İşte hikayemin 2. bölümü
Bölüm 2 – Aesa’daAmeth, şehre doğru ilerledi. Üzerinde bulunduğu kum tepesinden zorlanarak da olsa indikten sonra, çölün kenarına kurulmuş olan bu şehri biraz hüzün, birazda kızgınlıkla dolu bir ifadeyle inceledi.
Şehrin on beş adam boyu kapısından geçti ve bir pazarın kurulmuş olduğu sokağı hızlıca geçip yan sokaklardan birine daldı. Mimari olarak pek çok zamanı içinde bulunduran bu şehrin en eski ve Eun Hükümdarlığı öncesi zamanlardan kalma sokaklarında dolaşmaya başladı.
Sokakta yeni yeni ilerlemeye başlamıştı ki, peçesini kapadı tanınmamak için, onu tanıyan olursa bu şehirdeki işleri tehlikeye girebilirdi. Dar ve gündüz olmasına rağmen bu kadar loş olan sokaklarda zar zor yürüdü. Bulması gereken adamı biliyordu ancak sorun onu bulmak değil, ikna etmekti. Birkaç saat sonra, güneş batarken, dar sokaktan nihayet geçti ve şehrin diğer yarısına ulaştı böylelikle.
Şehir, ikiye ayrılmıştı; Birinci bölümü daha büyük olan ve düzenli olan Séha kısmıydı. Eski krallık döneminden beri aynıydı orası. Diğer kısmı ise sadece orayı bilenlerin dar sokaklardan ulaşabileceği daha küçük olan Aueris kısmıydı. Orası Eun Hükümdarlığı döneminde yapılmuştı. Daha büyük binalar ve daha devasa kuleleri olan bu bölüme girmek için özel izinler gerekirdi. Tabi arka sokakları ezberlediyseniz kimsenin bilmediği gizli yollardan oraya gidebilirdiniz.
Ameth, sonunda bazı büyülerle iyice aydınlatılmış olan beyaz taşlı sokaklarda dolaşmaya başladı. Şehrin bu kısmında denizin kıyısında bir tane liman vardı ve gideceği yer orasıydı. Tanınmadan buradan kaçmalıydı.
Birkaç Bitkibilimci dükkânlarının önünden geçti ve loş sokaklardan saptı. İşte tam önünde duruyordu. Tüccar Theria, eski dostunun dükkânı.
İçeriye girdi ve çeşitli büyük çömleklerin yanından geçti. Çömleklerin içlerindeki çeşitli baharatlar güzel kokular yayıyorlardı. Etraf, müşteri çeksin diye konulmuş çeşitli tütsülerin kokusuyla karışmış bu baharat kokusuyla gerçektende çekici bir hal almıştı. Çeşitli altın, gümüş ve hatta Seimaes’den yapılma süs eşyaları ile doluydu etraf.
“Theria!” sesinde heyecan ya da mutluluk değil bir emir havası vardı. “Buradan gitmek için bir gemiye ihtiyacım var, işim acil!”
Adam bu ses karşısında biraz ürktü ve kim olduğunu çıkaramadı. Ama biraz sonra tanıyınca yüzündeki ifade biraz daha düzeldi.
“Bende seni gördüğüme sevindim eski dostum! Hah! Bu sefer ne işin var bakalım?”
Ameth’in yüzünde bir tebessüm oluştu. Peçesini çıkardı ve cübbesinin düğmelerinin açtı.
“Bir yere oturalım da, başıma gelenleri anlatayım sana. Ancak dediğim gibi, işim acil, iki gün içinde ayrılmam gerek buradan”
“Yarın akşama gitmiş olursun ancak biraz soluklan ve gel anlat neler olduğunu.” İçeriye gitti ve döndüğünde elinde bir tabure vardı. Tabureyi yavaşça Ameth’in yanına bıraktı ve dükkânın kapısını kapayıp sürgüyü çekti, dündü ve şöyle dedi “anlatsana, buraya gelene kadar neler oldu?”
Ameth hızla oturdu ve anlatmaya başladı.
“Biliyorsun geçen yıl bir yolculuğa çıkmıştım, köklerim hakkında bir araştırmaya. Beş yüz yıl önce yok olan atalarım hakkında. Eun Hükümdarlığının arkasında sadece on altı tane heykel kaldı. Şehirlerdeki her şey yok oldu ve binalar dışında başka bir şey kalmadı onlardan geriye. Hızlıca kurulmuş devasa bir imparatorluğumuz vardı ki bunu herkes biliyor zaten. İşin garibi geriye hiçbir şey kalmamasıydı.”
Bu sırada Theria elinde bir içki ile geldi ve bir bardağı Ameth’e uzattı.
“Efsaneleri biliyorsun, özellikle Ellear’ın Altın kılıcı hakkında olanları. O efsane olmayabilir çünkü bazı kanıtlar buldum onun hakkında.” Bir yudum daha aldı içkisinden, “Aune adasına ilk gidenler Eun Hanedanından olanlardı biliyorsun. Söylenene göre Kral Ellear’ın kılıcı oradaymış. Düşünsene bir, Ellear’ın kılıcı!”
Theria sakalını sıvazladı ve bir süre suskun oturdu. Sonra şöyle dedi “Hala sorumu cevaplamadın, ne oldu buraya gelene kadar?”
Ameth’in yüzüne bir gülümseme yayıldı. Dostu Theria’nın kıvrak zekâsından hiçbir zaman kaçamamıştı diliyle. İçkisinden bir yudum aldı ve sözüne devam etti:
“Bir sene önce çıktığımda doğudaki eski Eun şehirlerine gittim; Biliyorsun, Féra’nın hala Eunlara ev sahipliği yaptığına dair efsaneler var, o yüzden oraya baktım ancak bir tane bile Eun ile karşılaşmadım. Hatta denizin diğer tarafındaki Sehual’e kadar gittim. Altın kulenin harabelerini gezdim ve araştırmalar yaptım. En eski kütüphaneden kalanları olabildiğince okudum ama hiçbir şey bulamadım.”
İçkisinden bir yudum daha aldı.
“Oradan dönerken, harabelerin içinde bir kadınla karşılaştım. Kadın bana baktı ve aradığım şeyin Ellear’ın kılıcı olup olmadığını sordu. Tabi ben şaşırdım o an ve ona ‘evet’ dedim. Kadın bana dedi ki, onu aramak istersem asla bulamazmışım ama ne olursa olsun o beni bulacakmış. Tabi ben ciddiye almadım ve oradan derhal ayrıldım. O gece bir tüccar ve devesi ile karşılaştım. Adam ben, görür görmez üstüme saldırdı. Benim kılıcım uçtu elimden ve kumların arasında kayboldu. Adamla yaptığım uzun bir dövüşten sonra adamı öldürdüm”
İçkisinden bir yudum daha almak isterken, bitmiş olduğunu fark etti.
“Biraz daha içki versene? Neyse nerede kalmıştım?”
İçkisi geldiğinde bir yudum aldı ve devam etti.
“Adamın yüklerinde bir kitap buldum. Kitap’ın ismi ‘Ellear’ın Hükümdarlığı’ydı. Tabi o gece o kitabı okudum ve bolca şaşırdım. Çünkü içinde kılıç hakkında oldukça şey vardı. Sabah olduğunda adamın yüklerini karıştırdım ve iki tane daha kılıç buldum. Onlardan bana en iyi gözükenini aldım yanıma. Benim eski kılıcımdan bile daha iyidir bu kılıç”
Elini uzun pelerininden içeri attı kılıcı gösterdi. Söze tam devam edecekken Theria söze daldı.
“Vay canına! Bu gerçekten değerli bir parça! Sarı Eun Demirinden yapılmış. Biliyorsun bunlar çok iyi fiyata gidiyor bu aralar. Ona dikkat et. Eski bir parça olmalı, en son Eun askerleri kullanmıştı onları!”
“Bu kılıçla babamı öldürdüm Theria, emin ol edeceğim.”
“Yine mi?”
Ameth onu duymamış gibi devam etti söze.
“O günden sonra buraya yolculuğa başladım, çünkü o adada olduğuna dair efsaneler var.”
“Ve bendende o adaya gitmek için gemi istiyorsun öyle mi?”
“Hayır, bu sefer senin başına bela açmak istemiyorum. Sadece bana söyle ne zaman ve nereden kalktığını geminin, ben gizlice gireceğim.”

-Deniz yönünden Aesa şehri