bu insanlar tarih boyu görülmüştür. Büyük büyük büyük büyük dedesinden dinlediği Yaratılış Hikâyesini aktaran şamanla, kendi milletinin hikâyelerini dilini, kil tabletlere kazıyan tapınak rahiplerine dek dayansa da asıl olarak gotik edebiyat türü ile birlikte 18.yy’ın sonlarında yeryüzünde görülmeye başladık. Oyun yazdık, müzik besteledik, heykel kazıdık, resim çizdik ama çokça hikâye ve öykü yazdık. Masal anlattık bazen, bazen kendi destanlarımızı. Bizim topraklarımızda hikâye çoktu, anlatıcı sayısız ama bizim edebiyat ehli genelde bu türü hor gördüğünden pek serpilmedi. Müstear adlarda ve sayısız çevirilerde yaşatıldı. 90’lara doğru, 2000’lere doğru çok adım atıldı, en çokta internetle serpildi büyüdü.

Hayalciler çeşit çeşit, korku yazan, fantastik yazan, gerilim yazan, bilimkurgu yazan ve bir nice alt türden bu mevzulara bulaşan sayısız insan var. O kadar çeşitliler ki ideolojileri bile farklı olsa da, buluştukları ortak alan alternatifi oluşturmaları, önceden denenmiş, bilinen yollara sapmamasıdır. Niye? Çünkü bunlar her ortamda hayal kurarlar. Hayal görmezler, hayal yaşarlar. Atıyorum kişi sol ağırlıklı düşünüyordur, bu adam tutar hayal kurmanın, kendi hayallerini kurabilmenin kendi geleceğini belirleyebilme ihtimaline takar kafayı. Yahut adam sağ ağırlıklı düşünüyordur, bir ak geyiğin gövdesine uzanıp dağların zirvesinde düşler görmeyi her şeyden daha fazla arzulayabilmektedir. Mühendistir ama tarih düşleri kurar. Sosyal bilimcidir ama zaman makinesi icat edip boyutları zamanları aşmayı hayal eder. Uzaydan zerre anlamaz ama uzaya gitmeyi düşler. Taksim Meydanında kaşarlı tost yiyordur ama asıl isteği, bir ortaçağ hanında Kara Murat’a musallat olan Bizanslılarla birlikte şarap içip geyik budu kemirmek istemektedir.

varolmayanlar
Künye bilgileri için tıklayın.

Velhasılı kelam bu adamlar ne olursa nerede olurlarsa olsunlar hayalperesttir. Hayal kurmaktan hicap duymazlar, çekinmezler. Karşıda oturan kıza rezil olmamak için tahta kılıçlarını kırıp fırıncının bahçesindeki odunların arasına atmış görünürler ama halen bellerinde o kılıçların hayaletleriyle gezerler. Hayali düşmanlarla ve yan mahalleli kılıç taşıyanlarla kapışmakla ömür geçirmiş bu hakiki savaşçılar, hışmını da hasmını da gözünden tanır, hayali kılıçlarıyla kapışırlar. Bu tahta kılıçların hayaletleri kalemlerde vücut bulur genelde, hayali düşmanlar yerine kâğıtlar üzerinde yahut klavye üzerinde dolaşır kanlı sivri ağızları.

İşte bu Varolmayanlar, bu hayalperestlerin romanıdır. Hatta sadece roman demek az kalır. Hayalperestlerin manifestosu gibi bir şeydir, satır aralarında öyle şeylerden bahseder ki tamam der hayalci bünye ve hayalci olmak isteyen bünye, bundan sonra böyle böyle yaparım, olduğu gibi devam ederim der.

Şimdi klasik, lisede gördüğümüz şekliyle bir roman incelemesi yazacağım mazur görün ama, bunu yapmamın nedeni okuyucu adaylarının dikkatini çekmek ve onlara eseri tanıtmak olacaktır. Tarz lisevari ama sanmayın ki “Adam kadını öldürüyor. Sonra pişman oluyor. Her X okullunun okuması gereken güzel bir eser, ben sevdim,” türünden şeyler yazacağım. Hem konuya hem yazarın yazdıklarına değine değine, başlıklar halinde gideceğim ki detaylı olsun, okuyanın gözünü yorduğuna değsin, hayal gücünün kalelerinden Kayıp Rıhtım’ın 4.Kuruluş Sene-i Devriyesine yakışsın.

[stextbox id=”black”]Varolmayanlar’ın Mevzusu ve Anlattıkları…

Doğu Yücel’in Doğan Kitap’tan çıkan “Varolmayanlar” isimli romanını tek cümlede özetleseydim “Hayalciler her zaman bir alternatif oluşturabilir” olurdu. İddialı görünmeyebilir ilk başta, ama romanın konusu ve anlattıkları aşağı yukarı bir alternatif oluşturma hikâyesidir. Bir gazetenin alternatif bir zaman diliminde, bölümler halinde yayınladığı bir günlüktür okuduğumuz. İnsanların hayal ettiği her şeyin gerçekleşmesi ve tehlikeli olayların cereyan etmesi söz konusudur. Herkes buna bir açıklama ararken çöplükte buldukları bir günlük olayların çıkışını anlatmaktadır. İlk başlarda makineleşmiş bir hayat süren başarılı bir işadamıyken, önce yazmakla başlayan, sonra Varolmayanlar adı altında gerçekçilerle, hayal kuramayanlarla savaşan, dünyaya hayalperestlerin düzenini getirmeye çalışan bir organizasyonla karşılaşır ve olaylar gelişir. Bu noktada gördüğümüz en büyük artık hayal gücüne, hayalcilere, gerçekçilere yapılan vurgular. Kendi açımdan romanın bazı tarihsel önermeleri gözüme takılsa da bu romanın diğer önermelerini gölgelemiyor. Romanı okuyacağınızı düşündüğümden detaya girmiyorum pek ama önemli noktalardan bahsetmem lazım.

Doğu Yücel açısından bu roman neyi anlatmaktadır? “Hayalet Kitap” ve “Düşler, Kabuslar, ve Gelecek Masalları”nı okumuş olanlar, Yücel’in fantastik olsun olmasın, hayal gücünün ürünü her fikirden, olgudan, şeyden faydalandığını değindiğini bilmektedir. Dahası hikâyelerinde ve romanında inceden hayal gücüne övgü, lüzumsuz gerçekçiliğe yergi vardır. Yücel anlatılarını bu çerçeveye oturtabiliriz. Çünkü her şeyden önce, hemen her anlatıda bu iki ayrı düşünceyi temsil eden tipler, karakterler söz konusudur. Varolmayanlar’ın bundan farkı, bu çatışmanın ana konu olmasıdır. Zaten Doğu Yücel’in de tanımlamasıyla, bir fikri, bir önermeyi taşıyan, “hayalperest anarşizmin manifestosu” olarak kabul edilebilecek bir romandır. Bunun da yine olumlu ve olumsuz tarafları var tabi. Fikir, hayal kuranlara hitap etmektedir, hayal kuramayanlara karşı ise işlenen ve beslenen duygular, fikirler nefret ile nötr arasında gidip gelmektedir. Bu olumsuz tarafı. Olumlu yönü ise hayal kuramayanların ve koyu gerçeklik meraklılarının bu romana hiç bulaşmayacak olmaları. Yani tek taraflı bir fikir önermesi var ama zaten kendisini anarşist addeden bir anlatıdan her fikre, her kafaya sempatik gelecek, oportünist fikirler aşılaması beklenemez değil mi?

Eserin ana olayı, ana fikri, teması, verdiği o tek fikir şudur: Hayalperestler ve Gerçekçiler vardır. Hayalcilerin hayal kurarak dünyayı değiştirebileceği, kendi lehlerine bir gerçeklik oluşturabileceği fikri işlenir. Tabi romanın anarşist bir fikri vardır. Kural, kurum, kurul, kişi tanımamak. Bu yüzden romanda sonradan hayalcilerin bile ikiye ayrıldığını en azından iki tip hayalci çıktığını görmekteyiz. Roman bu fikri dikte etmemektedir ama hayalciyseniz, en basitinden size “dünyayı ne yönde etkilememiz” gerektiğine dair bir tür yol göstericidir, dürtmedir.

Yazar roman sonuna geldiğimizde bize şu iki şeyi söyler:

1-Hayalciler ve gerçekçiler vardır, dünya gerçekçilerin gerçekliğinde yaşanmaktadır.

2-Hayalciler hayal kurarak, hayallerini yaşayarak, yaşatarak gerçekliği kendi lehlerine göre düzenleyebilir.

Roman fantastiktir, fantastik şeyler yaşanmaktadır hatta hayallerin gerçekliğinden dolayı bir kaos oluşmuş durumdadır. Sıradan, başarılı, seksi bir sevgiliye, düzgün bir işe, toplumca önemli sayılan bir konuma sahip kişi, yazmaya yönelir, yazmayı sever, hayallerinin dönüşümünü görür, başka hayalcilerle karşılaşır. Onları ilkin yadırgar, sonra onları ve fikirlerini benimser ve o yolda ilerlemeye başlar. Hayalcilerin yolu gerçekçilerden daha caziptir. Ama kendi hayatını, alışkanlıklarını, maddi zincirlerini bir kere kıran başkarakter başka bir kurallar ve kurum bütünlüğünün kapanına girmek istemiyor. Kendi fikirleriyle birlikte onların güdümünde de çıkarak, kendi yolunu çiziyor. Ayrıntılara girmek istemiyorum ama bölüm bölüm anlatılan, altını çizdiren kısımlar olan bir roman.

En düz haliyle “Adam hayal kuruyor, sonra gerçek oluyor” diye çevirmekte mümkün ama bu eserin söylediklerine verdiği fikre haksızlık olur. Sadece iş hayatına değil, eğitimden tarihe, “doğru mesleği seçtiren yakın arkadaş”lardan, kendini silah olarak kullanan ve gerçekçilik yüzdesi daha fazla olan “kız arkadaş”lara ve aşk illüzyonuna bir nice şeye giydirmektedir, eleştirmektedir.

Gönlüm altını çizdiğim yerleri, alıntıları sözleri buraya taşımak isterdi. Ama hem okuma zevkinizin içine etmemek, hem de sizi merakta bırakmak adına bunu yapmayacağım. Hem zaten kuralları ve kalıpları eleştiren bir romanı, kendi fikirlerime ve dünya görüşüme göre seçtiğim kelimeleri buraya yazarak siz hayalcileri dar kalıplarından, kendi bakış açımdan bakmaya zorlayamam ki?

Bunlar dışında söyleyebileceğim sade ve anlaşılır dili, akıcı bir anlatım tarzını belirlemesi. Kendime bile sıkıcı gelen iş hayatı ve rutin hayat tekrarı sahnelerinde bile kendini okutmasını bilen bir anlatı. Hani öyle 439 sayfa gözünüzü korkutmasın. Bir de takriben her kitapçıda bulabilirsiniz, röportajlar ve tanıtımlarla bir hayli konuşulan bir kitap. Bu yönüyle fantastik bir anlatının çok satan olması bir hayalci olarak beni oldukça sevindirmiş ve gururlandırmıştır. Daha detaylı incelemek isterdim ama dediğim gibi hem heyecanı hem de sürprizlerini bozmak istemem. Hayalperestler açısından okumakla hiçbir şey kaybetmeyeceğiniz, aksine kendi manifestonuzu oluşturabileceğiniz bir romanla sizi baş başa bırakıyorum sevgili okur.

Şimdiden iyi okumalar.