Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - erenemre

Sayfa: [1] 2
1
10. Yıl Şenlikleri / Ynt: Kayıp Rıhtım 10 Yaşında!
« : 06 Ocak 2018, 15:37:23 »
İyi ki doğdunuz! Hem kanlı canlı hem oturaklı hem de samimi bir ortam burası.

2
Yılın En İyi Yabancı Çizgi Romanı: Uyanış - Sean Murphy, Scott Synder

Yılın En İyi Dergisi: Yabani (Gerçi yılın başında düzenli yayın hayatı bitti. Yine de artısıyla eksisiyle büyük bir boşluğu dolduruyordu)

Yılın En İyi Kapak Tasarımı: Bitmeyen Savaş - İthaki. (Bir hakkım daha varsa: Yenilmez - İthaki)

Yılın Yayınevi (Edebiyat): İthaki (Özellikle heyecanla yeni sürprizleri takip ettiğimiz bilimkurgu klasikleri serisi nedeniyle)

Yılın En İyi Dizisi: Stranger Things 2 (O neydi öyle ya!)

Yılın En Güzel İncelemesi (Kayıp Rıhtım): Orada Bir Yerde: Tam Dilimin Ucunda. (Kitabı beğenip beğenmediğimden bağımsız olarak okuması keyifli, hoş bir dille yazılmış olduğu için. Kitapların arka kapak tanıtımlarının sık sık içerikle bağdaşmaması gibi her okurun bilip de dillendirmediği noktalara da değinilivermiş.)

Yılın En Güzel Haberi (Kayıp Rıhtım): İran, Dünyanın En Büyük Kitabevine Ev Sahipliği Yapıyor! (Beni özellikle mutlu ettiği için değil, ilginç ve iyi hazırlanmış bir haber olduğu için)

Yılın En Güzel Köşe Yazısı (Kayıp Rıhtım): Çevirmenin Çemberi: Ender'in Gölgesi

Yılın En Güzel Projesi (Kayıp Rıhtım): Hugo Ödülleri 2017: Kuduz Köpekçikler Yine Saldırdı (Yıllardır devam eden bir inceleme dosyası olduğu için proje kapsamına soktum. Bu yazılardan haberiniz yoksa çayınızı, kahvenizi, çöreğinizi alın 'Çanlar Hugo Ödülleri İçin Mi Çalıyor?'dan okumaya başlayın. Oooh mis.)

3
Televizyon / Ynt: Stranger Things
« : 26 Kasım 2017, 16:14:10 »
Stranger Things 2 ile ilgili sadece şu yorumu yapıyorum: asdasdasdas.

4
Liman Kütüphanesi / Ynt: Dikkatinizi Çeken Yayınlar
« : 08 Temmuz 2017, 10:12:27 »


Elon Musk – Ashlee Vance

Birçoğumuz o ya da bu şekilde bilimkurgu okuyoruz, alternatif gelecekleri hayal ediyoruz ve haliyle geleceğe ümitle bakmak istiyoruz. Ama bazen, haberlere falan çok takılınca, öyle karamsar bir tabloyla yüz yüze kalıyoruz ki sonunda zombi istilası bile pek de fena olmayan bir alternatif gibi görünmeye başlıyor. Bu ortamda Elon Musk diye bir adam çıkıp diyor ki Mars’a gitmek için hazırlıklar tamam sayılır. Nasıl merak etmeyeceksiniz?

Elon Musk’ın Mars’ı kolonileştirme planlarını anlattığı videoyu izledikten sonra bu adamı tanımam lazım dedim. Normalde biyografi okumuyorum. Bu yüzden bu kitabı çok dikkatli seçtim ve buna rağmen korka korka aldım. Ama elime geçince kitaba resmen yapışıp kaldım. Ashlee Vance harika bir iş çıkarmış. Yıllardır teknoloji gazeteciliği yapan birisi olduğu için olaylara derinlemesine bakabiliyor ve son derece hoş bir dili var. Paypal, Tesla Motors ve SpaceX şirketlerinin iç dünyasını ve mühendislerin yaşadıkları zorlukları hikâye anlatır gibi anlatmış. Fabrikaların içini ve çalışma koşullarını bize canlı biçimde tasvir etmiş. Hatta Elon Musk’ın SpaceX fabrikasında gece yarısından sonra çalışmaya devam eden adanmış mühendisleriyle birlikte çevirdiği Counter Strike partilerine kadar aktarmış, gerisini siz düşünün. Adeta bir roman gibi akıcı şekilde okunuyor. Zaten kitabım elden ele dolaşa dolaşa eskidi.

Elon Musk’ın macerasını öğrenmek ve onunla yolu kesişen diğer idealist insanları tanımak beni etkiledi. İnsanoğlunun kafaya koyunca neleri başarabildiğini hatırlatıyor ve geleceğe dair ümit veriyor.
 
Önemli not: Türkçe baskısını hiç bilmiyorum, o konuda dikkatli olun. Kitap Türkçeye çevrilmiş ve hatta dördüncü baskısı bile yapılmış sanırım. Ama ne yayınevi ne de çeviri kalitesi hakkında fikrim yok. Kitabın ilk sayfasını açıp okuyun, su gibi akmıyorsa çeviri o kadar da iyi değil demektir.

 


Türkçe çevirisi yayınlandığında hemen alıp okumuştum. Yani ilk baskıyı okudum. Dili genel olarak iyi olsa da kitabın bir kısmında sayfaların karışması gibi bir durum söz konusuydu. Fakat dördüncü baskıya baktığımda bu sorunun çözüldüğünü fark ettim. Kitabı okumak isteyen arkadaşlara bu nedenle en son baskıyı edinmelerini tavsiye ederim.

Musk'ın yaptığı işler, o zamanlar bende de hayranlık uyandırmıştı ama bilim ve teknolojideki gelişmelere bakınca bu adamın yaptığı işlerin biraz abartıldığını düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, küçümsemiyorum, çok büyük işler yapıyor ama yine de biraz abartılıyor. Her yerde Elon Musk hakkında bir halkla ilişkiler çalışması var. Bence bu kitap da onlardan biri.

Katkı için çok teşekkürler, görüşlerinize birçok açıdan katılıyorum. İnternetteki haberleri takip ettiğinizde sanki Elon Musk roketleri kendi elleriyle inşa ediyor gibi bir izlenime kapılıyorsunuz ve muazzam fedakârlıklarla bu günlere gelinmesini sağlamış binlerce şirket çalışanı tamamen gölgelerde kalıyor. Maalesef böyle büyük çaplı işlerde genel geçer bir durum bu. Yarın öbür gün mesela kütle çekim dalgalarının gözlemine Nobel Ödülü verilirse son derece zor teknik problemleri çözen binlerce mühendis veya bilim adamının adını bile duymayacağız. Enstitülerin başındaki birkaç kişi ödülü alacak. Bu durum enstitülerin başındaki insanların gayretlerini ve başarılarını küçültmüyor aslında. Sadece toplumlarımızın ödüllendirme mekanizmaları böyle çalışıyor.
 
Şu görüşünüze tamamen katılıyorum: bugünün bilim ve teknolojisine baktığımızda elektrikli arabalar veya tekrar kullanılabilir roketler şaşırtıcı olmamalı. Ama buna rağmen Tesla Motors veya SpaceX dışında bu adımları atmaya niyetli şirket yok. Otomotiv devleri minimum fiyatla üretime odaklanmış durumda ve roket üreten devasa şirketlerin de uzay yolculuğu gibi idealleri kesinlikle yok. Bu nedenle ortaya çıkan ürünlerin kapasitesi bugünün imkânlarıyla yapabileceklerimizin çok gerisinde kalıyor. Sonuçta Elon Musk’ın şirketlerinin koyduğu hedefler (Mars’a insanlı yolculuk, telefondan bir mesaj ile çağırdığınızda sizi almaya gelen elektrikli arabalar veya herkes için ulaşılabilir yapay zekâ gibi) hayret ve takdirle karşılanıyor. Aslında Elon Musk’ın bir kişi olarak ne kadar başarılı veya dahi olduğu bence çok ilginç bir konu değil. Asıl ilginç olan adamın temsil ettiği idealler.
 
Kitabı alırken en büyük çekincem doğru dürüst araştırma içermeyen bir güzelleme çıkacak olmasıydı. Ama bence kitap esaslı bir araştırmanın ürünü. Amerika’nın en iyi okullarından henüz mezun bile olmadan ikna edilip işe başlatılan, ideallerini neredeyse ailelerinin bile önüne koyan sayısız mühendisin çabalarına (kesinlikle yetersiz olsa da) değiniyor. Elon Musk’ın bu adamları yer yer ne kadar acımasızca çalıştırdığı ve şirkete yıllarını vermiş insanları ne kadar kolay kovabildiği de anlatılmış.
 
Bence kahramanları seviyoruz çünkü onlar bizim hayallerimizi bizim yerimize gerçekleştirebilecek kişiler. Bunu toplumsal bir eleştiri olarak değil basitçe bir tespit olarak söylüyorum. Hiç halkla ilişkiler çalışması yapılmasa bile bilim/teknoloji ile ilgilenen insanlar olarak bizler Elon Musk gibi birini kahramanlaştırmaya eğilimliyiz diye düşünüyorum.

5
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Bilimkurgu Podcastleri
« : 10 Haziran 2017, 08:10:45 »
Son zamanlarda telefonumdan bilimkurgu hikâyeleri dinlemeye merak sardım. Gün içerisinde malum pek çok ölü vakit oluyor. Ulaşımda, bankada, doktorda, ev işlerinde vesaire bilumum sıkıcı ve kitap okuma imkânı da olmayan durum için gayet iyi bir seçenek oldu. Aranızda bilimkurgu podcastleri dinleyenler varsa bu başlıkta takip ettiğimiz yayınları ve ilgimizi çeken hikâyeleri tartışabiliriz.

Bütün dikkate değer yayınları yakaladığımı iddia edemem ama baya bir sitenin altını üstüne getirerek ulaştığım ve beğenerek takip ettiğim yayınları aşağıda listeleyip biraz da tanıttım. Bu listelediklerim gibi kısa hikâye odaklı yayınlar dışında seri olarak yayınlanan uzun hikâyeler veya ana içeriği tartışma, röportaj olan bir yığın podcast de var.

Clarkesworld
Her ay internet üzerinden yayınlanan bir bilimkurgu dergisi. Derginin kemik kısmını hikâyeler oluşturuyor ve her sayıda seçilen birkaç hikâyenin podcastini dinleyebiliyorsunuz. Bu dergiyi özel kılan şeylerden birisi hikâyeleri anlatan Kate Baker. Sakin ses tonu huzur veriyor ve karakterleri son derece başarılı seslendiriyor. Her hikâyenin başında „Now sit back, relax and let me tell you a story“ dediğinde zaten atmosfer tamam.

Clarkesworld 2006’dan beri yayınlanıyor ve Hugo dâhil birçok ödüle layık görülmüş, yayınladıkları hikâyeler de keza öyle. Yazarlara profesyonel piyasa ile aynı ücretleri ödüyorlar. Yani yayınlanan hikâyeler ciddi bir elemeden geçiyor ve kalitesi belli bir seviyenin üstünde oluyor.

Yayınlanma sıklığı: Ayda bir. Bu ay 129. sayıyı yayınladılar.
Ücretsiz içerik: Tamamen ücretsiz.
Gelir kaynağı: Dergi e-kitap olarak satılıyor ve bağış kabul ediyorlar.

Starshipsofa
Tamamen sesli olarak yayınlanan bir bilimkurgu dergisi. Her hafta bir buçuk – iki saat civarında süren bir podcastde ilk önce sunucu Tony C. Smith haftalık içeriği özetliyor ve haberleri paylaşıyor. Daha sonra başka bir anlatıcı o hafta için seçilen hikâyeyi okuyor. Yayın, bilim haberleri gibi bölümler de içeriyor ve oldukça ilginç haberleri yakalıyorlar. Gayet keyifli. Anlatılan hikâyeler daha önce başka yerlerde yayınlanmış hikâyeler arasından seçiliyor ve kaliteli işler oluyorlar.

Şimdiden uyarayım Tony’nin garip bir aksanı var ve beni arada sırada sinir ediyor ama insanlar baya seviyor. 2006’dan beri devam ediyorlar ve 2010 yılında en iyi fanzin dalında Hugo ödülünü almışlar.

Yayınlanma sıklığı: Haftada bir. Bur hafta 488. sayıyı yayınladılar.
Ücretsiz içerik: Tamamen ücretsiz.
Gelir kaynağı: Bağışlar.

Escape pod
Haftalık olarak hikâye podcastleri yayınlıyorlar. Escape Pod’un farkı hikâyelerin tartışıldığı forumu. Bu hem dinleyeceğiniz hikâyeyi seçmekte kolaylık sağlıyor hem de tabii ki sevdiğiniz işleri paylaşıp tartışabiliyorsunuz. Ayrıca yeni isimlere diğer bahsettiğim yayınlardan daha çok yer veriyorlar. Burası da yazarlara ücret ödüyor. Yeni yazarlara şans verdikleri için hikâyelerin kalitesi her zaman aynı düzeyi tutturamayabiliyor. 2005’ten beri yayındalar.

Yayınlanma sıklığı: Haftada bir. Bu hafta 579. sayıyı yayınladılar.
Ücretsiz içerik: Tamamen ücretsiz.
Gelir kaynağı: Bağışlar.

Asimov's Science Fiction
1977’de yayınlanmaya başlamış bir bilimkurgu dergisi ve ilk editörü Isaac Asimov. G. R. R. Martin, Kim Stanley Robinson gibi isimlerin yazarlığa ilk adımlarını attıkları dergilerden birisi. Köklü bir geçmişe sahip bir dergi ve yeni bilimkurgu yazarlarını desteklemeyi görev biliyorlar. Malesef podcast içerikleri sınırlı, aşağı yukarı 10 hikâye seslendirilmiş. Bunları ‘More Stuff’ sekmesinde bulabilirsiniz.

Yayınlanma sıklığı: Ayda bir.
Ücretsiz içerik: Podcastler ve içeriğin bir kısmı ücretsiz. Özellikle her yıl verdikleri okuyucu ödüllerinde finale kalan hikâyeleri tavsiye ederim.
Gelir kaynağı: Profesyonel.


Lightspeed
Her hafta bir tane bilimkurgu ve bir tane fantazi hikâye podcasti yayınlıyor. Yine yazarlara profesyonel ücretler ödeyen ve belli bir seviyenin üstündeki hikâyelere ulaşabileceğiniz bir adres.

Yayınlanma sıklığı: Her ay yeni bir sayı yayınlıyorlar. O ayın dört tane salı gününün her birinde yeni hikâyeler yayınlanıyor. Bu ay 85. sayı yayınlandı.
Ücretsiz içerik: Podcastler ücretsiz.
Gelir kaynağı: Profesyonel.

Drabblecast
Bilimkurgudan korkuya, fantaziden komediye her türlü hikâye yayınlayan bir sesli dergi. Bu derginin en büyük özelliği hikâyelerinde kullandıkları ses efektleri ve müzikler. Gerçekten iyi bir atmosfer yakalıyorlar. Yayınlanan hikâyeler çoğu zaman Escape Pod’dan da daha amatörce ama bu efektler sayesinde keyifli oluyor, bir deneyin. Özellikle biraz garip eserlere öncelik veriyorlar.
 
Yazarlarına Clarkesworld gibi dergilerden daha az olmakla birlikte ücret ödüyorlar. Örneğin Clarkesworld 5000 kelimeye kadar kelime başına 10 sent, 5000 kelimeden sonrası için kelime başına 8 sent ödüyor. Drabblecast kelime başına 3 sent ödüyor.  Sadece 4000 kelimeden daha kısa öyküleri yayınlıyorlar. Escape Pod gibi Drabblecast’in de forumları var, hem topluluk hissi hem hikâyeleri tartışma ortamı olması avantaj.

Yayınlanma sıklığı: Şu anda aktif değil. Geniş bir arşive ulaşabilirsiniz ve tekrar yayına başlama ihtimalleri var.
Ücretsiz içerik: Tamamen ücretsiz.
Gelir kaynağı: Bağışlar.

Rocketstackrank
Burası podcast yayınlamıyor ama Rocketstackrank’den bahsetmemek olmaz. Çünkü dinleyeceğiniz (veya okuyacağınız) hikâyeleri seçmek için mükemmel adres. Yaptıkları şey yayınlanan hikâyelere puan vermek ve kısa incelemeler yazmak. Kendi yorumları ve puanlama sistemleriyle değerlendirdikleri hikâyeleri arşivlemek dışında başka sitelerin hikâyeleri önerip önermediğini de listeliyorlar. Ayrıca her hikâyeye okuyucular da site üzerinden yorum yapabiliyor. Dolayısıyla iyi hikâyeleri seçmek için muazzam kapsamlı bir arşiv ortaya çıkıyor. Buraya bir göz atın derim, adamlar bu işi severek yapıyor.

Birkaç Yorum:
[*][/*]Kayıp Rıhtım’dan Hugo haberlerini takip edenler şaşırmayacak; içe dönük karakterlerin duygu durumlarını hikâyenin merkezine oturtan ve bilimkurgu yönü hafif kalan veya sosyal mesajlar içersin düşüncesiyle yazılmış öyküler Drabblecast dışındaki yayınlarda ezici çoğunlukta.

[*][/*]Amerika ve İngiltere’de iyi bilimkurgu eserlerinin ve yeni yazarların çıkması için ne kadar uygun bir ekosistem olduğunu görünce kıskandım. Zaten uzun yıllardır devam etmekte olan bir gelenek söz konusu ve ciddi sayıda destekleyen insan var. İyi işlerin seçilip ödüllendirilmesi, hem yazarların hem de genel olarak bilimkurgunun gelişmesi için harika bir paylaşma/tartışma ortamı var. Bugün hayran olduğumuz sayısız yazar işte bu ortamda yetişmiş. Ülkemizde de kaliteli bir bilimkurgu hikâye dergisi yayınlansın çok istiyorum. Ayrıca iyi hikâyeleri dinleyebileceğimiz Türkçe bir podcast hayal etmekten de zarar gelmez. (Eğer bildiğiniz Türkçe yayınlar varsa ve paylaşırsanız çok sevinirim.)

[*][/*]Son olarak bütünlük olması açısından bilimkurgu hikâye podcastleri üzerine bulduğum iki Türkçe yazı:
Clarkesworld hakkında samimi bir yazı ve öykü önerileri
Escape Pod’dan öykü önerileri


6
Duyurular / Ynt: Yeni Yazılar Duyurusu
« : 10 Haziran 2017, 06:18:33 »
Çevirmenin Çemberi yazıları neden bu kadar hoşuma gidiyor tam çözemedim. Her seferinde görür görmez okuyorum. Herhalde işin mutfağını görmek güzel oluyor. Bir de çevirmesi imkânsız gibi duran kelime oyunlarına filan bulunan yaratıcı çözümleri görmek her türlü bulmacadan keyifli oluyor. Düzgün çeviri yapmak için saç baş yolmakta olan çevirmenlere karşı bir art niyetim yok yanlış anlaşılmasın  :).

7
Liman Kütüphanesi / Ynt: Dikkatinizi Çeken Yayınlar
« : 04 Haziran 2017, 07:25:30 »
Yerinde bir başlık olmuş.

Size de oluyor mu merak ediyorum, bazen kitapçıya gittiğimde kitapların, yazarların çokluğundan dolayı afallıyorum. Resmen beynim yoruluyor. Hatta yazarlara sormak istiyorum, nasıl bu yığın arasında tek bir damlaya dönüşeceğini bile bile kitap yazmak için motivasyon bulabiliyorlar? Herkesin farklı bir şarkı söylemeye çalıştığı bir koroya +1 olarak katılmanın ne faydası var?

The Paradox of Choice kitabının yazarı Barry Schwartz bir TED konuşmasında günden güne artan tercih imkânlarının bizi nasıl zorladığını anlatıyor. 20 dakikanız varsa şuradan izleyebilirsiniz: https://www.ted.com/talks/barry_schwartz_on_the_paradox_of_choice (Türkçe altyazı seçeneği de var)

Adam özetle şunu diyor: 30 sene önce bir kot pantolon almaya gittiğimde sadece bir çeşit olurdu. Onu alırdım, iki ay giyip beş on kere yıkadıktan sonra bir şekilde vücuduma olmaya başlardı ve halimden memnun olurdum. Şimdi kot pantolon almaya gittiğimde ise bakıyorum yüksek bel, düşük bel, bol paça, dar kesim derken onlarca farklı çeşit var. Bunlardan bir tanesi mutlaka benim için mükemmel kot olmalı. Bir saat uğraştıktan sonra bir tane seçiyorum ve alıp giyiyorum. Ama bu kadar çeşitli tercih ve uzun uğraşlardan sonra beklediğime değen bir kot pantolon olmuyor. İşin kötü yanı da şu, suçlayacak kendimden başka hiç kimse yok. Yeterince tercihim vardı. Sonuç: 30 sene öncesine göre çok daha iyi bir kot pantolon giyiyorum, evet. Ama bu pantolonla ilgili kendimi çok daha mutsuz hissediyorum.

Bu tercihlerin ve maruz kaldığımız bilgi bombardımanının aşırılığının bir adı da var, bilgi kirliliği. Telefonumuza, e-mailimize sürekli gelen spamlar, otobüs-metro duraklarındaki reklam panoları, televizyon derken sayılamayacak kadar çok gereksiz bilgi sürekli beynimize giriş yapıyor. Beyin bunları inanılmaz etkili bir biçimde filtreliyor. Ama yine de işinize yarar ve doğruluğu güvenilir bilgi aradığınızda bulmanız hiç de kolay değil.

Kitaplar söz konusu olduğunda Kayıp Rıhtım’ın özel bir yeri var. Sitede yayınlanan haberlerin temiz dili ve samimiyeti hemen belli oluyor. Güvendiğiniz bir kaynaktan kitap hakkında bilgi alınca da size göre mi değil mi gönül rahatlığıyla karar verebiliyorsunuz. Örneğin cahilliğim ortaya çıkacak ama itiraf edeyim, eğer bugün siteden Alper Canıgüz’ün kitabının incelemesini okumuş olmasaydım Kan ve Gül isimli bir kitabın mümkün değil kapağını bile açıp bakmazdım. Artık bu kitabın radarıma takılan bir sinyali var. Yani bu yığın sınıflandırılmış oldu ve kendi yolumu bulmam daha kolay hale geldi.
 
Forumda bu bilgi kirliliğini filtreleme işini hep beraber yapma şansımız da var. O zaman ben de özellikle ilgimi çeken bir kitabı buraya ekleyeyim:

Elon Musk – Ashlee Vance

Birçoğumuz o ya da bu şekilde bilimkurgu okuyoruz, alternatif gelecekleri hayal ediyoruz ve haliyle geleceğe ümitle bakmak istiyoruz. Ama bazen, haberlere falan çok takılınca, öyle karamsar bir tabloyla yüz yüze kalıyoruz ki sonunda zombi istilası bile pek de fena olmayan bir alternatif gibi görünmeye başlıyor. Bu ortamda Elon Musk diye bir adam çıkıp diyor ki Mars’a gitmek için hazırlıklar tamam sayılır. Nasıl merak etmeyeceksiniz?

Elon Musk’ın Mars’ı kolonileştirme planlarını anlattığı videoyu izledikten sonra bu adamı tanımam lazım dedim. Normalde biyografi okumuyorum. Bu yüzden bu kitabı çok dikkatli seçtim ve buna rağmen korka korka aldım. Ama elime geçince kitaba resmen yapışıp kaldım. Ashlee Vance harika bir iş çıkarmış. Yıllardır teknoloji gazeteciliği yapan birisi olduğu için olaylara derinlemesine bakabiliyor ve son derece hoş bir dili var. Paypal, Tesla Motors ve SpaceX şirketlerinin iç dünyasını ve mühendislerin yaşadıkları zorlukları hikâye anlatır gibi anlatmış. Fabrikaların içini ve çalışma koşullarını bize canlı biçimde tasvir etmiş. Hatta Elon Musk’ın SpaceX fabrikasında gece yarısından sonra çalışmaya devam eden adanmış mühendisleriyle birlikte çevirdiği Counter Strike partilerine kadar aktarmış, gerisini siz düşünün. Adeta bir roman gibi akıcı şekilde okunuyor. Zaten kitabım elden ele dolaşa dolaşa eskidi.

Elon Musk’ın macerasını öğrenmek ve onunla yolu kesişen diğer idealist insanları tanımak beni etkiledi. İnsanoğlunun kafaya koyunca neleri başarabildiğini hatırlatıyor ve geleceğe dair ümit veriyor.
 
Önemli not: Türkçe baskısını hiç bilmiyorum, o konuda dikkatli olun. Kitap Türkçeye çevrilmiş ve hatta dördüncü baskısı bile yapılmış sanırım. Ama ne yayınevi ne de çeviri kalitesi hakkında fikrim yok. Kitabın ilk sayfasını açıp okuyun, su gibi akmıyorsa çeviri o kadar da iyi değil demektir.

 

8
Greg Bear – Moving Mars (1994 Nebula En İyi Roman Ödülü)

Bu kitap o kadar özgür bir hayal gücünün ürünü ki resmen ferahlatıcı bir etki yapıyor. Kuantum bilgisayarlar, genetik ve nanoteknoloji gibi bugünün en revaçta alanlarının yakın gelecekte ulaşabilecekleri seviye bu hayal gücüyle birleşince ortaya inanılmaz bir dünya çıkıyor. Greg Bear düzenli olarak bilimsel makaleleri takip eden ve yazdıklarını tanıdığı bilim adamlarına da okutarak yanlış kısımların düzeltilmesini sağlayan bir yazar. Dolayısıyla kitaplarındaki bilimkurgu çoğu zaman şu anda gerçekleşebilmesi için aktif olarak çalışılan alanları içeriyor. Bir yerde gelecek öngörüsü yani.
 
Ay ve Mars’ın kolonileştirildiği bir gelecekte, Mars’taki politik kargaşanın ortasında kendimizi bularak kitaba başlıyoruz. Daha sonra yolumuz toplumsal ve teknolojik açıdan efsane değişimler geçirmiş dünyaya da düşecek. Greg Bear esas hazineleri bize sunmak için hiç acele etmiyor. Her çevirdiğiniz sayfada biraz daha harika bir hal alan sürükleyici bir kitap.

Greg Bear gibi gerçek bir ustanın herhangi bir kitabının Türkçeye çevrilmesini çok isterim. Kitaplarındaki karakterlerin ve teknolojik/bilimsel unsurların derinliği had safhada. "Yok artık" dedirtecek olayları ele alıyor ve bunları inandırıcı hale getirebiliyor. 

9
Başka Kurgular / Ynt: Boş Koltuk - J.K.Rowling
« : 27 Mayıs 2017, 08:19:19 »
Kitap budur. Dört uykusuz gece, net.

Bu kitabı okumayı uzun süre ertelemiştim. Çünkü işlenen konulara bakıyorsunuz; uyuşturucu, politika, tecavüz… Resmen içiniz kararıyor. Çoğu zaman günün endişelerinden, yorgunluğundan uzaklaşmak için başka bir dünyaya kapı açsın diye kitap okurken nasıl bu kitabı alıp okuyalım? Sonuçta tamamen J.K. Rowling yazdığı için okumaya karar verdim ve sonuç: dört uykusuz geceme mal oldu. Bu kadar sürükleyici ve heyecanlı bir kitaptı benim için.

İçim karardı mı? Karamsar bir kitap değil. Hiçbir gereksiz duygu kanırtma çabası yok, hatta yer yer gayet komik ve eğlenceli. Ama anlatılan hikâyenin içinizi açmasını beklemeyin.

Bu kitabın özeti şu; Pagford denen bir İngiltere kasabasında belli bir süre yaşıyorsunuz. Ama bu sıradan bir turistik ziyaret değil. Kasabadaki onlarca farklı karakterin adeta zihnine girerek, her şeyi onlarla birlikte hissederek geçiriyorsunuz bu süreyi. Kitabın içindeki Pagford’da spektrumun her bölgesinden; her yaştan, her gelir düzeyinden, her görüşten insan muazzam bir canlılıkla yaşamakta. Gerçekten bu kadın karakterlere nasıl hayat vermiş diye hayret ettim. Galiba bizim gibi sıradan insanlar dünyayı 480p ile görürken J.K. Rowling gibi yazarlar 8K Ultra HD olarak görüyor. Sadece bununla da kalmayıp gördükleri dünyayı bizim için net bir şekilde resmediyorlar. Hani ansiklopedilerde veya biyoloji kitaplarında canlıların çizimleri olur. Bu çizimler fotoğraflardan daha öğreticidir, çünkü bir ressam canlıyı önce kendi zihninde tanımlamış ve ayırt edici özelliklerini daha vurgulu olarak çizmiştir. İşte J.K. Rowling Boş Koltuk’ta çeşit çeşit insan için bunu yapmış.

Açık söyleyeyim, normalde toplumsal eleştiri odaklı yazılmış kitaplara biraz alerjim var. Çünkü sorunları ard arda dizip çözüme dair pek bir şey söylememe eğiliminde oluyorlar. Bu şekilde çözümsüzlüğün kaçınılmaz olduğu izlenimi yaratıyorlar. J.K. Rowling ise aslında anlattığı karmaşık sorunlara önerdiği çözümü ilk sayfada vermiş bence; Barry Fairbrother. Bu açıdan, kitabın tek bir insanın kaybedilmesinin nelere mal olduğunu anlattığını düşündüm. Çok özel bir insan değil aslında. Sadece çevresinde gördüğü sorunları düzeltmek için çabalayan, bulunduğu ortama bir şeyler katmak isteyen biri. Bu küçük gayretlerin anlamının ne kadar büyük olabileceğini görüyorsunuz. Özel bir kitap.

10
İnsanların homofobik olduğunuz gibi bir izlenime kapılacağını sanmıyorum. Ama ben de bu konuda biraz endişelenmedim dersem yalan olur. :) 

Bu arada Geroge R. R. Martin'i Hugo kaybedenlerine verdiği Alfie ödülleri için çok takdir ettim. İşte toplulukları geliştiren kültür böyle yapıcı çabalarla oluşuyor. Ödül geceleri de bir hayli eğlenceli geçiyor gibi görünüyor. Kitaplarını okumadım ama adam sadece bu yaklaşımıyla saygımı kazandı.

Bu açıdan Kayıp Rıhtım Okur Ödülleri de harika bir iş. Çevirilerin, yerli eserlerin de ödüllendirilmesi çok güzel bir katkı. Ayrıca, ödüllerin oylamalarına katılabilmek de çok zevkli oluyormuş.

11
Arkeolojik kazı yapar gibi gerçekleri tek tek bulup çıkartmışsınız. Olan biten neler varmış 1 senedir sizin yazılarınızdan takip ediyorum. Hem olayı birçok farklı açıdan görmeyi sağlayan hem de son derece keyifli yazılar. Ellerinize sağlık!
 
Stephen King’in romanlarından birinde okuduğum bir kısım vardı. ‘O’ romanının kekeme Bill karakteri… Bill üniversitede yaratıcı yazarlık dersi alırken sınıf olarak ünlü bir yazarın bir paragrafını tartışıyorlar. Yazar burada şöyle bir politik mesaj mı vermek istedi, böyle bir sosyal kökeni mi var vesaire derken 70 dakikadır sınıfta tartışılıyor. Bill en sonunda dayanamıyor ve ayağa kalkıp kekelememeye dikkat ederek şunları söylüyor:

“Bunu hiç anlamıyorum. Neden bir hikâye sosyo-birşeyler olmak zorunda? Politika… Kültür… Tarih… Bunların hepsi, eğer iyi anlatılmışsa, bir hikayenin doğal içerikleri değiller mi? Yani… Bir hikâyeye sadece bir hikâye olarak bakamaz mısınız?”

Eğri oturup doğru konuşalım. Tek amacımız kendimizi geliştirmek olsaydı bilimkurgu yerine ders kitapları, makaleler, araştırma yazıları okurduk. İyi bilimkurguda bunlarda olmayan bir şeyler var demek ki. Kitaplara bizi bulunduğumuz mekân ve zamandan çekip bambaşka dünyalara alma gücünü veren karakterler, tasvirler, olaylar. Ya da bütünüyle hikâye dediğimiz şey. Bilimkurguda mesaj verme kaygısının hikâyenin önüne geçmesini yadırgıyorum.
 
Kaldı ki bugün Hugo ödülleri üzerinde dönen tartışmanın kapsamı o kadar dar ki. Eşcinsellik, kadın-erkek eşitliği, ırkçılık ve bitti. Neden yazarlar kendilerini sadece bu üç sosyal sorunla kısıtlasın? Geleceğimizi etkileyecek problemler çok daha çeşitli. Örneğin bugün bakteriler antibiyotiklere karşı direnç kazanıyor, okyanusların asitlik düzeyi artmakta ve roket teknolojisi son 50 yılda pek gelişmedi (SpaceX olmasaydı gerilediğini bile söylemek mümkündü) gibi.
 
Bu olayların hiç birinden haberim yokken ve Hugo kazananları listesinden kitaplar seçip seçip okurken de birkaç belli başlı toplumsal konunun çok sık ele alınıyor olması dikkatimi çekiyordu. Şimdi buna iki örnek vereceğim ama baştan söyleyeyim, bahsedeceğim her iki kitap da harika ve okumanızı rahatlıkla tavsiye ederim. Bu örnekler sadece kitapların geneliyle uyumsuzluk içinde olan ve bence iyi bilimkurgu yazmaktan başka kaygılarla eklenmiş kısımlar.
 
Robert J. Sawyer - Neandertal Parallax (2003 Hugo en iyi roman) serisinde bir Neandertal paralel bir evrenden dünyamıza geliyor. Bu paralel evrende insanların soyu tükenmiş ve onun yerine Neandertaller dominant tür olarak kalmış. Bu ilginç dünya, Neandertallerin toplumsal yapısı, kahvaltı yaparken pencereden izlenen mamut sürüleri derken detaylıca anlatılıyor. Olay şu ki bu dünyada bütün Neandertaller biseksüel. Okurken bu nereden çıktı ya, diye şaşırmıştım. Kitabın diğer kısımları aksine bu nokta Neandertaller hakkında bildiklerimizle tutarlı değil hissi yaratıyordu.

Diğer örnek Ann Leckie – Adalet (2014 Hugo en iyi roman). Yine harika bir kitap ve yine mutlaka okuyun. Henüz okumadıysanız bu örneği atlayın. Çünkü spoilerın dibine vurma ihtimalimiz var. Bu kitapta genel olarak karakterlerin cinsiyetleri bir iki istisna hariç hiç ön plana çıkarılmamış. Öyle ki karakterlerin kadın mı erkek mi olduğunu bilmiyoruz. Ama bu durum hikâyenin mantığıyla son derece tutarlı ve hiç garipsemedim. Aksine hikâyeyi benim için daha inanılır yaptı. Çünkü karakterleri yöneten yapay zekâ cinsiyetsiz. Gel gelelim bu muazzam yapay zekâ çoğu zaman bağıl olmayan normal insanların cinsiyetini de ayırt edemiyor. Bunun gerekçesi olarak da her gezegende cinsiyetlerin belirleyici özelliklerinin çok farklı olduğu, bir gezegende erkekler saldırgan ve dominantken diğerinde tam tersi olabildiği verilmiş. Tamam da, nasıl bir zoolog böceklerin cinsiyetini belirleyebiliyorsa bu aşırı kabiliyetli yapay zeka da insanların cinsiyetini belirleyebilmeli. Daha henüz kitabın başında verilen bu detay biraz kafamı karıştırmış ve kitabın akışını bozmuştu benim için.

Bu örneklerde kadın-erkek eşitliği ve eşcinsellik kurguya biraz zorlama eklenmiş. Sanki gözümüze sokuluyor. Eğer bilimkurgu yazarları Hugo ödüllerinde bir şansları olabilmesi için kitaplarında sınırlı birkaç toplumsal konuda mesaj vermek zorunda hissediyorsa bu büyük bir sıkıntı. Bilimkurgu özellikle yazarların fikir dünyası alabildiğine açık olduğunda kendisini buluyor. O zaman sizi hiç düşünmediğiniz konuları düşünmeye sevk ediyor, tamamen yeni bakış açıları kazandırıyor. Asıl zenginlik burada.
 
Hugo gibi ödüller bir yerde bilimkurgunun amiral gemisi. Bu ödülü bir kere kazanmak neredeyse kariyerinizi garanti altına alıyor (Paolo Bacigalupi, Kurmalı Kız’dan sonraki kitabını daha yazmaya bile başlamadan sözleşmesini yapmıştı). Ödülü kazanan kitaplar bütün dünyaya ulaşma şansı yakalıyor. Mesela acaba 2015’te Marko Kloos adaylıktan çekilmiş olmasaydı Üç Cisim Problemi Türkçeye çevrilmiş olur muydu? Yoksa onun yerine Lines of Departure’u mu okumuş olurduk? Bilimkurgunun gelişimine yön veren ödüllerden birisi için inceldiği yerden kopsun diyemeyiz.
 
Benim anladığım şu ki Guardian gibi gazetelerin bu ödülleri haberleştiren ekipleri her kimlerse, kavga-gürültünün devam etmesinden pek de şikâyetçi değiller. İnsanları yanıltmak pahasına ortalığı kızıştırmaktan geri durmuyorlar çünkü. Sad Puppies tarafından haklı bir eleştiri olarak başlayan bir olayken Vox Day denen, hiçbir değere saygısı olmayan bir kişiye verilen aşırı tepkilerle bu noktaya gelinmiş. Bu iki taraftan hangisinin kazandığı beni hiç ilgilendirmiyor. İki tarafta da iyi bilimkurgu kazansın diyen yok ki!
 
Belki de sağduyulu bilimkurgu okurlarının bu gelip geçici rüzgârlara kapılmayıp “biz sadece ödüllerin iyi bilimkurguya gitmesiyle ilgileniyoruz” demeleri kargaşanın bitmesi için yeterli olur. Bu sene sırf Vox Day onu aday gösterdi diye China Mieville’ye ‘ödül yok’ kaşesi vurmak veya tarafımız belli olsun diye beyaz erkeklere oy vermemek yerine basitçe iyi bilimkurguya oy vermek bunu söylemenin en etkili yoludur herhalde.

12
Duyurular / Ynt: Kısa Kısa Anonslar
« : 13 Mayıs 2017, 08:49:14 »
Hiç boş durmuyorsunuz  :). Atölyenin kapsamı ne olacak?

13
Kurgusal belgeselcilik kıvamında diyince kitabı iyice merak ettim. Benim ilgimi en çok çeken nokta dip notlarda tarihi gerçeklerle kurgunun ayrılmış olması. Zaten dip notlar, çevirmen notları çok hoşuma gidiyor. Bir de eski İstanbul’da geçen bir romanda o zamanları yaşarken, insanların hayatları hakkında, nasıl düşündükleri hakkında detayları öğrenebilmek harika olur. Zaten bilimsel tarih kitapları bile hoş bir dille yazılmışsa keyifle okunuyor ve sürükleyici olabiliyor. Şimdi bir de canlanmış ve sokaklarda dolanmakta olan kabadayılar ve ‘ürkünç mahlûklar :)’ nasıl bir his verecek merakla bekliyorum. Kitap için yapılan araştırma tarihmizi bir tık daha iyi öğrenmemize de vesile olmuş. Sevindim. İlk fırsatta okuyacağım.

14
Kitabı Hugo kazandığı için okumuştum. Ayrıca Çinli bir yazardan bilimkurgu okuyacak olmak da cazip gelmişti, ne beklemem gerektiğini hiç bilmiyordum çünkü.

Bilimkurgu olarak bakarsam kitapta baya ilginç fikirler var ve bunlar net bir şekilde anlatılmış. Hikâyeyi heyecanla takip ederken nasıl bir dünyayla karşı karşıya olduğunuzu, olayların akışı içinde öğreniyorsunuz. Olaylar çok meraklandırıcı bir şekilde yavaş yavaş açılıyor. Uzaylı teknolojileri de belli bir detayla anlatılmış; adamlar uzaylı zaten, her türlü yaparlar diye geçiştirilmemiş.

Kitabın gerçekten de alıştığımız batılı bilimkurgulara göre farklı bir havası var. Karakterlerimiz Çin’de bir radar istasyonunda vakit geçirirken veya bürokratların uyguladığı baskılara maruz kalırken bu havayı hissedebiliyorsunuz. Benim için daha da ilginç olanı ise Trisolaran dünyası ve bu dünyanın anlatılış biçimiydi. Yazar bize uzaylıların dünyasını yaşatmanın etkili bir yolunu bulmuş. Böylece olayları sadece dünyamız bakış açısıyla değil, uzaylıların bakış açısıyla da görebiliyorsunuz. Bu noktayı çok beğendim.
 
Beni rahatsız eden bir nokta vardı; kitap boyunca karakterlerle bir şekilde empati kuramamam. Bazen çok sert tercihler yapıyorlar, kalakalıyorsunuz. Ama nasıl duygu süreçlerinden geçtiler de böyle şeyler yapıyorlar anlayamıyorsunuz. Karakterler daha kanlı canlı olsaydı kitap iyiden iyiye sarabilirdi.

Üç Cisim Problemi’ni  Hugo kazanmış olması dolayısıyla yüksek beklentilerle okudum. Her ne kadar bu ödüller verilirken neler döndüğünü M. İhsan Tatari’in yazılarından öğrenmiş olsak da, adını şaheserler arasına yazdırmış bir kitaptan beklenti her türlü artıyor. Dolayısıyla okuduğunuzda küçük eksiklikler dahi gözünüze çarpıyor. Genel olarak iyi ve ilginç bir bilimkurgu. Çok daha iyi olabilirdi ama artık darısı umarım yazarın diğer kitaplarına. Bence yazar ilk kitabı devam etmesi zor bir yerde bıraktı. Gizemler büyük ölçüde çözüldü ve şimdi olayların gelişimi muhtemelen çok karmaşık olacak. Kitabın inşa edildiği temellerde cevherler var. İkinci kitap harika da olabilir, ortalama da olabilir.

Serinin Çince aslından çevriliyor olması harika bir şey. Eğer İthaki bunu yapabiliyorsa belki bir gün henüz İngilizceye çevrilmemiş, gizli kalmış hazineleri de dilimize çevirebilir. Bu efsane olmaz mı ya?

Son olarak eklemem lazım, yazarın Türkiye’ye gelip bir de Kayıprıhtım’a röportaj vermesini çok takdir ettim. Sadece bu yüzden bile belli bir sempati oluştu bende yazara ve kitaba karşı.

15
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Marslı - Andy Weir
« : 06 Mayıs 2017, 12:07:25 »
Çok eğlenceli bir kitaptı. Daha önceden de Uluslararası Uzay İstasyonunda geçen, astronotların oradaki çalışmalarını, kullandıkları ekipmanları vesaire gerçeğine uygun şekilde anlatan bir roman hayal ediyordum. Marslı şu ana kadar okuduklarım arasında bu hayalimi gerçekleştirmeye en yakını.
 
Kitaptaki benim için en çarpıcı nokta teknolojilerin çok detaylı anlatılması ve buna rağmen tek bir mantık hatası bulamamam oldu. Günümüzde değil, yakın gelecekte geçiyor ve uzay teknolojileri de haliyle biraz ilerlemiş durumda. Kitaptaki karakterlerin kullandığı teknolojilerin büyük kısmı ya bugün zaten kullanılıyor ya da yakın gelecekte kullanılacağı ön görülüyor. Hatta geçmişte kullanılmış olan uzay araçları kitapta kendi isimleriyle hikâyeye katılıyorlar ki bu kısımlar tadından yenmiyor.
 
İkinci olarak kitap hayatta kalma mücadelesi veren ana karakterin günlük girişleri şeklinde yazılmış. Mars’ta geçen bir hayatta kalma macerasını, karakterin kurtulmak üçün ürettiği bütün fikirleri ve duygu durumundaki salınımları ilk elden öğrenerek takip ediyoruz. Mars + hayatta kalma mücadelesi; zaten bu kombinasyon yüzünden kitabı almıştım.

Duygu durumları demişken, ana karakterimizin gevşekliğine biraz değinmem lazım. Karakterimiz, koca gezegende yalnız olmasından da kaynaklanıyor olabilir, yer yer baya seviyesiz davranabiliyor. Zaten kitabın ilk üç cümlesini okuyunca ileride sizi neler beklediğine dair biraz ipucu alacaksınız  :). Ben bu gevşekliği bir hayata tutunma stratejisi olarak gördüm. Ayrıca söylemeliyim ki günlükleri şimdi ne olacak diye yer yer baya bir gergin şekilde takip ederken koskoca astronotun verdiği ergen tepkileri aşırı komik geldi. Adamın omuzlarına yüklenmiş onca sorumluluk varken, tasasız ve geri zekâlı gibi davrandığı ergenlik günlerini gülümseyerek hatırlamak onu bir nebze rahatlatıyordur belki. Burada yazarın amaçladığının ötesinde detayları kafamda kuruyor olabilirim ama iyi kitaplarda da sık sık olan bir şey bu zaten.
 
Bu son derece yüzeysel analizimi de yaptıktan sonra, kitap bana göre diğer bilim kurgular arasında nerede duruyor söylemek istiyorum. Marslı bir Dune veya Neuromancer gibi aklınızı uçuran, her cümlesinde hazineler saklı bir kitap değil. Bir Adalet veya Kurmalı Kız gibi hayal gücünüzü yeni ufuklara da taşımayacak. Hatta araştırma enstitülerinin dinamiklerinin gerçekçiliği ve bilimsel tutarlılık bakımından Greg Bear kitaplarının yanına bile yaklaşamaz. Ama günümüz ve yakın geleceğin uzay teknolojilerini ifade ettiği detay ve günlük girişleriyle bir astronotun hayatta kalma macerasını anlatıyor olması onu bence iyi bir bilim kurgu yapıyor. Emre Aygün’ün çevirisi ise birkaç hata dışında gerçekten çok iyiydi, kitabın benim için bu kadar eğlenceli olmasında büyük payı vardı. Eleştirilebilecek noktalardan biri ise yan karakterlerin pek bir derinliği olmamasıydı ama zaten kitapta onlara ayrılan yer de çok sınırlı. Genel olarak hızlı ve keyifle okunan bir kitap, sizi alıp başka dünyalara (Mars) kesinlikle götürebiliyor.

Bu arada kitabı okurken değişik bir şey yaptım. Periyodik neşriyat blogunda (link: http://bulentozgun.blogspot.nl/) kitaptaki günlük girişlerine benzer bir formatta hazırlanmış bir ‘Marslı’yı okuma günlüğü’ var. (Şimdi fark ettim ki bu başlık altında da gönderilmiş günlük). Kitabı bu günlükle paralel okudum. Yani mesela blogda 150. Sayfa girişini, tam 150. sayfayı okuduktan sonra takip ederek devam ettim. Bu çok ilginç bir tecrübe oldu. Normalde bir kitabı okuma esnasında düşüncelerinizi birileriyle paylaşamıyorsunuz. Çünkü bir kitaptan bir eve yalnızca bir tane alınıyor ve farklı zamanlarda okunuyor. Kitabı sizle aynı anda okuyan bir tanıdığınız olsa bile sayfa sayfa paralel gitmek mümkün değil. Spoiler derdi yüzünden de kitabı daha önce okumuş biri ancak ‘oku oku bak daha neler olacak’ şeklinde yorum yapabiliyor. Ama bu günlük sayesinde kitabı okumaktayken de benimle birlikte aynı yerlerde gülüp, heyecanlanan birileri olduğunu hissettim. Periyodik neşriyat’a teşekkür ederim.

Sayfa: [1] 2