Gülşah Elikbank ile Röportaj

gulsah elikbank 1

  • Merhaba, sizinle Şebnem Pişkin’in Bodrum’daki imza gününde tanışmıştık; konuya oradan girmeyi doğru bulduğum için böyle bir ayrıntı düştüm… Yeni nesil yerli yazarlar hakkında izlenimleriniz neler? Kim daha iyisini yapabilecekken yapmıyor, kim gözlerde büyütülüyor, kim hak ettiği ilgiyi göremiyor sizce?

[stextbox id=”info” float=”true” align=”right”]alperkayaRÖPORTAJ

Alper Kaya

Yeni nesilde çok başarılı bulduğum, edebiyata olan aşkına tanıklık ettiğim isimler var. Şebnem Pişkin bunlardan bir tanesi. Hakan Günday’ın farklı tarzı, Gülse Birsel’in eğlenceli üslubu beni cezbediyor. Orkun Uçar fantastik türde çok başarılı ama garip bir şekilde insanlar onu “Metal Fırtına” ile hatırlıyor. Oysa ben onun “Asi” kitabını daha çok beğenirim. Bir diğer başarılı ve farklı kalem Sadık Yemni. Bu isimler okuyucuların yeni yeni ilgisini çekiyor. Oysa, sadece kitap kapağı yüzünden fark edilen, insanlar birbirinin elinde gördüğü için edinilen kitaplar ve dolayısıyla bu vesile ile aniden parlayan isimler var. Ben, bu isimlerin beş sene sonra pek hatırlanmayacağı kanısındayım. O yüzden, basamakları hızlı çıkmak yerine emin adımlarla çıkmayı tercih edenlerdenim.

  • Size gelelim… Daha doğrusu “Günebakan Üçlemesi”ne… Neden iki kitapta kaldı şimdilik? Üçüncü kitap ne zaman çıkacak? Daha doğrusu, şimdiye kadar neden çıkmadı?

Üçlemenin ikincisi olan “Mavi Dağ”, çıkalı yaklaşık dört ay oldu. Son kitap için biraz erken. Bana kalsa; ben bir yıl kadar beklemeyi düşünüyordum son kitap için. Ama gerek okuyucular gerekse yayınevim o kadar beklemek istemiyor. Üçüncü kitabı, İstanbul Tüyap Kitap Fuarı’na yetiştirmeyi planlıyorum. Aslında Nil’den ve o kasabadan ayrılmak en çok bana zor gelecek…

  • İsmi neden “Günebakan” olarak koydunuz? Seriye isim koyarken zorluk yaşadınız mı?

Fantastik bir dünya yaratırken isim çok önemliydi. Hikâyesini anlattığım karakteri yansıtması ve okuyucunun gözünde Nil deyince çağrışım yapması gerekiyordu. Günebakan çiçekleri yüzlerini hep güneşe döner biliyorsunuz. Nil de başını hep belaya doğru çevirenlerden… Bu isim, ona kasabada yakıştırılan takma ad ve bence onu tamamen tanımlıyor.

  • Kitaplara geçersek… İlk kitap “Siyah Nefes”, ikinci kitap “Mavi Dağ”… Renkler bilinçli olarak yapılmış bir tercih mi?

Renkler bilinçli olarak seçilmedi ama isimler bilinçli olarak kondu. “Siyah Nefes” isminin gizemini okuyucular “Mavi Dağ”da çözdüler… “Mavi Dağ” ise “Siyah Nefes”te geçen ve okuyucuların sahiplendiği bir yerdi. Zaten ismi ben değil, yaptığımız anketle okuyucularım seçti. İki romanımın da anlatmak istediği bir derdi vardı. İsimler sadece o derdin kapısını açan anahtarlardı.

  • Hikâyenizde farklı türlere dair de ayrıntılar var, bu açıdan bir “Orta Dünya” esintisi sezilmiyor değil, güzel bir tema tutturmuşsunuz. Peki hikâyeyi nasıl oturttunuz? Yani, her yazarın farklı bir “ilham” tarzı var… Sizinki nasıl oluyor? Nasıl ‘esiyor’?

Bana aniden ve kuvvetli esiyor… “Günebakan Üçlemesi”, Kapadokya seyahatimde çıkmış bir hikâye. Türk fantastik yazarlarının, Anadolu’yu baz almaları gerektiğine yürekten inanıyorum. Vampirler ya da kurt adamlar bize ait kavramlar değil. Zaten onları yazan yüzlerce yazar da var. Ama Orta Dünya, Tolkien’e aittir. Her yazar, kendi dünyasını yaratmalıdır. Ben de öyle yapmaya çalıştım. Kendi türlerimi; Gölge Adamlar, Rüzgar Perileri, Şifacılar, Bilginler, Suri ırkı, Mask İnsanları veya Kara Melekler gibi ırklar yaratarak farklı bir dünya kurgulamaya çalıştım. Okuyucular, bu türleri ilk kez benim kalemimden okumuş oldu. İnanıyorum ki, ilerleyen yılarda Nil’in dünyası da bir Orta Dünya olacak… Özgün olmadığınız sürece, kalıcı eserler yaratmanızın mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu kasabada ya da Mavi Dağ’da karşımıza çıkan her varlık, benim mürekkebimle yoğruldu ve öyle can buldu.

  • Ülkemizde biliyorsunuz, kendi kendine konuşana deli; düşünene ise zırdeli derler… Çevrenizde kitaplarınız çıktıktan sonra ne tarz tepkiler oluştu?

İş hayatımdaki insanlar oldukça şaşırdılar. Özellikle de fantastik türde bir eser yazmış olmama pek akılları ermedi. Yönetici olarak çalışan birinden böyle bir hayal gücü beklemiyorlardı sanırım. Oysa, ofiste gözümü kapadığım an, bambaşka diyarlara yolculuk yapabiliyordum. Gerçek hayatım o kadar sıkıcıydı ki bu benim için zevkli bir kaçamağa dönüştü ve sonunda ortaya “Siyah Nefes”in ilk kurgusu çıktı. Arkadaşlarım ise bunu uzun süredir beklediklerini söylediler ki buna da ben şaşırdım. Çünkü amatör yazma denemelerim olsa da hiç profesyonel olarak bu işe girmeyi düşünmemiştim. Belki sadece bilinçaltımda…

  • Okurlardan gelen tepkiler nasıldı peki?

“Siyah Nefes”, raflara girdikten sonra bir anda mailler gelmeye başladı. Hepsi de öyle cesaret vericiydi ki… Ortak nokta, bir Türk yazarın nasıl böyle bir kurgu yazabildiğiydi. Maalesef ki, ülkemizde biz yazarların en büyük problemi de bu. Yabancı yazarların bizlerden daha iyi yazdığı sanılıyor. Oysa, bu yargıya sahip insanların çoğu bir Türk yazarı okumamış bile… Ben bu yargıyı büyük ölçüde yıktığımı gördüm ve bu beni çok mutlu etti. Belki de o yüzden, “Mavi Dağ” haftalarca çok satanlarda kaldı. Okuyucularım, artık beni tanıyordu ve iyi yazdığımı biliyorlardı. Zaten “Siyah Nefes”in iyi satmasını sağlayan en önemli faktör okur yorumlarıdır. Hepsine destekleri için teşekkür borçluyum.

gulsah elikbank 2
Soldan: Alper Kaya, Şebnem Pişkin, Gülşah Elikbank

  • Bodrum’da Kent Tv’de Kitapkolik programını hem hazırlıyor hem de sunuyorsunuz… Nasıl gelişti bu süreç? Kitapkolik’in geleceğini nasıl görüyorsunuz? Şimdiye kadarki programlar size ne kattı? Ve siz izleyicilere ne kattığınızı düşünüyorsunuz?

Kent Tv’de bir programa konuk olarak katıldım ve birkaç hafta içinde kendimi sunucu olarak buldum. Gerçekten çok geniş vizyonlu bir kanal, Kent Tv. Uzun süredir bir kültür sanat programı yapmak istiyor ama bunun için uygun kişiyi bulamıyorlarmış. Sanırım, yollarımız uygun bir zamanda kesişti. Programı en çok Bodrum dışında izliyorlar aslında. Bu beni oldukça motive diyor. Kitaba ve edebiyata dair her konuya yer vermeye çalışıyorum. Dinamik bir program olmasını hedeflemiştim. İnsanları ekran karşısında bir saat tutup edebiyat anlatmak zor bir işti ama oldu. Takipçileri her geçen gün artıyor. Yeni yazarlara ağırlık veriyorum ki okuyucular gerçek değerleri ıskalamasın. Edebiyat dergilerini anlatıyorum. Yazmak isteyenlere de oldukça faydalı olduğuma inanıyorum. Ben de her hafta yeni bir bilgi öğreniyorum. Tabii öğrenmenin sonu yok…

  • Gelecekte “Günebakan Üçlemesi”nin üçüncüsü haricinde ne tarz projeleriniz var?

Sırada bekleyen bir aşk romanım var. “Aşkı Bekleme” adında. Sanırım son baharda o da görücüye çıkar. Yine üzerinde çalıştığım, biri fantastik biri aşk olan iki çalışmam var. Bir de yoğun talep üzerine, bir şiir kitabı gelebilir. Ayrıca eylül başında “Siyah Nefes”, farklı bir yayınevinden ikinci baskısını yapacak ve daha geniş okuyucu kitlesiyle buluşacak…

  • Yedi yıl boyunca üst düzey seviyede yöneticilik yapmışsınız İstanbul’da, şimdiyse Bodrum’da kendi işinizin patronusunuz… Bir pansiyon işletiyorsunuz… Bu kesin çizgilerle çizilmiş değişimin nedeni, iç yüzü nedir? Sanıyorum kitaplarınızın tohumunu İstanbul’da attınız, orada bu süreçte başınıza neler geldi?

İç yüzü; Rüya’mdır. Yani kızım. Onun doğumuyla bir de yeni bir Gülşah doğdu aslında. İş hayatına dair hırslarım törpülendi. Gerçekten ne istediğimi anladım ve kızım için nasıl bir hayat istediğimi. Böylece Bodrum’un yolunu tuttuk. “Siyah Nefes”i İstanbul’da, “Mavi Dağ”ı ise Bodrum’da yazdım. İş hayatı öyle yoğun ve can sıkıcı ki insan kendini başka bir aleme atmak ve kurtulmak istiyor. Fantastik edebiyatın kollarına beni atan bu duygu oldu. Başka bir dünya ama gerçek olabilecek kadar da ‘masalsı’. Sonuçta, hayal edilebilen her şey bir gün gerçek olabilir.

  • İki şehir arasında bir yazara katkı anlamında ne tarz farklar var?

Bodrum insani değerlerimi hatırlamamı sağladı. Nefes aldığımı dahası insan olduğumu anımsadım. Daha fazla insanla tanışma imkanı sağladı. Böylece daha değişik tipleri gözlemleme şansım oldu. Şimdi değilse bile ileride yazdığım eserlerde bu insanların izi olacaktır.

  • Ben çok teşekkür ediyorum vakit ayırdığınız için… “Mavi Dağ”ın girişindeki gibi, “nefes aldığınız sürece ummanızı” diliyorum…

Ben de çok teşekkür ederim. O zaman, “Siyah Nefes”te başladığım gibi bitireyim. “Gözlerini kapa, yüreğini aç. Gidilecek yol senin içinden geçiyor…”

siyah nefes
Künye için kapak resmine tıklayın!

mavi dag
Künye için kapak resmine tıklayın!