Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Kuzen

Sayfa: 1 ... 4 5 [6] 7 8
76
Düşler Limanı / Ynt: Çaresiz ve öfkeli öldüm
« : 05 Ekim 2012, 19:45:47 »
 Öncelikle ilk soruna cevap vereyim,  korkudan korkuyor arkadaş, ama Tanrının ona göstereceğini bildiği şiddet sadece onda öfke yaratıyor.

 Öfke ise sadece arkadaşın karakterinde yaşadığı olaylardan dolayı yer edinmiş bir döngü. Yani öfke bir şekilde çıkış yolu gibi. Ve herşeyin güzel gitmesi de sanki çocukluğun saf yaşamı başlamış da hemen bitmiş anlamında. Onu belirtemedim kusura bakma.

 Virgül ve benzerileri genelde değil hiç iyi kullanamadım berbatım bu konuda o yüzden pardon :D


 Ve evet bunları hissettim ve bir kısmını yaşadım bir kısmı ise kurgu. Karakter ise benim daha çok vahşi ve kötü tarafım aslında sadece kendimi yazmıştım. İntihar da girişimlerim sonucunda elde edilmediği için bari yazımda olsun dedim :D

 Başlık ah o başlıklar, hiç anlatamam ki derdimi o başlıklarla. Bir şekilde saçma bir cümle çıkıyor ortaya çünkü en son başlık koymak zorunda oluyorum yani bu konuda da beceriksizim.

 Son olarak okuduğun ve eleştirdiğin için teşekkürler. Elimin sağlığı için de ayrıca sağol :D

77
Düşler Limanı / Çaresiz ve öfkeli öldüm
« : 02 Ekim 2012, 16:59:18 »
 


 Şiddetle ve delilikle duvarı yumruklamaya başladım. Annem bana sövüyor ve vuruyordu anneannem ise sadece şaşkınlıkla bakıyordu. Öfkenin gücüyle bağırmaya başladım. Kükrüyordum sanki. Daha da vurdum duvara ve yere düştüm. Annem daha fazla vurdu saçımı çekip beni yere vurmaya başladı bir yandan da boğazımı sıkıyordu. Bir süre devam eden dayak bitti. Annem gitti ve ağlamaya başladı. Neden ve ney yapmıştım ben. Ve niçin bu kadar öfkeli bu kadar deliydim. Bir süre sonra ağlamak da gelmiyordu içimden hissettiğim tek duygu çaresizlik olmuştu. Çünkü yapacak bir şeyim yoktu. Çaresizdim. Elimde olmayan kötülüğe ve yaratanda küfrettim. Kötülük camdan çatıya gitti oradan aşağıya atladı kandırmak için beni. Ama hayır o ölemezdi ki illa yine gelecekti. Suçlayan bakışlar altında yaşıyordum hep ve yaşadım sanki hep ben suçluymuşum gibi. Ben suçlu ve öfkeli doğmuştum yapabileceğim bir şey yoktu çaresizdim. Ağlayarak ve korkarak uyudum. Korkudan korkarak...


 Gözlerimi açtığımda beni izliyordu, belli üzgündü. İstememişti bana vurmayı ama daha çok "deli" bir oğul istememişti. Farkındaydı sebebinin ergenlik olmadığının ama ben de o da bilmiyorduk nedir bu öfke. Sarıldık bir süre. Hastaydım grip olmuştum. Ve öfke beni daha da hastalandırmıştı. Herşey güzel giderken neden bunu yaşamıştım ki? Tanrım sadece sana tecavüz edip herşeyi düzeltmeni sağlamak istiyorum. Dualarım hep zararım üzerine olmuştur. Kendi zararım çünkü ben zaten cehennemin kendisiyim bana nasıl bir acı çektirebilirsin ki ben korkayım? Hastalıkları salarak kendini mi yücelttin? Yada savaşlar çıkararak.." Kanser olabilirim."



 Annem kanser mi olmuştu acaba? Geleceği hayal edebilmiştim.  Annem ölmüş veya kesin kanserdi. İstemiyordum bunu ama olacağını biliyordum. Ben okuldayım ve müdürün boğazını sıkıyorum. Herhalde çok küçük bir sebep ama öfke yeniden doğmuştu. Etrafımdaki insanlar bana korku ile bakıyor. Boğazını tuuttuğum moraran adam ise ölmekten korkuyor ben ise korkudan tekrar ederim.Korkudan hep korktum. Korkuya sahibim diye herhalde ama öfke beni güçlü kılıyor. Güçlü yıkıcı bir pislik. Gözlerim ve içim değişiyor bir anda. Sınırsız bir güç ve öldürme isteği ve acı isteği. Acı çekme isteği. Ve annenin öleceğini, yavaş yavaş acı çekerek öleceğini bilme isteği. İstemiyorum ama biliyorum ne yapalım. Öfkem sadece benim zaten. Ölüm istiyorum acı çekmek için ve öldürmek için. Adam iyice morarmaya başladı. Kollarımı tutan üç adam daha var. Zayıfımdır ama öfkeliyim de aynı zamanda. Tanrının bana bahşettiği öfkeyi kullanıyorum ve bırakıyorum adamı. " Bir daha bana bakma!"

 Bana baktığı için bir adamı öldürüyordum az daha. Ölmesi gereken bir köle zaten. Kendisine itaat edilmesini bekleyen bir hobit. Tipsiz sibop. Kel olduğu için saçlarımı, tipsiz olduğum için karizmamı ve korkak olduğu için korkumu kıskanan bu şerefsiz adam artık iyice korkmuş belki de film şeridini hafiften hazırlamıştı. Yanındaki adamlara güvenerek bana bağırmaya başladı. Ben yine kükredim. Yaratanın verdiği lanetlediği öfkeyle kükredim. Gözlerimin rengi açıldı turuncu belki de sarı. Sanki ses tellerim midemdeydi. Bir aslan edasıyla bağırıyordum adama. Kollarımı bıraktı bir anda adamlar. Üstüne yürüdüm tırnaklarım uzamış pençe olmuşlardı. Gözlerim iyice  parlıyordu hissedebiliyordum. Artık içimde sadece saf kötülük vardı benden geriye kalan. Saf kötülük... Adam duvara yaslanmış kollarıyla kendini ve kafasını korurken pir pençe attım ve bağırdı korkak. Ölümden korkan korkak. Kafasını birkaç kere vurdum duvara ve boğazını düşlerimle parçaladım vahşice. İstedim bunu ölsün ve gitsin istedim. İtaatkarlığı ve hayatı bitsin istedim. Onun gibi olmaktan korkmuştum ve onu öldürüyordum şimdi. Kanını içiyor etrafımdakileri tükürüyordum. Daha da parçaladım cesedi. Sonunda kafam bir cob indi ve karanlık.


 Nezarethanede gözlerimi açtım heryerimde kanlar. Yanımda bulunan birkaç tinerci ve serseri benden uzak durmaya çalışıyorlardı. Bir an bir tanesi ile gözgöze geldik. "Sigara ver!" korkan adam bir anda hızla verdi sigarayı. Ateşimi dahi yaktı. Duvarlara bakarken belki saatler geçti belki bir paket sigara içtim. Sonunda çıkardılar beni, bir adam yanıma yaklaştı ve annemin kanser olduğunu söyledi. Biliyorum dedim. Sadece iki aylık ömrü kalmıştı. Gözlerimden gelen yaşlar lav gibiydi. Adamı dövmeye başladım. Yine hücreye atıldım. Mahkeme ve benzeri olaylardan sonra ölümümü bekliyorum. Yirmi beş sene yatacağım. Kimse ziyaretime gelmiyor annem öleli üç gün oldu ama hala kötüyüm. Mezarına gidemedim cenazesine de öyle. Artık tek umudum ölüm oldu. Bileklerimi dikey kesiyorum ve kanlar akıyor yavaşça hızlanarak. Pişman değilim ölüyor olduğum için. Zaten ölmek için doğmuştum. Öfkeli ve çaresiz ö(o)lme(a)k için.

78
Mitolojiler / Ynt: Nart Mitolojisi
« : 25 Eylül 2012, 20:18:32 »
 Bekliyorum o zaman ne diyeyim :D

79
Mitolojiler / Ynt: Nart Mitolojisi
« : 22 Eylül 2012, 20:39:01 »
Diğer versiyonlarını da yazsaydın daha iyi olurdu ama yine de teşekkürler bilmediğim bir mitti bu.

80
Liman Kütüphanesi / Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« : 20 Eylül 2012, 13:15:54 »
" Sen altın tellerle çevrili bir kafeste yaşıyorsun ben ise sokaklara aitim. "

Henry Chinaski

Barlfy Charles Bukowkski hakkında bir film.

81
Şişedeki Mısralar / Ynt: Asılsız Aşk
« : 20 Eylül 2012, 12:29:51 »
bayat bir hayat ve taze sızılar



 İstiklal istiklal istiklal
 bu cadde içinde yaşamak zordur sanıırm,
 kimi müzik kimi hayat zalim
 nedendir bir duman çekince asılır suratlar
 oradan bir adam döndü geriye ileriye her yöne
 bir kolu sağa bir kolu sola
 yanımda bir kilise ağlayan bir isa
 neden ağlatırsınız ki insanları
 yanına gittim biraz konulmak
 biraz da ağlamak için
 çarmıhından inip gezmek istedi
 papazın tehditkar bakışları
 duramam fazla kaçtım
 bir kadın bağırıyor elinde darbuka yanında
 tambur diğer yanında bir gitar
 etrafında bir kalabalık onlardan ayrılan küçük bir kız
 karton başında oturmuş ne tebessüm ne acı var
 sadece izlemek belki de olgun bir insan edasıyla
 bir angut fotoğrafını çekiyor ne saçma
 benim yanımda ayyaş bir amca
 gidip iki bira alıp içiyoruz beraber
 ne cadde arkadaş var
 ne insan ne de güzellik kalmış
 sadece acı çekenler
 yaşlı ayyaşın gözünden iki damla yaş akıyor
 insanlar bize biraz tiksinti biraz korku ile bakıyor
 nedir bu dışlamalar
 kimdir güneşi tutan insanlar
 nerede eski paganlar panlar
 özür dilerim sadece doğmakla hata ettim
 çiğ balık etleri gibisiniz pis kokulu ve mide bulandırıcı
 önyargılarınızla üste çıkmış hamamböcekleri
 kolay gelsin yüzleşeceğiz
 iyi hoş güzel kalın

82
Düşler Limanı / Ynt: Kurbağa Mümtaz
« : 15 Eylül 2012, 22:48:00 »
 Blog'unda okumuştum ilk burada bir daha okudum. Hepimizin bir Mümtaz'ı var sanırım. Ya da birilerinin Mümtazıyız. Neyse iyi mümtazlıklar eline sağlık :D

83
Şişedeki Mısralar / Ynt: Asılsız Aşk
« : 14 Eylül 2012, 22:34:36 »
"zevkler ve renkler tartışılmaz" demiş angutun teki




 Yine size o kendine ait olmayan fikirleri yanlış yorumlayan yarım bardak su içen insanlardan söz edeceğim. Ve yine saçma bir şekilde yanlış bir yorum." ZEVKLER ve RENKLER " tartışılmaz. Bunu söyleyen kimse sanırım anlık bir tepki ile başındaki salağı uzaklaştırmak için söylemiş ya da harbiden ciddi olarak düşünmüş "zevk" tartışılmaz, renk eğer kanıtlanmışsa bakılmaz. Peki bana neden denk gelir böyle insanlar bilemiyorum. Hayatımın yüzde doksanını oluşturan angut kuşları.


 Bir kaç sene önceydi sanırım. Orta sondaydım ve o zamanlar moda olan bir ayakkabı türünü giyiyordu kızlar, yaz-kış. Çok şekilsiz eski mo tarzı bir ayakkabıdır kendisi. Hayatlarında izledikleri tek belgesel büyük göçtür belki o da tarkan seslendirdiği için herhalde. Neyse bu kızlardan biri bunun mavisini mi yeşilini mi almış hava atıyor yeni çıkmış bu rengi. Geldi kıvıra kıvıra.

" Umut nasıl olmuş ayakkabım ? "

 Arkadaş senin kadar sığı olmadığımı ama senden çok daha odun olduğumu biliyorsun ne diye gelirsin ki yanıma?

" Bok gibi Betül bas git. "
 
 Kabalığın alemi yoktur diyeceksiniz ama var gerçekten var. Bu tipler sülük gibi yapışır ya da tamamen uzaklaşıp dalga geçerler erkek olanları döverim genelde ama eğer kızlarsa dalga geçinilmeye razıyım.

" Renkler ve zevkler tartışılmaz tatlım! "

 Tatlısı olduk şimdi de bari ters okumasaydın. Bunun üzerine bir çift sözüm olacaktı. Zevklerden başlayalım..


zevk


 Zevk gerçekten sadece haz alma mıdır yoksa bilinmeyen midir? Aşık olmak hem zevk verir hem de acı öyle değil mi ? Ama bu ikisinin zıt olduğunu söyleyemeyiz eşit de değillerdir ama elmayla armut da değil. Zevk görecelidir benim gözümde. Çünkü tartışılır. Çünkü tartışıldığı için ismi zevktir. Tartışılmasaydı adı koltuk olabilirdi mesela. Öznelliği nesnelliğe çevirmek ise faşistliktir. Çünkü öznel olan zevk tartışılır ve sonuca bağlandığında tartışılmamaya karar verilir çünkü anlaşılmıştır özneldir. Sonuç olarak zevk tartışılır "zevksizlik" tartışılmaz, sadece hakarete uğrar ve dışlanır. Tek zevkli olarak yalnız dünyamda zevksiz olmuştum. Ama bir yanlış, uğruna binlerce can verilse de yanlıştır. Ki yanlış ile doğru da özneldir ama bu konuya girmeyeceğim.


renk


 Renk denen şey bilimsel olarak ışık huzmesidir ama bu umrumda değil çünkü burada bilimsel bir tartışma yapmayacağım. Renkler her biri ayrı adlandırılan doğallıklardır bence. Sıcak kırmızıdır der çoğu ama bu değişebilir ki en büyük ve en güçlü yıldızlar mavidir. Ama renklerin tartışılmayacağı doğrudur. Gelip siyaha beyaz demem belki beyaz olmak isteyen bir siyahtır ama beyaz değildir. Sorun renkler değildir zaten. Beğenilen renktedir sorun. Tartışılan konu da renkler değil renk seçimidir aslında.

 

 Buradan anlatmaya çalıştığım şey bunu söyleyenin çok pişman olduğudur. Eminim söyledikten bir kaç gün sonra herhangi bir konuda kendi fikrini söyler insanlar bu cümleyi ona söylemiş ve üstünlük sağlamışlardır. Eleman ne kadar uğraşsa da anlatamamıştır derdini. Bu yüzden ben de pek uğraşmadım konuşamayan kızla.


" Haklısın canım, güzel ayakkabı."


84
Düşler Limanı / İkinciler(!)
« : 13 Eylül 2012, 16:29:20 »


 Bazı insanlar vardır, hayatları ne sıradandır ne de absürd. Yaptıkları işler hiç ilgi çekmez hatta yalnız olurlar. Bir koşu yarışı olsa bu adamlar ikinci gelir her halde. Çünkü bu insanlar yaşadıkları hayatta ne zirveyi görüp şöhret ne de dibi görüp berduş olabilmişlerdir...


 Kadıköyde Bay Yengeç'te oturup biramı içiyordum. Hep dışarıdan bakarken bir çekicilik bulmuştum bu kafe bar tarzı mekanda. Ama bir türlü  cesaret edip de girememiştim. Bu sefer bu cesareti bulmamın sebebi ise "The Doors Light My Fire" olmuştu. Jim Morrison'ı seven biri olarak bu müziği duyunca daldım içeri. Baya küçük bir yerdi ama hoşuma da gitmişti. Boş bir yer bulup oturdum ve biramı bekledim. Beklerken bir yandan da Bukowski'nin " Bana Aşkını Ver" kitabını okuyordum. O adam yenilmişti. Diplerde yaşamış ve bununla gurur duymuştu. Gerçek bir ayyaştı ve kendi kendine varlık değerini ispatlamıştı bu şekilde. En azından okuduklarımdan bunu çıkarmıştım. Biram geldi ve içmeye başladım. Soğuk fıçı bira.. Soğuk birayı oldum olası sevmedim zaten, biraz ılık olsa ne olurdu ? Sonradan farkettim ki bir arkadaşımla gelmiştim buraya. O da limonlu birasını içiyordu. Limonlu bira nedir arkadaş? Neyse içiyordu adam, gayet de memnundu. Gözüm az ilerde olan eski oyun makinesine takıldı.Street Fighter 2. Küçükken atarim varken dayımla bu oyunu oynardık hep. Hatta bazen dayım ve arkadaşları Bornova'da bir oyun salonuna girip bilardo oynarlarken ben orada oyun kutusuyla idare ederdim. Salon sigara dumanından görülmez hale gelirdi genelde ama şikayet etmezdim bu durumdan. Keyif vericiydi çünkü. Güzel günlerdi.


"Umut! Hop oğlum nereye daldın?"

 Hiç nostalji yaşatmaz mısın be adam diye geçirdim içimden. Sahip olduğum tek arkadaş, çoğu konuda zıtlaştığımız ve tek derdi insanları saçma sapan konular hakkında yine saçma sapan konuşarak kitlemekti. Hatta öyle acayip bir herif ki bu, Çin'den saat ve benzeri aletler getirtip burada satardı. Ama sahip olduğum tek arkadaş olduğu için katlanmak zorundaydım.

"Hiç, oyun kutusuna bakıyorum."

Sanki porno izliyormuşum gibi baktı bana. Ulan alt tarafı oyun kutusuna bakıyorum sibop!

"Gerizekalı.."

İşte bu tarz konuşmalarla canınızı sıkan bir adam. Ama insan ortama uyum sağlayabilen bir canlı olduğu için bu  herifin ekosistemine de alışmıştım.

"Sus biranı iç."

İçti o da. Aslında yaptığı saçmalıkları onu da yoruyordu ama karşısındakinin bıktığını tükendiğini görmek ona keyif veriyordu bir yandan da. Yorulmayı bunun için göze alıyordu.

 

 O sırada bir eksiklik hissettim içimde. Kimse beni arayıp sormuyor hatta umursamıyordu. Ancak bazen hayal kurduğumda beni düşündüklerini hayal ederdim. İyi ya da kötü önemli değil sadece düşünmeleri yeterdi benim için. Çok aşırı bir insan eksikliği hissettim hayatımda. Kimse yoktu. Eskiden bunu hedeflerdim kendime." Hayatımda hiç bir salak insana yer vermeyeceğim ve hep sarhoş olup yazıp çalacağım."Hah! Hiçbir zaman planlandığı gitmez bu işler. Evet arkadaşım yoktu. İyi kötü yazıp çalıyordum peki çektiğim, çekmek istediğim berduşluk neredeydi. O da yoktu. Bunun verdiği boşluk hissi beni kahretmeye başlamıştı. Sonunda sosyalleşmeye karar verdim, hatta ona bile karar veremedim. Düşünüp vazgeçip duruyordum sadece. Ve yarattığı boşluk hiç durmadan devam ediyor beni içine alıyordu.


"Atakan bir iki eleman çağırsana buraya, kalabalık olalım biraz sıktı böyle."

 Bana biraz şaşırmış ama daha çok acımış gibi baktı.

"Sen çağır abi."

"Çağıracak arkadaşım yok Atakan. Bir tane dallama var o da sensin."

Alınmışa benzemiyordu ama beni kitlemeye de uğraşmayacaktı.

"Tamam bekle."

Yarı bilgisayar telefonunu çıkarıp şık şık şık şık bir şeyler yapmaya başladı. Söylediğim anda pişman olmuştum.

"Ya da siktiret ben hesabı ödeyip çıkıyorum."

Arkamdan bir iki bir şeyler geveledi biraz küfretti ama duyamadım ya da duymazlıktan geldim. Bıkmıştım bu saçmalıklardan yapaylıklardan. Hesabı ödedim otobüslere doğru yürümeye başladım. Bir sigara yaktım. Seçtiğim kötü yolda başarısız olmuştum. "Başarılı" olamamıştım. Sadece ikinci olup geri planda kalmış ve ne yapacağımı bilemez bir halde yürümeye sadece yürümeye devam etmiştim. Edeceğim.

85
Düşler Limanı / Ynt: Düşe Uyanmak
« : 13 Eylül 2012, 16:00:14 »
 
 Hikaye oldukça güzel ama başlık pek uymamış gibi geliyor. Yani "Düşe Uyanmak" sanki yabancı kalmış gibi yazdıklarına.

86
Düşler Limanı / Ynt: Dalgalar haykırışları olmasın?
« : 11 Eylül 2012, 01:12:39 »
 Şiirsel olmuş. Severim şiirleri , şiirsellleri. Umarım buna benzer yazılar yazmaya devam edersin.

87
Şişedeki Mısralar / Ynt: Asılsız Aşk
« : 10 Eylül 2012, 12:33:31 »
bayatlamış yaşlı bir haykırış

  Çürümüş bedenlerin daha da kötüsü bedellerin arasındaydık.
  Verdiğimiz bedeller değerini iki kuruşa bırakmış gidiyorlardı
  Sanki hiç verilmemiş gibi
  Emeksiz geçen yıllarım ve boşluğum var mıydı
  Berduş geçirdiğim zaman geçmiş miydi gelecek miydi
  Zamanımı katleden insanlar, ve vodka, sigara
  İnanılmaz bir ayak ağrısı, korkunç bir şişlik
  Sadece belli belirsiz bir bedel uğruna
  Farklı gözler kör, farklı diller
  Hala konuşuyor
  Basın gidin hepiniz sadece var olmayı bekleyen et yığınları

88
Düşler Limanı / Medusa ile Görüşme
« : 10 Eylül 2012, 02:18:13 »
  
 Bir gün yine istiklal caddesinde amaçsızca geçip müzisyenleri seyderken son kuruşlarımı harcıyordum onlara. Ne param vardı ne de yapacak bir işim. Özlediğim istediğim bir hayat denebilirdi buna. Ama içimde bir rahatsızlık vardı. Toplumsal bir şekilde yaşayan insanlar doğaları gereği farkında da olmasalar yalnız insanları dışlarlar. Sadece hep beraber bir yerlere gitmeleri bile yeterlidir bunun için. Sanki bu yalnızlığı biz seçmişiz gibi. Hiç merak etmezler bizi bu yalnızlığa iten şey nedir? Sizsiniz tabii. O kadar uyumlu o kadar memnun ve o kadar standartlaşmış hayatlarınız var ki bir süre sonra bizler bıkıyor ve yalnız kalıyoruz. Bazen acı da verse bunun doğru olduğunu biliyorum. Kendimi size sunacak değilim.


 Bu şekilde düşünürken aklıma eski bir arkadaşım geldi. Antalya-olimpostan buraya taşınmış biraz kafa dinlemeye gelmişti. Para boldu geldiği yer belliydi. Metresti zamanında arkadaşım. Sonra metreslik yaptığı adamın karısı bunu farkedince anında müdahale etti ve kadın çok çirkin bir hal aldı kimine göre. Aslında o haliyle de güzeldi arkadaşım. Saçları yerine yılanlar çıkardı kafasından. Kızıl saçları yeşil yılanlara dönüşünce haliyle çok üzülmüş olan arkadaş elemandan yüklü bi bahşiş ister, ömür boyu. Bu şekilde yaşıyordu eski arkadaşım Medusa. Bazen ona uğrar dertleşir, içer sevişirdik. Hatta bir süre sonra yılanlara alıştı ,sevdi yılanlar bana alıştı. Ben de sevdim tabii yılanları. Hep sevmişimdir belgesellerini. İşte böyle böyle sıkı dost olduk. Geçenlerde beni arayıp boğazkesende ev tuttuğunu istersem gelebileceğimi söyledi. Ben de bir şeyler geveleyip kapattım telefonu. Hoşlanmam çok telefondan. Sonra birden aklıma esince gideyim dedim bu eve. Galatasaray lisesinden aşağı inip yürümeye başladım.


 Medusanın evine gelince merdivenleri tırmandım. Üçüncü kattaydı dairesi. Eski bir evdi. Eskiden eski istanbul beyefendilerinin oturduğu tarzda eski bir ev. Yaşlanmış kapısına elimi vurdum. Bir yandan da sigaramın külünü damlatıyordum diğer elimle. Ayakta durmak zor geliyordu, sarhoş gibiydim. Eğer bir kaç saniye daha bekletse orada düşüp kalabilirdim. Kapıyı açtı Medusa. Bir hayli değişmişti. Tamam hatun tanrıçaydı iyidi hoştu güzeldi ama yılanlar yoktu ortada. Eski güzel uzun kızıl saçlar. Günümüz cerrahisine bağladı açıklamayı. Mantıklıydı aslında. Estetik cerrahi bir hayli gelişmişti. Amerikada ünlü bir doktora yaptırmış saçlarını. Para Zeustan olunca problem yok tabii. Ama yine de biraz üzgündü. Alışmıştı yılanlara garibim. Bazen yeni doğduğunda biraz sever sonra diğerlerine tembihlerdi fazla ezmesinler diye. Tabii zor iş bin tane yılana bakmak ama insan alışınca bırakması da zor oluyor. Biraz şaşkın içeri girdim. Neyseki soğuk bira vardı dolapta. Tuborg gold, favori biram. Bilirdi tabii hatun geçmişimiz vardı. Hem o da severdi tuborgu. Biramı açıp bulduğum bir döşeğe uzandım. Uzanmak oturmak arasında bir pozisyon diyebilirim hatta. Boynum dik geri kalan vücut yatık ayaklar ise aşağıda. Böyle yapardım genelde, rahat zannederdiniz o pozisyonun verdiği rahatsızlığı ve üşengeçliği. Fazla eşya yoktu odada, evde. Bir iki koltuk, radyo, buzdolabı ve tuvaller. Bir tane gitar ve bir de piyano tabii. Severdi arkadaş sanatsal şeyleri. Medusa uzandığımı görünce yanıma girip koynuma yattı. Gözlerime bakıp beni öpmeye başladı. Yine şaşırdım haliyle, bu kadar hız beklemiyordum. Ama erkeksin sonuçta, hormonlar derken ben de karşılık verdim.


 Seviştikten ve sigara faslından sonra biraz piyano gitar düeti yaptık Medusayla. Güzel de sesi vardı hatunun. Doğaçlama şarkılar notalar ve anarşist bir müzik. İyi zaman geçirdiğimizi biliyorduk. Eski günler anısına biraz da kokain çektik. Sonra bir iki hap , vodka derken, benim için renkler, sesler birbirine karışmıştı. Sonra eve birileri girip çıkmıştı. Pek net değil kafamda sonrası ama güzeldi çok güzeldi geçirdiğim ölü zaman. Hakikatten biz niye görüşmeyi kesmiştik ki ? Bu soru kafamdayken aklıma bir diyalog geldi. Biraz uçarı biraz hayal gibi ama vardı sanırım öyle bir diyalog.

" Sen sadece göremeyen bir ceylan değilsin benim için. Sadece bir av da değil. Benim için bambaşka bir yerin var unutma. Gözlerini çok seviyorum, hele de uzun kirpiklerini. O kadar derin bakıyorsun ki gerçekten düşüyorum. Yada uyuşturucunun etkisi bilemiyorum.."

" Tamam kızım uzatma, ben de seni seviyorum."

" Hayır benimkisi farklı, iştahımı kabartıyorsun sanki."

" Ya bi s.ktirgit."

" Hadi bir lokma.."

 Derken ben olayın farkına varmış can haliyle dışarı atmıştım kendimi. Hep böyle miydi ki bu? Sanırım bu yüzden kesmiştik görüşmeyi. Tek tük arkadaşım var ve onlardan biri de yamyam bir tanrıça ne yapabilirim ki? Burda da işim bittiğine göre şimdi biraz daha istiklal caddesinde gezebilirim. Aa bir liram varmış, siyasibend ya da kara güneşe denk gelir umarım..

89
Düşler Limanı / Ynt: Hayal ve Canavar
« : 10 Eylül 2012, 01:37:17 »
 Ne uzun ne kısa gayet hoş bir anı-yazı olmuş bence. Gerçek midir değil midir bilmiyorum ama o kadar güzel anlatmışsın ki insana gerçek hissi yaratıyor. Teşekkürler bu güzel yazı için.

90
Düşler Limanı / Ynt: Ne Halt Edeceğimi Hiç Bilemiyorum
« : 07 Eylül 2012, 03:46:02 »
 Biraz Haldun Taner'i anımsatıyorsun bana. Yani nasıl desem bu kadar olağan olayları çok ilgi çekici bir şekilde yazabiliyorsun bu da haliyle hoşuna gidiyor insanın. Bilirsin herhalde bu yaşlarda -ben dahil- ne yapacağımızı pek bilemeyiz. Yaşlandığımızda ise bir şey yaptığımızı zanneder ama bir bok yapamayız aslında. İyice bok gibi yaşlandığımızda ise anlarız ki gerçekten de bir haltlar bilmeden bir şeyler yapıyormuşuz. Güzel olmuş eline sağlık. Tam kıvamında :D

Sayfa: 1 ... 4 5 [6] 7 8