"Thibaud Pradier, Zeka Küpü bilgi yarışmasına hoş geldiniz."
"Teşekkür ederim."
Thibaud Pradier, otuz yaşını geçmiş, iş hayatında başarılı olmayan bir öğretmendi. Küçük çocukları ve onların mızmız tavırlarını hiç sevmezdi. Sırf babası ölüm döşeğinde inat etti diye öğretmen olmuştu. Sevmediği işi yapmak ona para kazandırıyor, ancak mutluluk getirmiyordu. Sürekli çocukların sorunlarıyla ilgilenmek, kendini eğitime adamış öğretmenlerin dırdırlarını dinlemek zorunda kalıyordu.
Hele terbiyesiz, çalışmak istemeyen serseri tipli öğrencilere bir şeyler anlatmak ve ders çalışmalarını öğütlemekte sıkmıştı artık.
Thibaud Pradier`in asıl hayali otel sahibi olmaktı. Bu yarışmayı görene kadar bu hayalini hep ertelemişti. Ama şimdi, eline büyük bir fırsatın geçtiğini hissediyordu.
Bilgi birikimi az olmasına rağmen o, kendisine sonuna kadar güveniyordu. Buradan alacağı birkaç Rene (yarışma para birimi) onu otel sahibi yapmaya yetecekti.
Yarışmayı sunan Mathis Tricot, soru kağıtlarını incelerken göz ucuyla da Thibaud`a baktı. Bu bakışlar insanı strese sokan türden bir bakıştı. Küçümseyici, zorlayıcı ve baskıcı...
"Kuralları biliyorsunuzdur umarım?"
Thibaud, son derece sakindi. "Tabi ki, biliyorum."
"Öyleyse yarışmamızın başlaması için ondan geriye sayalım."
Seyirciler yüksek sesle ondan geriye saymaya başladılar. Thibaud, o dakikalarda kendini bunalmış ve küçülmüş hissetti. "Tanrım kolay sorularda takılıp rezil olmayayım, lütfen" diye dua etti içinden. "Yoksa öğretmenlerin maskarası olacağım."
Sıfır sayısından sonra korna ziline benzer bir ses duyuldu. Yarışma başlamıştı. Herkes o anda derin bir sessizliğe büründü. Thibaud`un kalbi küt küt atıyordu. Elleri terlemişti. Kendisini ne kadar sakin hissetmeye çalıştıysa da başarılı olamıyordu. Kısa kollu giymesine rağmen kendisini pişmiş hissetmişti.
"İlk sorunuzu soruyorum, Bay Thibaud."
Kısa süreli bir sessizlikten sonra ilk soru soruldu.
"Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen ortak birimi olan Euro’yu kabul etmeyen ve kendi para birimini kullanan ülke hangisidir?"
Thibaud, uzun süre düşünmek durumunda kaldı. Hiç bir fikri yoktu ve a, b, c, d diye şıklarda yoktu. Tek cevap hakkı vardı ve soru son derece zordu.
"İngiltere," diye cevapladı. Aniden aklına gelmişti.
"Doğru cevap, tebrik ederim, Bay Thibaud. İkinci sorunuz geliyor şimdi." İlk soruyu bilmesine rağmen kimse alkışlamadı. Çünkü bu yarışmanın kuralı buydu. Son soruyu bilene kadar kimse alkışlamıyor, yarışmacıyı strese sokmuyordu.
"Her hangi bir spor karşılaşmasında spor ahlakına uygun davranan kişilere verilen ödülün adı nedir?"
Thibaud, bu soruyu görünce çok sevindi. Çünkü spor ilgi alanıydı ve cevabını biliyordu. Tereddüt etmeden, "Fair play" diye cevapladı. Cevabı doğruydu.
Üçüncü soru biraz daha basitti. "Romen Rakamında Hangi Sayı Yoktur? "
"Şimdi, ne yapacaksın bakalım Thibaud," diye içinden geçirdi. Öğretmen olmasına rağmen cevabı bilmiyordu. Soruyu iki-üç kere içinden okudu. Aklına gelmiyordu. Romen rakamlarını, sembollerini düşündü. Hangisinin sembolü yoktu? "Sıfır!"
"Doğru cevap, Sıfır. Tebrik ederim, Bay Thibaud! Gerçekten çok iyi gidiyorsunuz."
Kendisinden beklemiyordu bunu. Rahatlama geldi. Artık heyecanlı ve stres altında hissetmiyordu.
"Hangi Ülkenin İki Tane Başkenti Vardır?"
"Eyvah!" diye içinden geçirdi. Coğrafya bilgisi yoktu. Bu sorular onun öğretmenliğini sorgular nitelikteydi. Düşündü, düşündü, düşündü... "Güney Afrika!"
"Bravo! Doğru cevap."
Thibaud, şaşkındı. Aklına ilk geleni söylüyor ve tutturmayı başarıyordu. Bu bir şans mıydı yoksa tanrının lütfü müydü?
"Uluslar arası Adalet Divanı’nın bulunduğu şehrin adı nedir?"
Thibaud, koltuğa yaslandı. Ellerini saçlarının arasını götürüp düşünmeye başladı. Şansı yanında değildi artık. En azından öyle hissediyordu. Aklına ilk gelen cevabı verdi. "Lahey!"
İlk öyküm. Umarım sıkılmadınız, devamını yazayım mı? Beğendiniz mi?