Blood of Elves | İnceleme

blood of elves inceleme

Yüzyıldan daha uzun bir süre boyunca insanlar, cüceler, gnomlar ve elfler göreceli bir barış içerisinde bir arada yaşadı. Fakat zaman değişti, huzursuz barış artık sona erdi ve ırklar bir kez daha birbirleriyle savaş içerisindeler – ve de kendileriyle: cüceler kendi soydaşlarını öldürüyor ve elfler de elf ve insanları… Ya da en azından insanlarla dostluk kurmuş olanları.

Bu çalkantılı zamanda Witcherların beklediği bir çocuk doğar. Ciri, Kraliçe Calanthe’nin, nam-ı diğer Cintra Aslanı’nın torunu, garip güçlere ve daha da garip bir kadere sahiptir. Kehanet onu Alev olarak adlandırmıştır, dünyayı değiştirecek güce sahip olan – iyi ya da kötü yönde…

Geralt, Rivialı Witcher, Ciri’yi Witcher yerleşkesinin göreceli güvenliğine götürür. Fakat çok geçmeden Ciri’nin diğer Witcherlardan pek hoşlanmadığı ortaya çıkar. Politik durum giderek daha da kararır ve savaş tehdidi diyarların üzerinde açıkça hissedilirken Geralt, Ciri’nin eşsiz yeteneklerini eğitebilecek birini aramaya başlar. Fakat bir başkasının daha gözü genç kızın üzerindedir, kehanetin ne ima ettiğini tam olarak anlayan biri – ve Ciri’nin güçlerinin neler yapabileceğini bilen biri.

Geralt bu kez dengi bir rakiple karşı karşıya olabilir.

Geralt, 1986 yılında Andrzej Sapkowski’nin ilk kısa hikâyesi olan “The Witcher”ın Polonyalı fantastik edebiyat dergisi Fantastyka’da yayınlanmasıyla doğmuş. O zamandan beri Andrzej Sapkowski bu efsaneyle yani 1986 yılında doğan Geralt ile ilgili ondan fazla kısa hikâye ve beş de roman yayınlamış, okurlar ve eleştirmenler üzerinde büyük bir etki bırakmıştır.

“Blood of Elves”, serinin önceki kitabı olan “The Last Wish”i okuyanlar için tanıdık karakterler içeriyor. Fakat kitabı bitirmiş biri olarak bu durumun ilk kitabı okumayanlar için büyük bir problem oluşturmayacağını söyleyebilirim. Yine de kısa hikâyelerden oluşan derlemeyi okumuş olmamın faydasını da gördüm çünkü “Blood of Elves”e başladığımda bir bavul dolusu bilgiye sahiptim. Geralt, yaptığı iş ve bu romanda görülen diğer karakterlerle ilişkilerine dair bilgi… Büyük bir problem olmadığını söylememin sebebiyse bazı şeylerin “Blood of Elves” içerisinde gelişen eski olaylar olduğunu bilmem, bazı şeylerin de benim için yeni olduğunun farkında olmam. Bunun sebebi ise başka bir kısa hikâyeler derlemesi olan ve Polonya’da “Blood of Elves”den önce, “The Last Wish”den sonra basılan “Sword of Destiny”nin dilimize (İngilizceye) çevrilmemiş olması. Okuma keyfimi baltalamamış olmasına rağmen kitapta bahsedilen bazı olayları tahmin etmek zorunda kaldım.

Andrzej Sapkowski bu romanda fantastik edebiyatın çok iyi bilinen bazı unsurlarıyla oynuyor. “Blood of Elves”in sayfaları cüceler, elfler, buçukluklar, büyücüler ve sihirli yaratıklar tarafından mesken edilmiş. Fakat yazarın marifeti sayesinde tüm bu unsurlar romanın sayfaları boyunca kendilerini yeni bir şeymiş gibi gösteriyor ve klişe olmaktan kaçınıyor. “Blood of Elves”in fantastik dünyası oldukça ilginç bir yer ve Sapkowski’nin onu inşa etme şeklini sevdim. Okurken gerek o an yaşanan olaylar gerekse tarihsel anlatılar sayesinde geçmişe gidip bu dünyanın gelişimini görebildim. Tıpkı içinde yaşadığı dünya gibi Geralt da gelişiyor. Harika tasarlanmış bir karakter değil fakat gelişiminin burada durmayacağından eminim. “The Last Wish”de Geralt’la tanıştığımda her hikâyeden sonra yazarın ama karakteri biraz daha geliştirdiğini görebiliyordum ve her romanda da bunun böyle olduğuna da inanıyorum. “Blood of Elves”de Geralt’ın karakteri daha da sağlamlaşıyor. Bu sayede Geralt’ın geçmişine, bir Witcher’ın aldığı eğitime ve Geralt’ın dolaylı yollardan aldığı diğer eğitimlere dair yeni şeyler keşfedebildim.

“Blood of Elves”i okurken en çok keyif aldığım şey diyaloglar oldu. Kitapta geçen her diyalog kendimi bir tiyatro oyunu izliyormuş gibi hissetmeme sebep oldu. Sapkowski diyalog kurma konusunda çok yetenekli: diyaloglar oldukça akıcı ve her biri doğal ve makul görünüyor. Diyaloglar, konuşmada yer alan karakterlerin ruh hallerindeki değişimi hissettirecek kadar canlı ve karakterlerin daha da sağlamlaşmasına yardım ediyorlar. Karakterler her bölümde bir öncekinden neredeyse bağımsız olan yeni bir mekân ve yeni bir durum içerisinde bulunduklarından, bu bölümler bir tiyatro oyununun kısımları gibi de düşünülebilir. Memnuniyet veren diğer şeyler de (“The Last Wish”in tamamında da bundan keyif almıştım) bazı diyaloglar ve olaylardaki mizah anlayışı ile Andrzej Sapkowski’nin gerçek dünyamızdaki sorunları kendi fantastik dünyasında ele alış biçimi. Cüce Yarpen Zigrin’in (bizim haberimiz olmasa da Geralt ile tanışıklığı “Sword of Destiny”de başlamış) oldukça eğlenceli bir karakter olduğunu ve onu çok sevdiğimi belirtmek isterim.

Andrzej Sapkowski’nin eserleri İngilizceye çevrildiği için mutluyum ve diğer dillere çevrilmesini de umuyorum, çünkü çok yetenekli bir yazar.

#

Bu inceleme Eylül 2009 tarihinde darkwolfsfantasyreviews.blogspot.com sitesi için Mihai A. tarafından yapılmıştır.

The Witcher ana sayfasına dönmek için tıklayın.