Yüzüklerin Efendisi ve Tolkien Üzerine | Eleştiri

Kovuktakilere Selam…

Öncelikli not: Yazıya başladığımda sonda varacağım noktayı düşünmemiştim. Farklı bir açıya büründü ve anlatmak istediklerim üzerine yoğunlaştı. Bu yüzden ani geçişleri olmuş olabilir. Sizlere çok anlamsız gelmiş olabilir. Onlar farklı yazılar gibi olsun diye bölümledim. İçeride bilgi yanlışlarım varsa lütfen belirtiniz, biraz iddialı olmuş olabilir.

lotrogo

Yüzüklerin Efendisi nedir? Tolkien ne anlatmak istemiş olabilir? Kimlere hitap eder? En basit tanımıyla Yüzüklerin Efendisi fantastik kitap mıdır?

Belki evet, Yüzüklerin Efendisi günümüz tanımıyla tam bir fantastik edebiyat eseridir. Ancak, Tolkien’in tanımıyla Yüzüklerin efendisi bir “peri masalı”dır. Tolkien, Oxford’da çok sığ bir profesör olarak görülürdü. Genel olarak Oxford edebiyat bölümünün yayınladığı makalelerde çok geride kalırdı, öyle ki 30lara kadar bilinen birkaç tane makalesi vardı ve bunlardan en önemlisi, Peri Masalları Üzerine yayınladığı makaleydi. Tolkien, fantastik eserleri peri masalı olarak eleştirmiştir. Kendisinin de bir peri masalı anlatıcısı olduğunu kabul etmiştir. Hobbit kuşkusuz bir peri masalıdır.

[stextbox id=”black”]1. Bölüm: Yüzüklerin Efendisi’nin Eleştirilebilir Yönü

Yüzüklerin Efendisi yüzyılın en büyük kitaplarından biri olarak görülmektedir. Bunun gayet adil sebepleri olduğu gibi, popüler kültürün tecavüzüyle de büyük ölçüde alakası var. Reklam yapmak için skandallara karışan ünlüleri kastediyorum. Tabi Yüzüklerin Efendisine böyle söylemek büyük bir hakarettir. Temel olarak okuyucu kitlesini eleştirmek istiyorum, hatta okurdan ziyade “tüccar”ları. Asıl tecavüzcüler onlar. Üzerinde emeğiniz olmayan bir şeyi satmak sömürüdür. Eserlerin popülize edilmesi de bunu anımsatıyor bana. Twilight gibi kitaplar popüler olmaları için yazılmış, hiçbir zaman tecavüze uğrayamayacak (neden acaba?) kitaplardır.

Ancak Yüzüklerin Efendisi gibi gidişata ters bir duruş gösteren, anlatmak istedikleri cici iyiler, kaka kötülerden ibaret olmayan kitaplar tecavüze çok müsaittir. Birileri tarafından farklı görülmüş, bundan iyi para yapılır düşüncelerinin altında kalmışlardır. Her neyse yazının temeli bu değildi.

Yüzüklerin Efendisi yüzyılın en büyük kitaplarından biri olarak görülmektedir. Bunun karşısında duran edepli, eli yüzü düzgün, akıllı uslu insanlar var. Yaptıkları tek terbiyesizlik Yüzüklerin Efendisi’ne söyledikleri sözler. İşte bunun sebebi büyük oranda yukarıdaki bahsettiğim tecavüz kültürü. Kendi türünü oluşturmuş (bunun hakkında derin tartışmalar var, ama temelde en büyük kurucu Tolkien olarak görülür.) bir eseri Harry Potter ile hep aynı cümle içerisine sığdırırlar, bazen insaflı davranıp iki üç cümle sonrasına da sarkıtabiliyorlar tabi. Duyduğuma göre Warner Bros. buna biraz daha katkıda bulunacakmış Aragorn oyunuyla. Hemen polisi arayın! Bir tecavüz vakası daha var!

Konuyu yine karıştırmadan devam edeyim. İşbu insanların bir üst evredekileri Yüzüklerin Efendisi’ni gerçeklikten uzak olarak algılayıp(simgeler konusuna sonra değinmeyi düşünüyorum) “kaçış edebiyatı” olduğu için eleştirirler. Metis Yayınevinin bu kitapların arka kapaklarındaki notu epey güzeldir:

“Kaçış fikrinden en çok kim rahatsız olur? Tabi ki gardiyanlar!”

Kendilerini alışılagelmiş düzen içerisinde bir gardiyan olarak gören bu sevgili insanlar Yüzüklerin Efendisi’ni bir kaçış olarak görmüş ve eleştirmiştir. Peki bunlar daha önce neler yapmışlardır?

– Yüzyıllarca köleliği doğal sanmışlardır.
– Yüzyıllarca doğanın onlara yaşamaları ve bakmaları için bahşettiği toprakların sahibi olduklarını sanmışlardır ve bundan vazgeçmeyi düşünmemişler, düşünenleri linç etmişlerdir. (Hala devam ediyor.)
– Buldukları her şeyi ticari kaygılarla değerlendirmişler. Böyle yapmayanlara enayi demişlerdir.
– Zamanı geldiğinde cennetin anahtarı fikrine karşı çıkanları meydanlarda yakmışlardır.
– Zamanı geldiğinde insanoğlunun gelişmesi için fikirler üreten kişileri de yakmışlardır.
– Zamanı geldiğinde esaretten kurtarılmayı reddetmişlerdir.
– Zamanı geldiğinde televizyon gibi basit(?) bir aleti şeytan icadı olarak görmüşlerdir.
– Zamanı geldiğinde fesi kötülemişler, fes kaldırılınca yeni gelen şapkayı kötülemişlerdir.”

Bu insanlar hep yaptıkları şeyleri savunmuşlardır. İyi ya da kötü olmasının hiçbir önemi yok. Kendi yapmadıkları, bahşedilmiş güzelliklereyse hiç değer vermemişlerdir. Diledikleri gibi kendilerine uygun hale getirmeye çalışmışlardır. Sınırları da aşarak. Bu gardiyanların kaçıştan korkmasından daha doğal ne olabilir?

Olayı direk olarak felsefi ve politik açıdan irdeledim. Bunun dışında önermeleri olanları katmadım. Onların her kaliteli eseri kendi içerisinde eleştirebildiklerini varsayıyorum. Gerçeklik, kendi çevresinde irdelenmeli özellikle.

Burada bahsedilen gerçeklik yaşadığımız gerçeklik olsa gerek. Ancak bu insanlar sanırım her zaman tarihi ve siyasi kitapları okuyorlar? Kurgu eser okuyan bir insanın fantastik edebiyatı gerçeklikten uzak olarak görüp eleştirmesi pek anlamlı gelmiyor bana. Bülent Somay’ın belirttiği gibi Madam Bovary de Flaubert’in algısından yaratılmış bir 19. yy. Fransa’sında geçer. Gerçekliği sorgulanabilir. Her kurmaca eserin gerçekliğini sorgulayabilirsiniz. Ancak belanızı bulmanız olasıdır.

Kendi bütünlüğünü yaratmış her eseri o bütünlük içerisinde eleştirmek gerekir. Eğer bunu yapmayacaksınız o eser neden kendi bütünlüğünü yaratmıştır ki? Siz gelip de ona hiç düşünmeden gerçek fizik kuralları içerisinde tecavüz edesiniz diye mi?

[stextbox id=”black”]2. Bölüm: Yüzüklerin Efendisi’nin Kurgusal Yönü

Şu Hollywood filmlerindeki kötüleri bilirsiniz. Kötü olduklarını hemen belli ederler. Çok güzel anlatılmış şeylere karşı çıkıverirler ve kötü olurlar. Bu bana pek olağan geliyor. Bu açıdan yaklaşıyorum ve mutluluğa erişiyorum. Okulda matematiği iyi olan bir kızla konuşuyorum ve bana hayal gücünün önemli olmadığını söylüyor. Onun bu filmdeki kötü karakterlerden olduğunu, uzaylılar saldırdığında Ertuğrul Özkökle birlikte ilk öldürülecek kişilerden olduğunu düşünüyorum. Sonra gözlerimi kapatıp 18 ay sonrasına gidiyorum ve çığlıklar içinde koştuğunu görüp doğru düşünmenin verdiği mutlulukla uzaylılara karşı savaşıma devam ediyorum

Hayal gücü dünyayı şekillendiren ana etkendir elbette. Medeniyetlerin yapı özellikleri bile o medeniyetlerin hakim hayal güçlerini gösterir. “Hayal” buradaki temel unsurdur. Yüzüklerin Efendisindeki kurgu da hayalin somutlaşması ve elle tutulur hale gelmesidir. Fark etmeden içinde yaşayabildiğiniz muhteşem bir kurgu. Tamamen farklı ama bir o kadar da bizden bir dünya kurgusu. Tolkien’in dünyasını bilmiyoruz. Ancak her neyse onun yansımasını gözlerimizin ve zihnimizin önünde görüyoruz. Gördüğümüz yetmiyor çoğu zaman dikkatli gözlerle onu rahatça anlıyoruz. Anlıyoruz. Böyle acayip bir şeyi nasıl anlamayı başarıyoruz? Çünkü biliyoruz, onu yaşıyoruz. Kurgu tam anlamıyla bizden. Karakterlerin davranışlarının sebeplerini anlıyoruz, hırslarını, öfkelerini, sevgilerini anlıyoruz. Bilmediğimiz yaratıklara ve durumlara karşı verilen tepkileri rahatça anlayabiliyoruz. Bu konuda Tolkien hiç çekinmemiş ve anlayabilmemiz için elinden geleni yapmış.

Kurgu sizi başlarda kabul etmese de siz onu yavaş yavaş anlamaya başlıyorsunuz. Döneminin klasik duruşu ele alındığında. “Yerin altında bir kovukta bir Hobbit yaşardı” şeklinde başlayan bir hikayenin normal olduğunu düşünmüyorum. Masal olarak görülse bile, masalların sizden uzağız, bizi düşünmeyin bakın bilinmeyen bir zamanda bilinmeyen bir mekandayız, alakasız şeyler söylüyoruz çağrısından çok uzaktır bu eserler. Bu da sizin hoşunuza gitmeye başlar. Keşke orada olabilsem dersiniz. Çünkü gardiyanlardan sıkılmışsınızdır ve kaçmak istersiniz.

Kurgu yavaş yavaş yön değişimlerine başlar. Hobbitköy’deki “yeşil” kurgudan çıkarsınız. Elflerin “gece mavisi” kurgusuna girersiniz. Bunların hepsi kafamda renkleri çağrıştırıyor. Belki de hep onlarla anıldığı içindir. Ancak bu kurgu çeşitlerinin kendine has karakteristikleri var sizi o halet-i ruhiye’ye rahatlıkla sokabiliyor. Elfleri okurken gece mavisi oluyorsunuz örneğin.

tolkien5

Daha sonra Moria’nın derin karanlığına giriyorsunuz, tam bir siyah ya da hiçlik hissediyorsunuz. Gandalf ve piposunun beyaz havası etrafa biraz umut saçsa da yayıldıkça karanlık onu yine yiyor (adım attığı her yerdeki ışığı yiyen Ungoliant’ı bilir misiniz?). Moria’dan çıkar Galadrielin beyazlığıyla ağarmış gece mavi’si Elflere kavuşursunuz. Bu böylece Rohan’ın hastalıklı sarı diyarlarından Gondor’un islenmiş perdeye benzeyen dünyasına kadar sürer. Her şey bittiğindeyse tekrar yeşile dönersiniz.

Yüzüklerin Efendisi’nin kurgusu insanı içine böyle alır. Her kısımda ayrı bir zevk alırsınız, Yüzüklerin Efendisi’nin rengi şudur diyemezsiniz, çünkü gerçek anlamıyla ayrıdır renkler.

Kurgu’daki sonsuz ve kusursuz bağlantılar, evreni oluşturan bütün o renklerin uyumunu da size andırır. Muhteşem renkler ve semboller bir araya gelmiş, bir alt-yaratı** oluşturmuştur.

[stextbox id=”black”]3. Bölüm: Tolkien’in Bakış Açısı

Bunu söylemek sanırım fazla ukalaca olacak. Ancak sonuçta söylediğim her şey benim görüşlerimle bezenmiştir. Bunu okurken iyi salladın diyenler de kendi görüşlerini bildirmelilerdir ve onları eleştiren diğerleri. Bir insanın kafasının içine giremeyiz. Bu yüzden görüşler görüşlere uzanır ve mükemmele ulaşılmaya çalışılır.

Tolkien’in hayat görüşü, klasik Katolik bakış açısı olarak lanse edilir. Ancak ben Tolkien’i sıkı bir Hıristiyan’dan ziyade bir Pagan’a yakın bulmuşumdur. Burada bilgi yanlışlarım olabilir ama sanırım bir Pagan inanışı olan Wicca’ya göre her şey zıtlıkların mükemmel dengesinden oluşmaktadır. Aydınlık ve karanlık gece ve gündüz, iyi ve kötü. Tolkien’in dünyası da öyledir. Her şeye sahip olabilecek bir mükemmele (yüzük) ihtiyaç yoktur. Her şey zaten birbirini oluşturmakta ve yıkmaktadır. Yüzüğü ele geçirdiğinde Sauron hepsine birden sahip olmaya çalışacak ve dengeyi bozacaktır. Bu yüzden yok edilmelidir.

Last Tolkien Photograph

Tolkien’in dünyasına daha klişe bir yorum getirmek de mümkün. Bunun doğru olduğunu düşünüyorum. Güç yüzüğü ve güç tutkusu. Bülent Somay “Tolkien en çok anarşizme yakındır.” der. Bu görüşüne katılmamak elde değil. Tolkien’in dünyasını bozan, makineleştiren, modernizasyon adı altında her şeyi yok eden. Güç tutkusudur. Ağaçlar güç yüzüğünü elde etmek için yakılır yıkılır. Ovalar bu yüzden kana bulanır, atlar bu yüzden ölür. Çocuklar bu yüzden evsiz kalır, hava bu yüzden sanayi ateşlerinin gürültüsünden yanar. Her şey gücün bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Tolkien Shire çok benzeyen kasabasında hayatını sürdürürken görmüştür makinelerin vahşetini. Tolkien değirmenciyi kızdırmayı severdi. Bataklığa girmeyi, ormanlarda gezmeyi severdi. Biz, belediyenin alt katındaki fırından ekmek almayı sevdik, asfalt yollarda top oynamayı, büyük binaları gezmeyi, teknolojik aletleri sevdik. Tolkien, belki de bunu öngörmüştü o ilk zamanlarda ve bundan korkmuştu. Doğal olarak sanayi ve modern yaşam ona korkunç yaratıklar olarak görünmüştü. Ve bu da Tolkien eserlerinin ana unsurunu, kaçışı ve güzele dönme isteğini oluşturmuştur.

Yüzüklerin Efendisi okunması gereken bir eserdir. Okumakla kalınmamalı üzerine tartışma yapılmalı ve bunun zevkine varılmalıdır. Gerçekliğin içinde kaybolmaktansa “hayallerin tek gerçeklik olduğuna” inanılmalıdır.


Kaynakça:

Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi, Metis Edebiyat, 1999
J.R.R Tolkien Yüzüklerin Efendisi’nin Yaratıcısı, Michael Coren, Altıkırkbeş Yayınları, 2001
Peri Masalları Üzerine, J.R.R Tolkien, Altıkırkbeş Yayınları, 1999
National Geographic, Beyond the Movie: The Lord of the Rings – The Fellowship of the Ring, Yüzüklerin Efendisi Belgeseli. 2001
Ekşi Sözlük