Britanya Mitologyası

Britanya Adaları Söylenleri

BRİTANYA ADALARI SÖYLENLERİ / İngiltere – Fransa

Korkak sonsuza dek yaşayacağını sanır
Savaşta geri durursa.
Oysa yaşlılığında hiç huzuru kalmayacaktır,
Mızraklardan canını kurtarmış olsa da.

Sığırlar ölür, akrabalar ölür,
Herkes ölümlüdür:
Ama biliyorum ölmeyen tek şey vardır,
Büyük işlerin görkemi.

Eski Adda, “Yüce Olanın Sözleri”
P.B. Taylor ve W.H. Auden’den

Büyük işlerin görkemidir ölümsüz olan. Büyük işleri başarabilmiş olandır ölümsüz olan, adı sonsuza kadar yaşayacak olan. Evet! Sonsuza kadar yaşamak mı isterdiniz yoksa ölüp efsane olmak mı? Şahsen ben efsane olarak… Tabi ki “sonsuza kadar yaşamak” daha ne olacaktı!!! Neyse…


KISACA MİTOLOJİ…

Geleneksel olarak, klasik “mitoloji” adı verilen şey, ne basit, ne de tutarlı bir objedir. Bütünüyle ele alındığında, o, her devirden, her türden masalımsı anlatıları içeren ve olabildiğince bir sınıflandırmaya tâbi tutulması gereken karmaşık bir kitle teşkil eder.

Önce anlatının orijininden gelme bir ayrım söz konusudur: bazı efsaneler Roma, büyük çoğunluğu oluşturan bazıları ise Hellen orijinlidirler. Gerçi, bu iki mitoloji arasında bazı temas noktaları vardır şüphesiz. Ama bunlar, birbirleriyle temasa girmeden önce, ayrı ayrı ve farklı uzunlukta yollar takip etmişlerdir. Yunan mitsel düşüncesi, diğerine oranla çok daha zengin olup, sonunda, kendi formlarını ona empoze etmiştir. Ancak, bu, Roma asıllı bazı efsaneleri göz ardı etmemize yol açmamalıdır.

Son zamanlarda bazı araştırmalar Roma mitolojisinin en derin tabakalarının Latin “ırk”ının tarih öncesine kadar uzandığını göstermiştir. Gerek antik yazarlar, gerekse oldukça yakın bir döneme kadar modern yazarlar tarafından tarihsel diye kabul edilen ve öyle sunulan birçok anlatının, gerçekte, akraba dil gruplarına mensup Hint-Avrupalı kavimlerin (özellikle Keltler ve Hint-İranlılar) ortak malı olan birtakım çok eski mitsel temaların “tarihîleştirilmiş” kullanımından ve adaptasyonundan başka bir şey değilmiş gibi görünmektedir.

Şimdi de, “klasik” mitolojiyi, formasyonu içinde değil de, elimizdeki belgelerin bugünkü durumuna göre tespit edilmiş bir bütün olarak alalım. Bu taktirde de çeşitliliğin daha az olmadığını görürüz. Uzmanların sınıflandırmalarına göre (ki oldukça değişken ve belirsizdirler), şöyle bir ayrım yapabiliriz: asıl mitoslar, “kahramanlık siklleri” (1), “hikâyeler”, “etiolojik efsaneler” (2), halk masalları ve, nihayet, kendi dışında bir amacı olmayan “anekdotlar”. Bu açıdan bakıldığında, Yunan mitolojisi ile Roma mitolojisi arasındaki farklar ortadan kalkar. Fakat, görüleceği gibi, en yüksek formlar (özellikle mitoslar ve “hikâyeler”, ya da kahramanlık siklleri), Yunan mitolojisine, yalnız ona ait formlardır.

GELELİM MİTOS’A… (3)

“Mitos” nedir? Dünyanın mevcut düzeninden önceki bir düzenini konu alan ve yerel, ya da sınırlı bir özelliği (alelâde etiolojik efsanede olduğu gibi) değil de, eşyanın doğasına ait organik bir yasayı açıklamayı amaçlayan bir anlatıya, temaülen “Mitos” –dar anlamda- diyoruz. Bu anlamda, herhangi bir mâceradan sonra, belli bir yere bir ad veren (örneğin bizim Celebitarık Boğazı dediğimiz yere, “Hercules Sütunları” adını veren) bir Herakles hikâyesi bir mitos değildir. Çünkü, burada top yekûn dünya düzenini ilgilendiren bir husus yoktur.

Buna karşılık, tufan ve Deukalion ile Pyrra tarafından insanın yaratılması hikâyesi, tipik bir mitostur; tıpkı, başka bir planda, Pandora ile Epimetheus’un mâcerası gibi.

Genellikle iddia edildiğinin aksine, mitos, tanrıların müdahalesini içerdiği zaman bile, mutlaka dinî mahiyette olmak zorunda değildir. Deukalion mitosunda, Deukalion’un bir kâhinin emrini yerine getirmekten başka bir şey yapmamasına ve, dolayısıyla, son tahlilde, tanrısal iradenin âleti olmasına rağmen, bu efsaneye “dinî” sıfatını vermekte tereddüt edilecektir. Gerçi, bu efsanede doğaüstü yollara başvurulmasına vuruluyor süphesiz (Çizmeli kedi masalında da öyledir), ama gerçekte onun cereyan edebilmesi için “kader”in oldukça müphem (belirsiz) bir rızasından başka bir şeye gerek yoktur.

Başka mitoslar ise, aksine olarak, bir tanrısal şahsiyete ve hakikî anlamıyla dine sıkıca bağlıdırlar. Buğdayın filizlenmesini, boy atmasını ve olgunlaşmasını mistik bir şekilde açıklayan bütün Demeter sikli, Yunan düşüncesinin en büyük mitoslarından biridir. Burada da mitosun sınırlarının ne kadar oynak olduğu görülüyor.

Bir anlatının mitos adına lâyık olabilmesi için, onun, belli ölçüde, Mahiyetler âleminde yer alamsı gerekir: mitosun, arızî olan şeye karşı bu nefreti, onun, Platon’da ve, genellikle, ezelî ve ebedî yasalara nüfuz etmek (ve dahası bunu açıklamak) hırsıyla yanıp tutuşan Yunan düşüncesinde taşıdığı değeri izah eder.

Mitos en gelişmiş [évoluée] şekliyle, bütün Hellenizm süresince serpilip yayılmıştır. Mitos, Hesiodos’un Theogonia’sında ortaya çıkmakla birlikte, Homerik poemlerde rastlanan dağınık bazı telmihlerden, onun uzun zamandan beri var olduğu anlaşılmaktadır. Mitos, herhangi bir “ilkel” düşünceye tekabül etmek şöyle dursun, felsefî düşüncenin en ziyade gelişip serpildiği zamanlarda dahi, giderek karmaşıklaşan şekiller altında, kariyerini sürdürebilmiştir. Bir Apuleius’un İsisçi [İsis’le ya da onun kültüyle ilgili] kozmogonisini düşünelim: burada, mitos, âdeta zaman boyunca, derin özleyişini açığa vuruyor, ifade ettiği realitenin mistik bir temaşası (hoşlanarak bakış) halinde serpilip gelişiyor gibidir. Anlatı, artık varlığı hesaba katılmayabilecek bir dayanaktan, bir tensel giysiden başka bir şey değildir.

Teorisyenler uzun süre, mitosla “kahramanlık siklleri”ni birbirine karıştırmıştır. Birbirinden gereğince ayıramamıştır. Oysa, aradaki fark oldukça açıktır. Bir kahramanlık sikli, birliğini yalnızca baş kahramanının aynı kişi olmasında bulan bir dizi hikayeden oluşur. Bu kahramanlık sikllerinin en hâlis örneği, Herakles siklidir. Herakles, hiçbir şekilde bir “mitos” değildir. Onun efsanelerinin güneşe ait ya da, daha genel olarak, natürist türden eski açıklamaların başarısızlığı, bunu açıkça göstermektedir. Herakles’in maceralarının, dünyanın düzeniyle ilgili bir yanı yoktur. O, artık sıcaklığını kaybetmiş bir yeryüzünde hayata gelir. Yaptığı işlerden hiçbirinin en ufak kozmik bir anlamı yoktur: ama gök kubbeyi omuzlarında taşıdı denecek. Kabul! Ama, bu, onun fiziksel gücünü kanıtlamaya yönelik başarıdan başka bir şey değildir. Gökkubbe bu yüzden herhangi bir değişikliğe uğramış değildir. Herakles, sadece, filozofların spekülasyonlarında ahlakî bir örnek değeri kazanır; ama, oldukça geç olarak…

**************

Derken esrarlı bir şekilde odaya göz gezdirdi büyücü. Bazı sesler duymuştu ve hisleri aniden çalışmaya başlamıştı.
“İşte beklediğiniz kişi geldi” dedi aniden, gençlerin şaşırmasına zaman kalmadan borazan sesi duyuldu ve takdimci kart sesiyle bağırdı: “Majesteleri Kral Arthur”
Sonunda gelmişti ve anlatacakları vardı…

DESTAN KAHRAMANI: KRAL ARTHUR

Tarihsel Arka plan

Britanya’nın efsanevi büyük kahramanı Kral Arthur’un öyküleri sekiz yüz yıldan uzun bir süredir yaygındır, ama bilim adamları gerçek Arthur hakkında çok az şey öğrenebildiler. Çünkü savaşlarını gösteren çağdaş hiçbir kanıt bulunamadı. Yakın zamandaki bulgular Arthur’un İ.S 454-470 yılları arasında hüküm sürmüş, Riothamus (4) diye adlandırılan 5. yüzyıldaki bir Britanya kralı olduğunu gösteriyor. Efsanevi Kral Arthur gibi Riothamus 12.000 savaşçıdan oluşan bir orduyla Galya’ya yürüyor. Büyük bir cesaretle savaşıyor ama Burgundy’de Gothlara karşı yeniliyor. (Üzülsem mi, sevinsem mi?) Gothların önünden çekilirken bugün de hâlâ duran Avallon denilen bir Fransız kasabasından geçiyor.

Kimi bilimadamları, gerçek Arthur’un büyük olasılıkla Arturius adlı, 500-517 yılları arasında istilacı Saksonlara karşı zafer kazanmış bir süvari generali olduğunu düşünüyorlar.

Başarıları ne olursa olsun, gerçek Arthur, hem kendi döneminde hem de sonraki yıllarda öylesine ilgi çekici bir kişilikli, Gal folklorunda onun adıyla bütünleşmiş sözlü bir gelenek var. Altıncı yüzyılda Jordanes, on birinci yüzyılda William adlı birilerinin yazdıkları şimdi bu malzemeye eklenmektedir.

Arthur; edebiyatta ilk olarak İ.S 1136’da Latince yazılmış Monmouth’lu Geoffrey’nin “Historia Regun Britanniae” (5) kitabında görülmektedir. Geoffrey, Britanya tarihi üzerine bir kitaba gereksinim duyulduğunu düşündüğünde, Arthur zaten Gal ülkesinin sözlü geleneğinde yaygın bir konuydu. İ.Ö 1200 yılından İ.S 689 yılına kadar 1900 yılı kapsayan tarih kitabında Geoffrey, Arthur’u baş kişi yapmayı seçti.

Geoffrey’in topladığı malzemeler için kaynak belirtmesine karşın bilimadamları onun o günkü geleneği izlediğine ve folklor ile kendi düş gücünü kullandığını örtmek için uydurma kaynaklar yarattığına inanıyor. (Tabi bu ne kadar doğru tartışılır) Bundan ötürü onun çalışması, tarihten önceki edebiyat olarak anlaşılmaktadır.

Bütün Britanya adaları ve Avrupa’nın birçok kısmını ele geçirmiş büyük Britanya Kralı Arthur’un yaratılmasını Geoffrey’e borçluyuz. Geoffrey’nin yorumunda Arthur, yokluğunda krallığı ele geçiren yeğeniyle savaşması için yurduna çağrılmasaydı Roma’yı da ele geçirebilirdi. Geoffrey, Arhur’un olağandışı doğumunu ve ölümünü; güzel ama vefassız karısı Geuenevere’i; büyücü Merlin’i ve şövalyelik kavramını dünyaya tanıtır. Geoffrey, Arthur’un daha çok asker olan yönünü ele almıştır. Ama, başka yazarların daha derinden ilgilenmeleri için esin kayanağı olabilecek konuları da –Merlin, Guenevere, büyü ve soyluluk kavramını- yeteri kadar kitabında içermiştir.

Geoffrey’in tarihi öylesine iyi yazılmış ki yalnızca kendi döneminde değil sonraki kuşaklarda da ilgi çekmeyi sürdürmüştür. 20. yüzyıl yazarları için hâlâ ana kaynaklardır bunlar. Şair Robert Wace, İ.S 1155 yılında Geoffrey’in tarihini serbest bir biçimde Norman-Fransız diline çevirdi. Kitapta Arthur’un geçtiği bölümleri çoğalttı, yeni kaynaklar kullandı ve çalışmaya daha saraylı bir tat kattı. Yuvarlak Masa’ya ilk kez değinen Wace oldu.

Wace’in şiirini ortaya çıkarmasından sonra Chretien de Troyes, Kral Arthur’un sarayında geçen beş romans yazdı. Fransız olan Chretien, Kral Arthur’un Britanya ulusal kahramanı ya da istilalar kralı olmasıyla fazla ilgilenmedi. Bunun yerine aşık ve şövalyelerin bulunduğu ve Arthur’un yönettiği şövalyelik dünyasını dile getirdi. Chretion, kadının erkeğe üstün olduğu ve aşığın sevgilisinin isteklerine bütünüyle uyduğu saraylı aşk düşüncesini tanıttı. Lancelot’ta, Lancelot ve Guenevere arasındaki aşk ilk kez görülüyordu. Chretioın öylesine iyi bir öykü yazarıydı ki romansları geniş çevrelerde okundu ve taklitleri yazıldı.

Kral Arhut, son olarak İngiliz dilinde İ.S 1205 yılında şair Layamon’un, Wace’in şiirlerini orta dönem İngilizcesi denen dönemin başlarında serbest bir biçimde çevirdiği zaman görüldü. Layamon, Wace’in öyküsüne daha çok ayrıntı ekledi ve Arthur’un cesaretinin ve serüven aşkının vurgulanmasıyla öyküye belirgin bir İngiliz çeşni kattı. Manmouth’lu Geoffrey gibi Layamon da bir yurtseverdi, bunun için Cheritien’in Arthur öyküsünün romantik yorumunu göz ardı etmeyi yeğledi.

Kral Arthur öyküsünün başka bir anlatımı daha var. Ondördüncü yüzyılın ortalarında İngilizce olarak yazılmış olan Morte Arthure. Konu yine Arthur’un kişiliğinde ulusal kahramanlıktı, mağrur savaşçı kral büyük bir kahraman olarak sunuluyordu. Yazar aşk, şövalyelik ya da şövalyeler sarayına hiç ilgi göstermemişti. Öyküde, Sir Gawain, Arthur’un baş şövalyesidir ve Lancelot küçük bir role sahiptir. Bu sunuş Fransız destanı Chanson de Roland ve Anglo-Saxon destanı Beowulf’a benzemektedir.

Uzun yıllar sonra 1485’te Sir Thomas Malory, Kral Arthur öyküsünün son biçimi olan Le Morte D’arthur’u yazdı. Malory, Manmouth’lu Geoffrey’in İngiliz geleneğini ve Chretien de Troyes’in Fransız geleneğini birleştirdi. Malory’nin anlatımında, Kral Arthur, Büyük İskender gibi dünyanın en büyük hükümdarlarından biri oluyor. Roma’da krallık tacı giyene dek İngiltere’ye geri dönmüyor Malory, Morderd’in ihanetini ve Guenevere’in sadakatsizliğini Geoffrey’den aktarıyor ama bunu Guenevere ve Lancelot arasındaki aşk ilişkisiyle birleştiriyor. Ayrıca, Arthur’un baş şövalyelerinin birçok öyküsünü katarak Arthur’un sarayının resmini genişletiyor. İngiliz tarihinin bu romantik anlatımında, Yuvarlak Masa’nın dağılması birçok yaşamı trajediyle yüzleştiriyor ve altın bir çağı noktalıyor.

Arthur Kahramanları

Le Morte Arthur’da, temel karakterler kahraman aristokratlardır. O toplumda yalnızca soylu doğan biri şövalye olabilirdi. Genç bir oğlan çocuğu olduğunda kadınlara nasıl eşlik edeceğini öğrenir, genç bir şövalye olduğunda gerekli savaş becerilerini öğrenir, böylece onlu yaşların sonunda şövalyelik yolunda olgunlaşırdı.

Bir adam şövalye olduğunda, kendini belirli değerlere göre yaşamakla yükümlü kılan bir and içer. Krala, yakınlarına ve arkadaşlarına, sevdiği kadına sadık olması beklenir. Özellikle de kadınların yanında nazik ve kibar olması gerekir. Ayrıca bir savaşta efendisi için çarpışırken, bir yarışma ya da turnuvaya katıldığında, ya da zordaki arkadaşlarına ya da kadınlara yardım ederken, her zaman cesur olması beklenir; öyle bir biçimde yaşamalıdır ki, diğer soylular ona saygı göstersin. Sorun, bu farklı değerleri en az çelişkiyle dengelemekti.

Saraylı aşkın, genellikle evlilik dışı aşk olduğunu anlamak gerekir. Chretien ve Malory’nin edebiyatta dile getirdiği toplumda ve gerçek dünyada, soylular arası evlilikler, genç çiftlerin aileleri ya da yöneten kişi tarafından, siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerden ötürü düzenlenmiştir. Evlenen kişilerin duyguları göz önüne alınmaz ve boşanma yoktur. Bundan ötürü, evli bir insan için, aşkı, evlilik dışı ilişkide bulmak rastlanmadık bir durum değildir.

Başlıca Karakterler

Brutus: Aeneas’ın büyük torunu; Troya sürgünlerini Britanya’ya götürür ve krallık kurar.
Aurelius Ambrosias: Kral Konstantin’in oğlu; Uther Pendragon’un ağabeyi; Britanya Kralı; “Stonehange” yaratıcısı.
Uther Pendragon: Kral Konstantin’in oğlu; Aurelius Ambrosias’ın küçük kardeşi; Britanya Kralı; Igraine’in kocası; Arthur’un babası.
Igraine: Cownwall Dükü’nün karısı; daha sonra Uther Pendragon’un karısı ve Britanya Kraliçesi; Arthur ve Margaawse’in annesi.
Arthur: Kral Uther Pendragon ve Kraliçe Igraine’in oğlu; Guenevere’in kocası; Mordred’in babası; Britanya Kralı; Yuvarlak Masa Şövalyelerinin kurucusu.
Ector: Arthur’un babalığı.
Kay: Ector’un oğlu; Arthur’un kardeşliği; Yuvarlak Masa Şövalyesi.
Guenevere: Kral Leodegrance’in kızı; Kral Arthur’un karısı; Britanya Kraliçesi.
Merlin: Büyük büyücü ve kahin; üç Britanya Kralı, Ambrosias Aurelius, Uther Pendragon ve Arthur’un danışmanı.
Lucius Hiberus: Arthur söyleninde, Arthur yenip yerine geçene kadar Roma İmparatoru.
Margawse: Kral Uther Pendragon ve Kraliçe Igraine’in kızı; Kral Arthur’un kızkardeşi; Kral Orkney’li Lot’un karısı; Kral Arthur’dan Mordred’in, Kral Lot’tan Gawain, Agravain, Gaheris ve Gareth’in annesi.
Mordred: Kral Arthur ve kızkardeşi Kraliçe Margawse’in oğlu, Gawain ve Agravain’in üvey kardeşi; Yuvarlak Masa Şövalyesi.
Gawain: Kral Arthur’un yeğeni ve en sevdiği şövalyelerden biri; Kraliçe Margawse ile Kral Orkney’li Lot’un oğlu; Agravain, Gaheris ve Gareth’in kardeşi; Mordred’in üvey kardeşi; Yuvarlak Masa’nın ikinci büyük kralı.
Agravain: Kraliçe Margawse ile Kral Lot’un oğlu; Gawain’in kardeşi; Mordred’in üvey kardeşi ve arkadaşı; Yuvarlak Masa Şövalyesi.
Gaheris: Kraliçe Mawgawse ve Kral Lot’un oğlu; Gawain ve Agravain’in küçük kardeşi; Yuvarlak Masa Şövalyesi.
Gareth: Kraliçe Margawse ve Kral Lot’un oğlu; Gawain ve Agravain’in küçük kardeşi; Yuvarlak Masa Şövalyesi.
Lancelot: Benwick’li Kral Ban’ın oğlu; Yuvarlak Masa’nın en büyük şövalyesi; Kral Arthur’un en sevdiği iki şövalyeden biri; Kraliçe Guenevere’in en sevdiği şövalye ve taraftarı.
Bors: Galli Kral Bors’un oğlu; Lancelot’un yeğeni; Yuvarlak Masa Şövalyesi.
Pellinor: Yuvarlak Masa’nın büyük şövalyelerinden.
Bedivere:Yuvarlak Masa şövalyesi; Kral Arthur’u canlı gören son şövalye.

NOTLAR

(1) Sikl: Aynı bir konuyu, aşağı yukarı aynı kişilerle işleyen destanî poemler dizisi.
(2) Etiolojik: Bir fenomenin, bir ismin, bir kurumun, ve. Anlamını bazı olaylarla (gerçek ya da mitsel) açıklamayı amaçlayan bir anlatı için kullanılan deyim.
(3) Mitos: (Sözlük anlamı) Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğuşu ile ilgili hayali, alegorik bir anlatımı olan halk hikayesi.
(4) Riothamus: Yüce kral anlamına gelir.
(5) Britanya Kralları Tarihi.


Kaynaklar

– Pierre Grimal “Mitoloji Sözlüğü” (Yunan ve Roma) [Sosyal Yayınlar]
– Donna Rosenberg “Dünya Mitolojisi” [İmge kitabevi]


Anıl “Grave Digger(Hank)” Selvi

(Bu yazı lostlibrary.org sitesinden, yayıncısının izni alınarak yayınlanmıştır)