Bölüm 17 - ÇıkışMüzik:
https://youtu.be/QAWSzAUaCIMEnerjisi tükenmek üzere olan kız, işi biterek gökdelenden çıkmıştı ve şarap mahzenine doğru ilerliyordu. Her yerine bulaşmış olan pislikten öte, kolundaki insan bulamacından oluşan kalıntı onu rahatsız etse de, duracak vakti yoktu. Okçu'nun çatışmasının sesleri hala -daha uzaktan da olsa- etrafta yankılanıyordu. Yavaşça korkusu geçerken, kanında dolaşan adrenalin azaldı ve yorgunluk çöktü üstüne. Etrafını kolaçan etmeyi ihmal etmeden yürürken, aşağıda gördüğü şeylerin ne olduğunu düşünüyordu. "Layık" addedilen kişiler o yürüyen ölülere mi dönüşüyordu? Hayır, bu olamazdı çünkü çok fazla vardı ve pek de bir işe yarıyor gibi durmuyorlardı. Onun gibi sivil birisini durdurmak için çok elverişli olsalar da silahlı bir birliğe karşı işe yaramazlardı. Ayrıyetten gen havuzuna katma işleminin bu tarz bir şey olması mantıklı gelmiyordu. O zaman geriye tek bir seçenek kalmıştı; şehirden kaybolan bütün o insanlar, avlanmış ya da kaçırılmış olsun, şimdi o garabetlere dönüşmüştü. Neden yaptıklarını anlayabiliyordu, değersiz buldukları kişileri dehşet saçan silahlara dönüştürüp avladıkları türün üstüne salıyor olmalıydılar. Hem pek kaynak harcamamış hem de daha zor koşullar yaratarak daha sağlam bir eliminasyon yapmış olacaklardı böylece.
Kabul etmek istemese de etkili bir yoldu bu. Apokhsaj denilen bu yaratıkların kaç gezegeni bu şekilde yok ettiklerini merak etti. İnsanlığın -ve dolayısıyla onun- sonu pek de iyi görünmüyordu. Ancak belki, Okçu gibi başkaları da varsa bir şansları olabilirdi. Gerçi o da, kıza ne ile karşılacağını, hatta verdiği silahın işlevini bile söylemeden, kendisini boktan çukurun içine yollamıştı. Tahmin ettiği gibi tehlikeli ve pek çok şeyi açıklamayan birisiydi. Neden hiç tanımadığı birisine, hele bir uzaylıya güvenebileceği düşünmüştü ki?
Yorgunluktan yıkılmak üzereyken gizlenmiş mahzenin bulunduğu dükkana adımını attığında bir rahatlama dalgası kapladı içini. Sonunda güvenli bir yere varmıştı. Guerra'nın uyanıp uyanmadığını merak ederek mahzene yöneldi. Acaba, olan biteni açıklayan notunu almış mıydı?
Bunları düşünerek merdivenlerden aşağı inmeye yeni başlamıştı ki, aşağıdaki mumlardan gelmesi gereken ışığın orada olmadığını fark etti. Bir gariplik vardı. Artık böyle durumlara şartlanmış zihni, ona bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu. Bıçağı çekerek çömeldi ve yavaş, sessiz adımlarla aşağı inmeye devam etti. Birisinin odada dolandığını duymuştu. Guerra mıydı o? Öyle olsa neden karanlığın içine gezinsindi? Peki o zaman bu kişi kimdi ve savaşçı kadına ne olmuştu?
Yapılacak tek şey vardı, bu tehdidi etkisiz hale getirmeliydi. Bıçağın düğmesini kavrayıp, daha önce yaptığı gibi önüne doğrulttu. Merdivenler biterek sert zemine bastığında, ayağının altında çıtırdayan bir şeyin sesi, hafif de olsa, otuz metrelik odaya yayılmıştı. Başka çaresi kalmayarak ileri atıldığı esnada, arkasını dönen figürü geriye kalmış tek bir mumun ışığında gördü. Guerra'ydı bu. Tam rahatlayacaktı ki, kadında bir gariplik seziverdi. Kamburu çıkmış şekilde duran savaşçının derisinin rengi iyice solmuştu ve gözleri bomboştu. Saydamdı. Daha, yakın bir zamanda gördüğü bir saydamlıktaydı.
"Hayır hayır hayır..." diyerek geriye çekilirken, olan biteni inkar etmeye çabaladı.
O güçlü kadın bu hale gelmiş olamazdı.
Guerra ağzını açıp doğal olmayan bir hırıltı koyuverdi.
Hayatını kurtaran o insan, bu şeye dönüşmüş olamazdı.
Kıza doğru savsak adımlar atarak yaklaştı asker.
İyileştirmişlerdi onu. Kurtulmuştu o.
Genci, mengene gibi sıkan kollarıyla tutmuştu Guerra. Isırmak için ağzını açtı.
Düğmeye basmasıyla beraber fışkırmasını beklediği soğuk dalgası gelmeyince, ona kenetlenmiş olan yeşil gözlerin içine bakarak, bıçağı Guerra'dan geriye kalmış bu garabetin çenesinin altından saplayıp beynine kadar soktu ve çevirdi. Darbenin etkisiyle çenesi "tak" sesiyle kapanan ceset, biraz sallandıktan sonra yere yıkılıverdi.
Yarım saat sonra şehir merkezinden gelen bir patlama sesi duyulmuştu. Bir saat sonra ise Okçu mahzene geldiğinde, üstüne kamuflaj giysisi serili cesedin başında oturan kızı buldu. Kolunun teki her türden insan sıvısıyla kaplanmıştı, diğeri ise Guerra'dan akan kurumuş kanla. Ağlamıyordu, sadece, merdivene yönelmiş olsa da aslında boşluğa bakan gözleriyle olduğu yerde duruyordu.
Bölüm 18 - Görüşme"İki ay önce şehirden nasıl kurtulduğumu sormuştunuz. Aynen böyle oldu," dedi, üstünde siyah hatlarla kaplı kızıl desenlerin bulunduğu beyaz bir svetşört giyen kız.
"Peki Veritas -Okçu'nun adı buydu- hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu, hologramdan yansıyan kişilerden birisi.
Aynı kadın gibi, o da mavi deriliydi. Erkek olsa da, Veritas gibi uzun ve ince bir yapıya sahipti. Ancak bu görünüşün altında aslında neyin yattığını iyi biliyordu kız; kafasına bir şey koydu mu onu her şey pahasına kovalayan bir avcı. Bu canlıların, Okçu'dan öğrendiğine göre, Apokhsaj ile aynı atasal türü paylaştığı düşünülürse şaşılacak bir şey yoktu.
"Yöntemleri zaman zaman hoş olmasa da -derken kadının ona hiç bir şey söylemeden yürüyen ölülerin arasına "test" amaçlı yollaması gelmişti aklına- çok şey öğrenebilirim," diye yanıtladı, bir yandan arkada kenetlediği elleriyle oynayarak, sanki askeri bir disiplin komitesi tarafından sorguya çekiliyormuş gibi hisseden kız.
Gerçi olan bitenden çok da uzak değildi. Okçu onu çırağı olarak yetiştirmek istiyordu fakat onun türü olan Leivarh'ın tarihinde daha önce görülmemiş bir istekti. Bu yüzden -türünün yasalarına aykırı olmasa bile- üst kuruldan izin alması gerekmişti. Ana gezegen çok uzakta olduğu için kuantum dolanması sayesinde çalışan hologramlar aracılığıyla bir görüşme yapıyorlardı şu an.
"Bunun alışılmadık bir durum olduğunu biliyor olmalısın. Sen ne düşünüyorsun?" diye Veritas'a sordu, diğerlerine göre daha olgun görünen kadın üyelerden birisi.
Kuruldaki herkesin ona büyük saygı duyduğunu fark etmişti Aletheia.
"Sadece yüz yaşında bir genç olabilirim ama yargımın arkasındayım. Kızda potansiyel var," diye yanıtladı, Okçu.
"İşaretler ne olacak?" diye sordu, ilk konuşan erkek.
Vilor isimli bu adamın, olan bitenden hoşlanmadığı belliydi. Ancak kendince haklı nedenleri vardı. Makine yok edildiği halde Aletheia'nın üstündeki rünler geçmemiş, aksine artmış ve belirginleşmişti. Daha önce duyulmamış bir olaydı. Veritas bunun sebebini şuna bağlıyordu; makine yeni bir model olmalıydı. Elektronik bomba sayesinde etkisiz hale getirilmeden önce, son anda, kendisini yok eden kişi olarak Aletheia'yı belleyip onu işaretlemişti. Bu mantık, aynı zamanda, neden insan kızındaki İşaretler'in bugüne kadar gördüklerinden farklı olanları içerdiğini de açıklıyordu.
"O konuya gelirsek... Aletheia?" diyerek sözü ona bıraktı kadın.
Büyük kozlarını oynamanın vakti gelmişti.
"Şehirden kaçtıktan sonra bir şey fark ettim. Apokhsaj varlığımı sezebiliyor fakat bu karşılıklı. Ben de onları sezebiliyorum," dedi kız.
Hayret içinde kalan kurulun sesi soluğu bir anda kesilmişti. İçten içe gülen Veritas, istediği tepkiyi elde ettiğini bilerek eğlendi.
"Dediğiniz doğruysa, o zaman hemen insan kızını buraya getirerek üstünde çalışmalıyız," dedi, Vilor.
"Bilinçli canlılar üstünde deney yapmanın yasak olduğunu biliyor olmalısın. Galaktik Konsey'in emirlerine karşı çıkmak mı istiyorsun, sevgili Vilor?" dedi, iğneleyici bir eda haricinde, istifini bozmayan Veritas.
"Saçmalık. Bu teknolojiyi anlayabilirsek ne kadar işe yarayacağını görmemek için kör olmak gerek," dedi adam.
Aletheia ona hak veriyordu. Tam anlamasa da, bu anomali çözülürse neler yapabileceğini kimse tahmin edemezdi.
"Vahşiler gibi hemen birbirimizi yememize gerek yok," dedi olgun kadın "Eminim Veritas'ın aklında bir şeyler vardır."
"Tabii ki de, sayın Leina. Gemimdeki teknoloji ile çoktan kıza kısa bir tarama yaptım. Eğer çırak isteğimi kabul ederseniz bunları size yollayacağım ve daha fazla analiz yaparak, veri aktarmaya devam edeceğim," dedi, Okçu.
Gözlerini kısan Vilor ona onaylamaz şekilde baktı. Üst kurula alenen şantaj yapma cesaretini bulan bu aptal sinirlerine dokunuyordu fakat yapacak bir şey yoktu.
"Öyle olsun. Oylamaya geçelim," dedi adam.
Kuruldaki beş üyenin hepsi de teklifi kabul etmişti.
"Veri ağını çırak kabul işlemi için açacağız," dedi adam ve ekledi "Beni hayal kırıklığına uğratıyorsun, Veritas. Galaksiye bir birey yerine bir nesne bırakmayı tercih etmeyi senden bile beklemezdim."
"Kibir cidden kötü bir şey," dedi, onun görüşünü zerre umursamayan kadın.
"Görüşme bitmiştir," demesiyle Leina'nın, hologramlar yok oldu.
İkisi de rahatlayan -kendi türlerine göre- genç kadınlar, bir an bakıştıktan sonra uzay gemisinin mutfak bölümüne geçtiler.
"Nesne ile neyi kastetti o adam?" diye sordu, insan kız.
"Boşver, kibrinden önünü göremeyen bir budala sadece. Ne istiyorsun? Siz insanların kırmızı eti çok sevdiğini duymuştum," dedi kadın.
Olur anlamında başını sallayan kız, açık gri metalden yapılmış odada ilerleyerek bir koltuğa oturdu. Son haftalarda bir çok şey yaşamıştı ve hala burada olduğuna inanamıyordu. Guerra'nın ölümü ve şehirden kıl payı kaçışlarının ardından, bir süre depresif gezinerek Okçu ile konuşmayı reddetmişti. Ne de olsa kadın onu, neyin içine girdiğini bile söylemeden yaşayan ölülerin arasına yollamıştı. Bunun dışında, ilk başta mavi derili bu uzaylıyı, savaşçı kadının ölümünden sorumlu tutmuştu. Oysa Guerra'nın zehirlendiğini anlamasının bir imkanı yoktu. Sonuçta bir doktor ya da benzeri bir şey değildi o. Aptallık ederek, ilk konuşmalarında kadına bağırıp çağırırken, o hiç bir cevap vermeden kızı izleyerek öfkesinin hedefi olmayı kabullenmişti. Daha sonra utanarak özür dilediğinde ise hiç bir sorun olmadığını söyleyerek, asıl niyetini açıklamıştı.
Kızın hayatta kalma yeteneğinden etkilenen Veritas, onu kendi yanına çırak olarak almak istemişti. İlk konuşmalarında, insan kızı sınamak için özellikle tavır takınmıştı. Yeterince uygun olduğuna karar verdiğindeyse, onu yer altına yollayarak asıl testi gerçekleştirmişti. Kendi dediğine göre gidip bombayı döşemesi onun için hiç bir sorun olmazdı, ki bundan şüphe etmiyordu.
"Aklıma takılan bir şey var. Neden senin üstünde hiç bir işaret yok? O kadar süre şehirde bulundun," diye sordu öğrenci.
"Kız sonunda karamsar halinden çıkmış demek," dedi eti kesen Veritas "Apokhsaj her makineyi, avladığı türe özel tasarlar. Beni hedef almıyorlardı."
Bunu tahmin etmişti zaten kahverengi saçlı insan ama doğrulamak başka bir şeydi. Hayatında öğrendiği bir şey varsa, o da, mantığın gerçekten çok daha kapsamlı bir şey olduğuydu. Mantıklı olan bir şey çoğu zaman gerçekle örtüşmüyordu.
"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu.
"Veri ağının açılmasını bekliyorum. O zaman kızın kabul işlemini gerçekleştirebileceğiz."
"Neden hep benden üçüncü kişi olarak bahsediyorsun?" diye bir soru daha geldi.
"Ah, her zaman değil. Yine de anladım. Eski bir alışkanlık," diyen kadın keyifli şekilde yemeği yapmaya devam etti.
Onu çözemeyen Aletheia merakla kadını süzdü. Mavi derili bu uzaylı, küçük fakat diri göğüslerini kapayan beli açık ve ince, gri bir tişört giyiyordu. Guerra'nın fiziğiyle alakası olmasa da, karnından aşağı "v" şeklinde inen iki kas çizgisi ise antrenmanlı olduğunu gösteriyordu. Altındaki, tişört ile aynı renk şort da uzun, sıkı bacaklarını belli ediyordu. Şehirde ilk karşılaştıklarında da böyle giyinmişti, bir tek sırtındaki pelerini vardı ek olarak. Kuruldaki kişilerin böyle ince giysilere sahip olmadığını da fark etmişti, Aletheia. Acaba kendi dünyalarındaki hava daha soğuk olduğu için Yerküre gibi bir gezegen bir Leivarh'a çok mu sıcak geliyordu?
Bunlar bir kenara, kadın sözcüklerini çok iyi seçiyordu. Yalan söylemiyordu (en azından bildiği kadarıyla) fakat bütün gerçeği söylemeden başkalarını manipüle etme gibi bir yeteneğe sahipti. Kaçamak konuşan birisinin aksine, yeri geldiğinde -kurula yaptığı gibi- ültimatom vermekten de çekinmiyordu. Aynı zamanda, hem yüz yılın getirdiği bilgeliği hem de gençliğin verdiği atılganlığı taşıyordu. Kısaca, kadının aklında habire bin tilki geziyormuş gibi hissediyordu. Merakını uyandırmıştı bu durum.
"Kız aklındakileri paylaşacak mı yoksa bakmaya devam mı edecek?" diye sordu, kadın.
"Şey, şehirde olan biten her şeyi neden kurulla paylaşmadın?" diye bir karşılık geldi.
"Bir spekülasyonu üst kurula bildirmek için yeterli bir sebep yok," dedi Leivarh kadını.
"Ne gördüğümü biliyorum."
"Canlılar pek çok şey görür. Kendi yaptığı yemekte tanrısının yüzünü gördüğünü sanan pek çok kişi mevcut," diye lafı dolandırdı.
"Öyle olmadığını biliyorsun," dedi, Aletheia.
"Diyelim ki, kız bu kısa sürede İşaret üstünde ustalaştı ve Apokhsaj olmadığını düşündüğü bir şey sezdi. Kurula bunu inandırabilir mi? İnandırsa ne olacak? Varlığı belirsiz bir şeyi bir Leivarh nasıl avlayacak? Ya da neden avlasın?" diye hızlıca bombardımana tutarak, onu bir köşeye kıstırdı.
Haklıydı da. Kaçtıktan sonra, bir süre yakınında konaklamak zorunda kaldıklarında, Aletheia artık ölülerle dolu olan şehirden garip bir şeyler sezmişti. Zamanla rünlerin hissine alıştığı için bunun farklı olduğunu biliyordu ama kime nasıl açıklayacaktı?
"Peki istila hakkında ne yapacağız? Dünya yok mu olacak?" diye sordu, fikirleri tükenerek.
"Bir anda dünyayı umursamaya mı başladı kız?" diye, hedefi on ikiden vuran son soru geldi bunun üstüne.
Doğru, bencilliğini inkar edemezdi. Diğerleri pek de umrunda olmamıştı bugüne kadar, yıllar içinde kendi kendi yetmeyi öğrenmişti ama onun için gittikçe genişleyen bu evrende sabit bir noktaya ihtiyaç vardı. Yine de... bilmiyordu. Belki de saçma bir bağlılıktı hissettiği, insanlığı uzun süredir sevmiyordu ne de olsa. Yine de milyarlarca insanın ölmesi fikri doğru gelmese de, ne yapabilirdi ki?
"Ben kıza inanıyorum. Bu yüzden galaksinin merkezine gideceğiz," dedi o sırada, doğranmış etleri tencereye atan kadın.