Serinin ilk üç kitabını Tüyap’ta almıştım ve 5 gün önce okumaya başladım. Fırtına Büyücüsü’nü bitirdim, şu an Kurtadamlar’ın ortalarındayım.
İlk kitabı bitirip rafa geri koyduğumda hoş bir tat bıraktı ve elim ikinci kitaba gitti. Sade bir dil, iyi mizah, iyi kurgu, eğlendirici karakterler… Uzaktan bakınca sıradan bir seri gibi duruyor ama yazarın yaptığı şey fantastik klişeleri toplayarak özgün bir hale getirmek. Çok güzel düşünülmüş, sürükleyici bir kitap. Fakat yazarın tek bir kusuru var -bana göre-, o da yazarın çoğu bilgiyi, fazla tekrar etmesi. Mesela ilk kitapta ard arda bahsettiği ve üzerinde durduğu şeyleri, ikinci kitapta tekrar ele alması gibi. Bilmiyorum, belki de Harry’nin huylarından biridir.
İlk kitap üzerinde durursak, sanki gizem az gibiydi. Katili, kitabı elime almadan bildiğim halde[*]legalmc'ye selam[/*] bir 65-70 sayfa öncesinden insan seziyor. Fakat ona rağmen insanın kitabı bırakası gelmiyor.
İkinci kitaba gelirsek, sanki daha bir gizemli olacak gibi. İlkinden daha fazla beklentim var. Aksiyon derecesi de daha yüksek gibi. Ayrıca bir sevindirici nokta da kitapların ufak da olsa birbirine bağlantılı olması. “Önceki kitaptakiler oldu bitti hadi yenisine geçelim” kafası yok yani, ilkinde olanlar ikincisini etkiliyor.
Bir de şu var: Harry’nin etrafındaki kadınların hepsi de neden güzel, çekici ve alımlı olmak zorunda? Bazen yüzüm
şu şekli aldı okurken. Neyse.
Harry Dresden’e gelirsek, tipik bir anakarakter. Başı beladan kurtulmayan, zamansız mizah anlayışı olan, biraz gıcık, biraz sempatik, sıkı pataklanan, sıkı intikam alan, sıkı bir karakter. Kitabı onun ağzından dinlemek sevindirici, daha fazla yakınlık kurarak daha çok keyif alıyor insan. Ayrıca sabırsızlıkla geçmişi hakkında ayrı bir bölüm bekliyorum. Ne bileyim, rüya görmüş olsun, birine anlatmış olsun. Yoksa içimde bir ukte kalacak.
Üşengeçliğimi dize getirip, ikinci ve üçüncü kitapları da bitirirsem tekrar buralarda olurum. Fakat İthaki yüzünden, insanın acele edesi gelmiyor.