Deliliği Beklerken

Başı rüyalarıyla ciddi biçimde derde girmiş biri Kasım!

Henüz bundan haberi yok. Uykularına misafir olan tuhaflıklara karşı meraklı… Onları her gün özenle günlüğüne kaydediyor. Antika dükkanı ve evi arasında geçen hayatı, usta bir elden çıkmış saatin akrep ve yelkovanı kadar düzenli ve kararlı. Ta ki rüyalarının geldiği yerden kâbusları da sökün edene değin, bu nazik denge bozulmuyor…

Onat Bahadır, Deliliği Beklerken adlı romanında fantastiğin ve gerilimin iç içe geçtiği bir öyküyü paylaşıyor okurla. Bir insanın kendi içinde çıkabileceği en korkunç yolculuklardan birine, Kasım’ın kişisel mahşerine tanık oluyoruz!

Canavarlarınızla baş başa kalmadıkça hangi taraf daha çok korkuyor, bilemezsiniz…
(Tanıtım Yazısından)

“Evimle dükkân arasındaki mesafe acelesiz adımlarla on beş dakika kadardı. Hafta sonları hariç, her günün sabah serinliğinde yaptığım bu çeyrek saatlik yürüyüşün hayatımın en güzel nakaratlarından biri olduğunu düşünürdüm. Bunda hem antikacılığı seviyor oluşumun etkisi vardı hem de yürüyüşün, içimdeki kurmalı saatin zembereğini uygun gerginliğe çekişinin… Ancak dışarıda, ne sakin bir sabah bekliyordu beni şimdi, ne de yeni uyanmakta olan bir şehrin telaşlı sesleri… Aslında, dışarıda neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu! Nasıl bir şey, koca bir şehri sessiz bir mezarlığa çevirirdi?!”
(Kitaptan Alıntı)