Evrim Öncül ve Niran Elçi ile “Yokyer” Söyleşisi

evrim oncul yokyer


  • Neil Gaiman’ın bu yeni kitabının çeviri projesi size gelirken nasıl hissettiniz?

Tabii ki çok heyecanlandım. Sonuçta, Neil Gaiman çok sevdiğim ve takdir ettiğim bir yazar. Ve onun en önemli kitaplarından birini çevirebilecek olma fikri beni hem mutlu etti hem de heyecanlandırdı. Ancak aynı zamanda kaygılandım da, çünkü Gaiman’ın dili oyunlarla dolu ve onları Türkçeye anlam kaybına uğratmadan çevirmek zorlu bir süreç.

  • Daha önceden Mezarlık Kitabını çevirmiş ve Coraline adlı kitapta da editörlük yapmıştınız. Yani Neil Gaiman diline alışıksınız denebilir. Buna rağmen bu kitabın diğerlerinden farklı bir tarafı var mıydı?

Öncelikle Yokyer, Mezarlık Kitabı ve Koralin gibi genç ve çocuklar için değil, büyükler için yazılmış bir kitap. Haliyle, dili biraz daha zordu. Betimlemeler daha uzun ve karmaşıktı. Bunlara rağmen şunu belirtmeliyim ki, bahsettiğimiz üç kitabın dili, temelde, aşağı yukarı aynı.

  • Peki çeviri yaparken sizi zorlayan kısımlar oldu mu? Çeviriyi bitirdiğiniz zaman nasıl hissediyordunuz?

Beni zorlayan birçok kısım oldu. Sonuçta çeviri odaklanmayı gerektiren bir iş. Bir yandan yayınevinde çalıştığım için birtakım bölünmeler oldu kuşkusuz, belli bir yere kadar geldikten sonra diğer işime odaklanmak zorundaydım. Tekrar çeviriye döndüğümde hafif kopukluklar yaşadım. Buna bir de Neil Gaiman’ın tarzını ekleyince iş biraz daha zorlaştı tabii. Bir önceki soruda da belirttiğim gibi, en zorlandığım kısımlar betimlemelerdi. Bazen cümlenin nasıl başlayıp nasıl bittiğine şaştığım yerler oldu. Ama yine de eğlendim, çünkü Gaiman eğlenceli bir yazar. Çeviri bittiğinde tuhaf hissettim, sanki kitap henüz bitmemiş, devamı varmış gibi. Biraz da hüzünlendim keşke bitmeseydi diye. Şu anda da tatlı bir yorgunluk var üstümde :)

  • Bu öyküyü kısaca bizlere nasıl anlatabilirsiniz? Neil Gaiman’ın dehası elbette insanları farklı dünyalara sürüklüyor okurken. Fakat özellikle de siz, kitabın çevirmeni olarak o ruhu Türk okuyuculara aktarabilmek adına neler söyleyebilirsiniz?

Bana göre, Yokyer büyüklere masal gibi. Bizim ‘gerçek’ dünyamızda ‘var olmayan’ şeyleri anlatıyor. Yine kapılarla başlıyor hikâye, bambaşka yerlere açılan kapılar. Kitapta ‘aynı’ dünya üzerinde yer alan iki farklı ortam var –Aşağı Londra ve Yukarı Londra. Yukarıdaki dünyanın yarıklarından aşağı düşmüş şeylerden –insanlar, yapılar, hatta Londra sisi– oluşan, unutulmuş Metro istasyonlarında ve kanalizasyonlarında kurulmuş bambaşka bir dünyada gerçekleşen bir macera var. Maceranın başkahramanı, benim de en sevdiğim karakterlerden biri olan, Richard Mayhew. Richard’ın gayet sıradan hayatı, bir anda karşısına çıkan Door’la tanışmasıyla birlikte tamamen değişiyor. Neyin gerçek neyin gerçekdışı olduğuna uzun bir süre karar veremiyor Richard, ancak kitabın sonunda kendisi için ‘gerçek’ olanı seçiyor. Tabii bu karara varana dek başına gelmedik şey kalmıyor. Macerasında ona eşlik edenler, ya da daha doğrusu onun eşlik ettiği insanlar o kadar renkli karakterlere sahip ki… Aslında hepsi başlı başına birer kahraman :) Yaşadığımız ‘modern’ dünya ile bu modernlik uğruna elimizin tersiyle ittiğimiz pek çok güzelliğin ayırtına az çok varmamızı sağlıyor Gaiman. Hem de bunu hayal gücümüzü zorlayarak başarıyor. İnanıyorum ki, kitabın sonunda okuyucular da kendilerine birtakım sorular soracak.

  • Kurgu konusunda neler demek istersiniz? Okuyucu bu kitabı okurken ne bulacak ya da bu kitabı alması için nasıl bir neden gösterilebilir?

YokyerKarakterler ve hikâyenin geçtiği yer derinlemesine bir temele sahip değil, ama bunu kötü ya da çok büyük bir eksik olarak algılamıyorum. Tabii ki, insanın aklında bu dünyanın ya da şu karakterin neden öyle oluşturulduğu ya da nasıl o hale geldiğine dair pek çok soru takılıyor. Ama bildiğim kadarıyla, Gaiman Yokyer’i öncelikle bir televizyon dizisi hikâyesi olarak oluşturmuş, kitap projesi ise sonradan gelmiş, haliyle temellendirme meselesine çok fazla dokunmamış da olabilir bu yüzden. Ve yine okuduğum kadarıyla bu kitabın bir devamı olacağı sinyallerini de vermiş zamanında. Belki o devam romanında her şey yerli yerine oturur.

Neil Gaiman bana göre içinde yaşadığımız ‘gerçekliği’ bir güzel sarsıp silkeliyor, bunu gözümüze sokarak değil, bize masalsı dünyalar sunarak yapıyor. Bence bu bile Yokyer’i, hatta tüm Gaiman kitaplarını okumak için başlı başına bir sebep.

  • Sizi bu kitapta özellikle etkileyen bir kısım var mıydı? Yani hiç bir şey olmasa da sırf bunun için ya da şu bölüm için kitabı alıp okurdum diyebileceğimiz kısımlar bulunuyor muydu?

Kitap başından sonuna kadar çok keyifli. Ama yine de en beğendiğim kısım Richard’ın kendisini keşfettiği sınav kısmı. Bu zorlu keşfiyle birlikte hayatı tamamıyla farklı bir hal alıyor. Bu kısmın atmosferi tam bir iç yolculuğu resmediyor. Biraz karanlık ve ürkünç, ama sonrasında karşımızda asıl Richard’ı görüyoruz. İşte bu Richard kitaba son noktayı koyuyor. Böylece, sadece Londra’nın değil, başkahramanın da iki farklı halini görüyoruz romanda.

  • Kitabın hitap ettiği kesim hakkında herhangi bir tanımlama yapabilir miyiz? Yani gençlere, yetişkinlere, çocuklara diye bir ayrım yapmamız gerekir mi yoksa her yaştan kesime hitap eden bir kurguyla mı karşılaşacağız?

Çocuklara hitap etmediği kesin. Bol bol soru sorduran Yokyer’in hayata farklı bir gözle bakmak isteyen ve öyle bakan herkesçe sevileceğine inanıyorum.

  • Son olarak yeni bir Gaiman çevirisinin daha size gelmesini ister misiniz yoksa artık bu adamın cümlelerini görmekten bıktınız mı?!

Tabii ki isterim :) Ama daha önce de söylediğim gibi, çeviri süreci odaklanmayı gerektiriyor ve Neil Gaiman’ın kitapları üzerine uzun uzun çalışmayı gerektiren, fazladan odaklanmayı gerektiren eserler. Yeterli vaktim olduğunda çevirmeyi tabii ki isterim. Ne kadar zorlasa da, bu süreç inanılmaz eğlenceliydi benim için.

niran elci yokyer

  • Öncelikle Evrim Öncül ile birlikte birçok projede bulundunuz ve bulunmaya devam ediyorsunuz. Bu birliktelik sizin adınıza nasıl tanımlanabilir? Daha önce de yine Neil Gaiman’dan Mezarlık Kitabı’nda birlikte çalışmış, orada da kitabın editörlüğünü üstlenmiştiniz. Aynı şekilde Coraline kitabının bu sefer çevirmenliğini siz üstlenmiş, editörlüğünü de Evrim Hanım yapmıştı. Bu konu hakkında neler diyebilirsiniz?

Evrim’le çalışmaya başladığımızdan beri iyi bir ekip ruhu oluşturduğumuza inanıyorum. Konusu açıldığında hep söylerim, eğer okuyucu okuduğu kitaptan hoşlanıyorsa, bu yalnızca yazarın ve/veya çevirmenin eseri değildir. Yazarın bir eser fikriyle yola çıkmasından başlayıp, kitabın elimize geçmesine kadar, uzun bir süreçte, herkesin işini hakkıyla yapmasının sonucudur. Biz de, İthaki’nin çeviri eserlerinde, editör, çevirmen, illüstratör dahil, bu işe katkıda bulunan bir tüm arkadaşlarla birlikte ekip halinde çalışıyoruz ve ortaya çıkan eserin beğenilmesi hepimizi gururlandırıyor. Bu bağlamda, Evrim’le birlikte ortak bir çalışma dili oluşturduktan sonra, bazı kitaplarda çeviri ve düzeltme işlerini değiş tokuş ediyoruz ve verimli çalıştığımıza inanıyoruz.

  • Neil Gaiman’ın bu kitabının düzeltisi size geldiğinizde nasıl hissettiniz? Yeni bir Gaiman kitabıyla karşılaşmak sizde ne gibi duygular uyandırdı?

Ben yazarları çevirerek tanıyorum, sanırım. Neil Gaiman’ı da önceden yalnızca Good Omens’tan tanıyordum. Okuduğum, çevirdiğim ve düzelttiğim kitaplardan sonra bende uyandırdığı fikir, Gaiman’ın konularıyla ve diliyle, tekdüze bir yazar olmadığı. Yokyer de bu fikrimi pekiştirdi.

  • Gaiman’ın daha önceki kitaplarında da çeviri ve düzenleme yapmış bir kişi olarak bu kitabın diğerlerinden herhangi bir farkı var mıydı?

Söylediğim gibi, okuduğum Gaiman kitapları kısıtlı. Ancak kendi içlerinde karşılaştırabilirim. Bu kitabın dilinin (hitap ettiği okuyucu kitlesi sebebiyle) Koralin ve Mezarlık Kitabı kadar sade olmadığını söyleyebilirim. Diğer kitaplardaki esmer (karanlık dememek için bu sözcüğü tercih ettim) hava burada da mevcut ve daha belirgin. Konular farklı olmakla birlikte, bu dünyadan “diğer” dünyaya geçiş teması burada da mevcut. Bunların dışında, bu bir yetişkin kitabı ve yazarın konuya yedirdiği “meseleler” de yetişkin meseleleri.

  • Kitabın konusunu nasıl buldunuz? Okurken diğer kitaplara nazaran kurgusu daha mı iyi yoksa daha mı kötü gözüktü?

neverwhereBir okuyucu olarak yalnızca kendi fikrimi söyleyebilirim. Bazı kitaplarda konu daha çok “meseleleri” taşımak, belki hikâyenin (ve belki bu arada yazarın) içinde çözümlemek için bir aracıymış gibi gelir. Yokyer’de de, evet, bir hikâye var, sizi alıp götürüyor, kafanızın içini imgelerle dolduruyor, okuduğunuz süre boyunca o dünyada nefes alıp veriyorsunuz, ama hepsi olup bittikten sonra hikâyenin “meseleleri” kafanızın içinde bitmiyor. Kitap üzerinde yaptığım çalışma biteli epey oldu, ama hâlâ Neil Gaiman’ın bu kitaptaki “meseleleri” kafamı kurcalıyor, onlar hakkında düşünüyorum.

Kurguya gelince, iyi ya da kötü olarak nitelemek yerine, son zamanlarda yaptığım bir gözlemi paylaşmak istiyorum. Tolkien ve onun esinlediği fantazya eserlerdeki eğilim, bir dünya kurmak, onu olabildiğince inanılır hale getirmek, sonra o dünya içinde bir hikâye anlatmaktı. Son zamanlarda karşıma çıkan kurgu romanlarda ise, yazarların yaklaşımı daha çok sanki şöyle: “benim kafamda bir gerçeklik var, o gerçeklikteki hikâye bu, bu hikâyeyle ilgili okuyucuya lazım olan ayrıntılar da bunlar”. Yani, hikâyenin fantastik unsurlarını ortaya koyup, onların arka planını açıklamak, “neden?” sorusunu yanıtlamak yerine, sunulan fantastik unsurun peşin kabulünü talep ediyor. Bu eğilimin ne zaman başladığını bilemiyorum, ama benim gözlemlerim son bir sene okuduğum ve üzerinde çalıştığım kitaplara dayalı. Yokyer’de de aynısını gözlemledim.

  • Neil Gaiman elbette kurgusuyla birçok insanı farklı dünyalara götürmeyi başarabiliyor. Peki, özellikle siz, kitabın düzeltmeni olarak ve okura ulaşmadan önce son olarak sizin denetiminizden geçtiğinden kitabı genel olarak nasıl buldunuz?

Gaiman romanları okuyucuya kucak açan romanlar değil. Başka bir deyişle, karanlık bir düş ne kadar kucak açabiliyorsa o kadar açıyor. Ama Gaiman kitaplarını bir ucundan okumaya başlamış ve benim hissettiğim zihin gıdıklanmasını hissetmişseniz, bir sonrakini merak ediyorsunuz. Bu sefer zihnimin neresini gıdıklayacak diye merak ediyorsunuz. Kitabın okumasını bitirdikten sonra, önceliğim kendimi hikâyede kaybetmek yerine metin üzerinde çalışmak olduğu halde, kafamda tam olarak bunlar vardı. Yani bir, “Hmmm! Enteresan!” hissi. :)

  • Evrim Hanım’a da sorduğumuz bir soruyu size de yöneltelim. Bu kitapta sizi etkileyen kısımlar var mıydı? Yani hiç bir şey olmasa da sırf bunun için ya da şu bölüm için kitabı alıp okurdum diyebileceğimiz bölümler bulunuyor muydu?

Richard Mayhew’nun Yokyer öncesi ve sonrası hayatı. Richard Mayhew’yu çok olağan, çok tanıdık ve çok da yakın buldum. Hayatı ve kaygıları, tepkileri “sıradan” insandan yansımalar içeriyor ve dolayısıyla bir roman karakteri olarak hemen özdeşlik kurmamızı sağlıyor. “Sıradan” insanın sıradan olduğu fikrine karşı olduğumu da belirteyim, bu arada. Sıradan insan yoktur. Yalnızca yeterince tanımadığınız insan vardır.

  • Okuyucu kitlesi hakkında ne düşünüyorsunuz. Belli bir kesime mi hitap ediyor yoksa her yaştan okuyucunun beğeneceği bir kurgu mu bizleri bekliyor?

Yokyer’in bir çocuk kitabı olmadığı açık. Ama kendini hayatın kollarında bulmuş herkesin kitapta kendi zihnine egzersiz yaptıracak bir şeyler bulabileceği fikrindeyim.

  • Son olarak bu kitabı okuyacak ya da okumayı düşünen üyelerimize neler söylemek istersiniz?

Okuyun! :) Yalnızca Richard Mayhew’a taraf olmak için değil. Kim bilir, belki de hikâyeden onun duruşuna karşı savlar da geliştirebilirsiniz. Okuyucu sayısı kadar sav çıkabilir, kanımca.


Not: Kitabın tanıtımına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Not 2: Kitabın ön okuması için buraya tıklayabilirsiniz.


Söyleşi Tarihleri: 13-05-2010 / 04-05-2010