Alacakaranlık Efsanesi | Eleştiri

Bundan iki sene önceydi sanırım; sürekli Tolkien, Ejderha Mızrağı, Unutulmuş Diyarlar gibi esaslı serileri okuyan bir kız arkadaşımın elinde Alacakaranlık adlı kitabı gördüm. Tam da inzivaya çekilip Tolkien ve Zaman Çarkı’nı okuduğum bir dönemdi. Ve internette de bu tarz kitapları çok araştırmadığımdan ilk defa duymuştum adını. Anne Rice okumuş, WoD sempatizanı biri olarak vampirlere olan ilgim beni kitaba bakmaya sürükledi. Elmalı kapak tasarımı ilk başta bana “havalı” imajı verdiyse de kitabın içini açıp bir iki sayfa okumaya başlayınca “Çok güzel. İyi para kazanmıştır bu kadın” fikrine kapıldım. O an edindiğim rahatsız edici hisse rağmen aradan birkaç ay geçtikten sonra gene aynı arkadaşımın şiddetli ısrarları üzerine bütün önyargılarımı bir kenara bıraktım ve gidip kitabı satın aldım.

Bu zaman zarfı içerisinde internette ve çevremde kitabı okuyan diğer insanlara rastladım ve Alacakaranlık serisinin “okuyucu” kitlesi üzerine aşağı yukarı bir fikir edindim. Buna daha sonra geleceğim. Demek istediğim, kitabı okumadan önce de zaten nasıl bir kitap olduğunu tahmin ediyordum. Yaratıcı ve özgün yazarımız Stephenie Meyer sağ olsun beni yanıltmadı ve kitabın her sayfası beklediğim gibi çıktı. Ama gene de bir solukta bitirdim kitabı, tek oturuşta. Hatta ertesi gün gidip Yeni Ay adlı ikinci kitabını alıp aynı şekilde okudum. Epey akıcı bir anlatımı var o konuda bir şey diyemem. Ama bir kitabın böyle olması iyi midir? İşte bu tartışma konusu.

220px Alacakaranlk kitap kapa
Künye için resme tıklayın!

İkinci kitabın kapağını kapattığımda titreyerek kendime geldim ve “Ne yapıyorum ben?” dedim kendi kendime. Gidip kitabı kitaplığımda ki ait olduğu yere koydum. En alt rafa Harry Potter, Eragon ve Talihsiz serüvenler dizisinin yanına. Bir adım geri gittim ve hayatımda harcadığım en kötü kırk liraydı diye düşündüm. Kitabı okumam için bana işkence yapan arkadaşımı arayıp “Ne buldun bu kitapta?” diye sordum. Cevabı basitti. “Edward ve Jacob”

Şaşırmıştım. Bu vampir kültüyle uyuşmayan, ortaokula giden bir kız çocuğunun kompozisyonu tadında yazılmış basit aşk hikayesi nasıl bu kadar popüler olabilir diye düşünürken, bütün bu hayranlığın aslında kitabın iki erkek karakterine olduğunu öğrenmiştim. Soğuk yüzlü tüysüz Edward ve streoid tabiatlı bir hormonal genç olan Jacob. Garipti. Ürkütücüydü. Rahatsızlık vericiydi. Bırakıp kaçma isteği uyandırıyordu bende.

Kitabın zaten fantastik bir önem taşımadığı, sadece “aşk” teması için okunduğu aşikar. Kitabın genç kızlar arasında çok popüler olmasının nedeni de bu zaten. Romeo&Juliet’i okumamış zihinler Edward’ın Romeo&Juliet’tin sözlerini ezbere bildiğini görünce etkileyici buluyorlar sanırım. Mükemmel erkek tasvirini beğeniyorlar aslında anlıyorum bunu. Ama ben kitabı okuduğumda mükemmel birisine rastlamadım. Soğuk Bella ve Bencil Edward vardı ben okurken.

Peki neden kaynaklanıyor bu fark? Bana kalırsa okunan kitap türü/sayısından kaynaklanıyor. Louis&Claudia, Arwen&Aragorn aşkını, Raistlin’in aşkısızlığını(kimilerine göre o da aşıktı ama neyse) görmüş kişiler bu kadarda etkileyici bulmuyor kitabı. Bu açıdan bakılırsa Alacakaranlık serisi fantastiğe başlamak isteyenler için, fantastiği geçtim, kitap okuma alışkanlığı kazanmak isteyenler için elverişli bir kitap.

Kitabın ana kahramanlarından olan vampirlerden bahsetmek lazım birazda sanırım.Ölümsüzler, kan içiyorlar, güneşte parlıyorlar ve ölmeleri çok zor. Ayrıca her birinin farklı bir gücü var. Kimisi geleceği görüyor, kimisi zihin okuyor. Bana en kötüsü güneşte parlamaları gibi geldi. Cain mit’ine kalkan bir orta parmak gibi. Ve yalnızda değilim bu fikirde. Alacakaranlık karşıtı pek çok kişi tarafından “Vampires suck blood not cock” gibi Edward için gay esprileri yapıyor.

Twilight Sucks by yamiakito

İşi ciddiye alan gençler için iki tür okuyucu oluştu. Biri Alacakaranlıkvari kitaplar okuyan genç kızlar ve bu türe tamamen karşı geri kalanlar.Genelleme yapmaktan kaçınmak gerekse de ikinci grubun daha “elit” olduğu ortada. Bugün bile forumlarımızda alacakaranlık karşıtı kesim biraz daha azınlıkta gibi. Sadece uzun süredir fantastik kitaplarla ilgilenen, pek çok seriyi okumuş tabiri caiz ise “elder” ünvanın da ki kişiler karşı çıkıyor.

Tabi az önce de bahsettim sadece Alacakaranlık serisi değil bu akım. Gece evi serisi, Güneyli Vampirler serisi, vampir günlükleri gibi sadece para kazanmak için yazılmış kitaplar resmen Fantastik Edebiyatın adına leke düşürüyor. Bu kitaplar yüzünden neredeyse bağımlısı olduğumuz kitaplar, çocuk kitabı olarak adlandırılıyor. Basit deniyor. Artık tüketimin en büyük din olduğu çağımızda, yazarların tutan bir konu bularak para kazanma çabası bu. Eğer bir şey para getiriyorsa onu sonuna kadar sömürüyorlar.

Alacakaranlığın bu popülerliği daha ne kadar devam edecek bilmiyorum. Ama bir on yıl sonra raflarda ki yerini kaybedip “kelepir kitaplar” bölümünde 4 tanesi 5 liraya satılacağından eminim. Edebi bir değeri olmayan bütün kitapların başına gelen hazin son budur çünkü.