Gregory Maguire, Lanetli adlı fantastik romanıyla, Frank Baum’un Oz Büyücüsü romanındaki Oz Ülkesi’ni yeniden kurguluyor. Fakat Maguire’in bu kurgusunda, Oz Büyücüsü’ndekinden farklı olarak, bu ülkenin kötüleri merkeze alınır. Gregory Maguire, Lanetli adlı fantastik romanıyla, Frank Baum’un Oz Büyücüsü romanındaki Oz Ülkesi’ni yeniden kurguluyor. Fakat Maguire’in bu kurgusunda, Oz Büyücüsü’ndekinden farklı olarak, bu ülkenin kötüleri merkeze alınır. Dolayısıyla Maguire daha baştan sıkıntılı, girift bir konuya, kötülüğün ne olup olmadığı sorusuna odaklanıyor. Uzun bir roman olan Lanetli’nin, hem oldukça fazla olay örgüsü, hem de çok sayıda kahramanı var. Fakat her zaman bir başkahraman olması gerektiğinden, Lanetli’nin başkahramanı da Elfaba isminde, teni yeşil renkte, sudan, en çok da yağmurdan ölesiye korkan, kalıpları ve ezberleri görebilecek kadar zeki, kendi doğrularına her zaman daha öncelik verecek kadar egosu gelişmiş ve roman boyunca yaşadığı yalnızlıktan bir an bile acı çekmeyen farklı bir kadın… Lanetli, uzun bir masal, heyecan veren bir macera romanı, farklı bir dünyanın hikâyesi olarak düşünülebilir. Fakat yazarın bu romanını asıl özgün kılan yön, kurguyu kötülüğün tartışıldığı bir alana dönüştürmesidir. Romanda kötülük, bahsettiğimiz Elfaba’nın bitmek bilmez maceraları çerçevesinden aktarılır. İlk olarak Elfaba, kötülük karşısında olduğu kadar iyilik karşısında da nötr bir hal almış gibi görünür. Fakat kurgunun devamında bunun, nötr bir halden öte kararsızlıkla ilişkilendirilebileceği görülür. Maguire’in bu ilginç kahramanı, kesin ve mükemmel olmasa bile, en azından mükemmele yakın klasik bireyi/kişiliği ifade etmekten çok, ayaklarının altında sağlam dayanaklardan yoksun, postmodern çağın bireyi diye tabir edilen bireyi simgeler. Bunun en iyi göstergesi, yukarıda da belirttiğim gibi, kişisel olarak yaşadığı kararsızlıktır. Melez ve göçebe Dolayısıyla Elfaba ne iyilik konusunda, ne de kötülük konusunda kendini taraf görmez. Çağın bireyinin en belirgin özelliği olarak şizofren yönleri gösterilir ve Elfaba’nın şizofren kişiliği, aynı zamanda hem iyi, hem de kötü olmayı mümkün kılar. Bu nedenle, hem gündelik/rutin şiddete karşı çıkmak, hem de öldürmek gibi en üst derecede şiddeti kullanmak, bu kişilik göz önüne alındığında, mümkün bir harman olur. Maguire’in bu melez, göçebe, kararsız ve aslında kesin bir tanımı olamayacak yada aslında her şeyle tanımlanabilecek bireyi, yetkin bir şekilde tasvir eder. Maguire’in kötülük ve tabii ki iyilik- konusunda varolan önyargıları, ezberleri sorgulaması, enteresan bir nokta üzerinden de devam eder. Örneğin romanın çocuk kahramanlarından Marek, çocuk olmasına rağmen, kötülüğü istekle, hevesle yapan biridir. Genel olarak tüm dinler ve toplumsal yorumlar, çocuğun aslında sınırsız saflık, temiz yüreklilikle donandığını söyler. Dolayısıyla, Maguire’in çocuk Marek’i, yaptığı kötülükleriyle, bu dini ve toplumsal bakış açılarını da aşındırır. ‘Kötülük nedir?’ sorusu, Lanetli söz konusu olduğunda cevapsız kalır. Burada tek, kesin bir cevap almaktan öte, buna dair farklı yorumlara, açılımlara giden cevaplarla karşılaşırız. Dolayısıyla, kötülük muğlak olmasa bile, Lanetli’nin kurgusunda bu muğlaklık mümkün kılınmıştır. Kötülük konusunda, birbirinden farklı yorumların göstermek istediğiyse, kötülük olarak adlandırılan şeyin tanımlanmasının görece olabileceğidir. Gerçek kötü kimmiş? Örneğin şiddet mağduru için, bu şiddet kendisine yapılmış bir kötülükse, şiddeti uygulayan içinse, bu, gerekçelerinin kendisine sunduğu bir haktır. Bu döngü, en yetkin olarak Elfaba’nın maceraları üzerine kurulur. Çünkü Elfaba, hayvanlara uygulanan şiddete karşı çıkmış, kötü büyücüyü alt etmek için devrimci birliklere katılmıştır. Fakat yine Elfaba, Bayan Morkunç’u öldürerek şiddete başvurmuş, aynı zamanda kötü de olabilmiştir. Hem iyi hem kötü olabilmek, Elfaba’daki biyolojik melezliğin, bilinçsel melezliğiyle kurduğu ilginç koşutluktur. Fakat Lanetli’nin asıl kötüsünün Elfaba olmadığı, Maguire’in fantastik kurgusunda çok iyi gösterilir. Burada iyilikten tamamen sıyrılmış olmasının yanında, büyük gücünden de yararlanarak sınırsız kötülüklere başvuran tek kişi Büyücü’nün kendisidir. Maguire, en güçlü olanın en büyük kötülükleri de yapacağından hareketle ve tabii ki günümüzün en büyük süper gücünü de atıfta bulunarak, asıl kötüyü vurgular böylece. Lanetli’nin çok sayıda olay örgüsünden ve kişiden oluştuğunu söylemiştim. Burada Oz Ülkesi, gerek sosyolojik/kültürel ve gerekse ekonomik/sınıfsal yönleriyle kapsamlı olarak kurgulanmıştır. Muchkindlandliler, Quadlingler, Vinkuslar, Glikanlar, Zümrütkentliler, Elfler ve Arjikiler, Oz ülkesinin toplumsal unsurlarından birkaçı. Bu romanda en ilginç toplumsal sınıflardan biri de kuşkusuz hayvanlar. Maguire’in hayvanları, bir figür olmaktan öte, konuşuyor ve insanlar gibi toplumsal hakları için, örneğin büyücünün getirdiği ‘Hayvanlara Hareket Özgürlüğünü Kısıtlayan Yasa’ya (s. 132) karşı mücadele de ediyor. Şiz Üniversitesi’nde Biyoloji dalında öğretim üyesi olan Dr. Dillamond’un yanında, matematik dersi veren yaban domuzu Profesör Lenx, tarih dersi veren maymun Mikko ve Elfaba’ya kurban edilmenin acısını anlatan inek, “ruh taşıyan hayvanlardan” sadece birkaçı. Lanetli, fantastik türüne iyi bir örnek. Bu farklı dünya, melez ve göçebe olan Elfaba’nın neredeyse tüm Oz ülkesini kapsayan kaçışıyla verilir. Bu kaçışlar, göçler esnasında, Elfaba’nın karşılaştığı birbirinden farklı dünyalar, Maguire’in masalsı akıcılıktaki üslubuyla aktarılıyor. Kuşkusuz bu maceralar çerçevesinden izlediğimiz kitap, kötülüğü ve iyiliğiyle günümüz dünyasının metaforize edilmiş halidir. Günümüzde olduğu gibi, Oz ülkesinde de, insanlara/yığınlara en acı veren şey kötülük. Maguire’in bu eseri, en kötünün aynı zamanda en güçlü olan olduğuna yaptığı vurguyla, tanımlara boğdurulan iyi ve kötünün aslında tam olarak ne olduklarına açıklık getirmeye çalışır. Not : Bu yazı 2 Haziran 2006 tarihinde Erkan Canan tarafından Radikal Kitap için yazılmıştır. |