Oluşum – Bölüm 2
Doğan...
Sadece araştırma ödevimin olduğuna sevinmeli mi yoksa üzülmeli miyim bilmiyordum. Fizik ile ilgili konular her ne kadar ilgimi çekse de, üzerinde bu kadar kafa yormak beni hiç olmadığı kadar sıkıyordu.Hem bütün günün yorgunluğu, hem de yaptığım araştırmalar sonucu oluşan yorgunluk hissi beni iyice halsiz bırakmış olmalıydı ki, yatağıma bir aslanın avına sessiz ve hızlıca yaklaşması gibi sessiz ve hızlı yürüdüm.Gözlerim yorgunluğuma yenilip yavaşça kapanırken, tek algılayıp, hatırlayabildiğim şey saatin 00:30’u göstermesiydi.
Gözlerimi açtığımda karşımda siyah, bulanık bir cisim duruyordu. Koyu renk mobilyaların, etrafa dağılmış siyah elbiselerimin ve solgun,beş rengi duvar boyasının bulunduğu odamda hemen ilgimi çekti.Gözlerimi hızlıca birkaç kez kırptım ve o bulanık cismin her uyanışımda karşımda beliren saatim olduğunu fark ettim.Halsiz ve durgun vücudumun tüm enerjisini kollarıma vererek, ani bir hareketle sıçradım ve saatime hiç olmadığım kadar yaklaştım.Saatin 7:45’i gösterdiğini görünce, okkalı bir küfür savurdum.Şaşkınlığımın beynime yolladığı sert sinyaller beni ayıltmaya yetmişti.Acele ve endişe içinde dar,uzun koridorda ilerleyip elimi,yüzümü yıkadım.Son günlerde yaşadığım olaylar beni iyice düşündürmeye başlamıştı.On beş , yirmi dakika kestirmek için beş dakika önce gözlerimi kapadığıma yemin edebilirdim.Ama aradan saatler geçmişti.Bu nasıl olabilirdi ki?
Ya yavaş yavaş deliriyordum, ya da beynim tahmin edemeyeceğim şekilde gelişen garip olaylar veya olmasını istemediğim şekilde bir dizi tesadüftü yaşadıklarımın hepsi…
Bunları düşünürken kaybettiğim on dakika ve araştırma ödevimin son kısmının hala bitmemiş olması yetmiyormuş gibi, birde okula geç kaldığımı düşünürsek fizik öğretmenimin bana karşı yönelteceği iltifatları tahmin bile edemiyordum.Üstümü giyinip, çantamı hazırlamam ilk defa bu kadar kısa sürmüştü.Okula geç kalmanın yarattığı endişe ve beraberinde biraz adrenalin hormonunun etkisi bile bu kadar çabuk hazırlanmama yardım edemezdi.Ya saatim benim inadıma bir ileri, bir geri gidiyor yada şu garip tesadüflerden birisi daha oluyordu…
Servisle okula gitmek içimdeki asi ve özgür çocuğa uygun olmadığı için aileme okula servisle gitmek istemediğimi söyledim. Ama böyle bir zamanda hiçte fena olmazdı…
Liflerimdeki problemden dolayı bacaklarımı fazla zorlayamadığım için, iki dakika koşup, beş dakika yürüdüm. Bu arada canım bir hayli sıkkın olduğundan etrafı incelemek gibi anlamsız davranışlar sergiledim. Sokağın köşesinden döndüğüm de karşılaştığım eski, ahşap köşk, az ilerisinde onca yüksek binanın arasında göze batan bir gecekondu. En ilgi çekici olan ise okulun iki sokak aşağısındaki bir köşk! Bu köşkün yarısı tamamen yepyeni, bakımı yeni yapılmış gibi parlayan ahşap kaplamasıyla tüm güzelliğini korurken, diğer yarısı sanki yıllardır hiç bakım yapılmamış, kirli ve eski duruyordu. Beni en çok şaşırtan daha önce o köşkte kimseyi görmezken, şimdi bodrumunda bir karaltı olmasıydı…
Evin önünde ufak bir penceresi olan bu bodruma bir tek buradan ışık vuruyordu. Biraz duraksayıp içerde biri olup, olmadığını öğrenmek isterdim ama daha fazla geç kalamazdım. Yirmi dakika içinde okula vardım.Herkes çoktan içeri girmiş, ders başlamış ve hatta ilk ders bitmek üzereydi…
Güvenlik görevlisi hiç şaşırmamıştı. Her zamanki el ve mimik hareketleriyle “Nerede kaldın? Çabuk gir içeri!” cümlesini hiç zorlanmadan anlatabilmişti.Kapıyı açtı ve içeri girmem için elini okula doğru uzatıp “Hadi!” dedi.Kendimi tutamayıp güldüm.”İri yarı,şişman ve göbekli birine o kadar dar üniforma giydirilir mi?“ diye düşünmeden edemedim.Yavaşça içeri girdim.Karşımdaki soluk yeşil,üç katlı okulu süzdükten sonra beş-altı adım yürüdüm..Kafamı bahçeye doğru çevirince, banklardan birinde oturan birini gördüm.O anda okyanus mavisi kıyafetleri, ten renginin solgunluğu değil, buz gibi ve korkusuz bakan gözleri ilgimi çekmiş olmalı ki, kafamı çevirir çevirmez göz göze geldik.
Ne zamanın bir önemi kalmıştı o an, nede yaşadığım endişe duygusunun. Bir an olsun zamanın benim için hiçbir öneminin kalmaması öyle hoşuma gitmişti ki gözlerimi hiç kaçırmak istemiyordum. Nedenini bilmiyorum ama birden gözlerini gözlerimden çekti. Gökyüzüne baktı ve yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Son bir kez yüzüme bakıp aynı hızla arkasını dönüp, ağaçların arkasına doğru yürüdü. Biraz duraksadıktan sonra arkasından koştum ama bahçede kimse yoktu. Bunun üzerine de bir on dakika daha kafa yorarsam neler olur düşüncesiyle kendimi toparlayıp, hızlı adımlarla okula yürüdüm.