Öncelikle en sevdiğim hikâyelerden birinin kökü hâlâ başka birinde olduğundan (yayınlanmadı henüz bir yerde) kendisine olan sevgimi kelimelere dökemiyorum. Mutsuzluk… Ama onun haricindekilere aşkımı ilan ettim gitti
Deli ve Ejderha - Hazal "Fırtınakıran" Çamur (Öykü Seçkisi)Ejderhaları severim. Senden ilk görüşte hoşlanmamın sebebi bu olsa gerek... Öte yandan delilik? Bir şey diyeceğim ama inanmayacaksın. Şakayla karışık da olsa hep delinin teki olduğumu söyler zaten arkadaşlarım. Efendim? Aramızda ortak bir nokta bulup aklını mı çelmeye çalışıyorum dedin? Evet, haklısın; yapıyorum bunu. İkili delilik dedikleri şey bu değil mi zaten?
Ne diyordum? Daha adını görür görmez cezbetmiştin beni. Ama ben ne bileyim bunun tutkulu bir aşkın ilk kıvılcımı olabileceğini? Ne kadar da ince betimlemelerin. Kara bir ejderhanın zar kanatlarının arasından süzülen iç karartıcı güneş ışığı, mağlup olan büyücünün sıkıntıdan sırtına yapışan kalbi… Peki ya “etekleri zil çalmak” deyimini kendine uyarlama zarafetin?
Ama en güzeli aldatışın elbette. Hem de iki kere! Biliyorum, kusurların da var. Ama aşk dediğin karşısındakini tüm hatalarıyla kabul etmek değil midir zaten? Ah, kara sevda...
Zümrüt Soruşturma – Neil GaimanGel şöyle, otur yanıma… Nasıl bir güzellik bu böyle Allah aşkına? En sevdiğim şeylerden ikisinin tek vücutta buluşmuş hâlisin resmen, hey maşallah! Bir yanda Sherlock Holmes, diğer yanda Cthulhu. Olabilir mi böyle bir şey? Lütfen olmuş çünkü…
Üstelik sadece bu bileşim değil gönlümü çalan, kurgu olarak da çok sağlamsın. Son ana kadar beni kandırmış, parmağında oynatmışsın da ruhum bile duymamış! Hem de hilelerini gözüme sokmana, benimle açıkça oynamana rağmen. Seni hınzır! Peki ya aralarda klasik eserlere yaptığın göndermelere ne demeli? Ah ne şeytansın sen… Seni o kadar çok seviyorum ki tutup Türkçeye çeviresim geliyor. Hatta öyle bir tutku ki bu, adama meslek bile değiştirir. Bir bakarsın, muhasebecilik olmuş mazi, “çevirmen” yazmışlar adının yanına ani.
Gölgelet: Kurşun Asker – Onur “DarLy OpuS” Selamet (Öykü Seçkisi)Defne Dimemma’nın tımarhanelere şenlik dilemması… Nasıl unutabilirim ki seni? Aradan bunca zaman geçti ama hâlâ aklımda gölgesiz Yüzsüz Herif ile kız kurusu Defne’nin hikâyesini kulağıma fısıldayışın. Birbirinden zarif kelime oyunların, aklını kaçırmış birinin yaşadıklarını birinci tekil şahıstan leziz anlatımın, son derece inandırıcı başkarakterin, şaşırtıcı ve gülümseten üslubun… Ah o üslubun yok mu o üslubun! “Üslup” kelimesinin sözlük anlamı gibi. Farklı, özgün, karakteristik, tanınası, tadılası…
Tatlı sözlerin değil beni sana bağlayan tek şey elbette. Bir kere (tembelliği bir yana bırakıp dişini azıcık sıkarsa) önümüzdeki yılların en büyük yazarlarından biri olabileceğini düşündüğüm birinin kaleminden çıkıyorsun. Diğer öykülerini de pek bir severim keratanın. Ama nedense aşk ve öykü dendi mi Onur Selamet’in bu öyküsünü anmalıyım dedim kendi kendime.
Neden mi? Hani bazı öyküler vardır, sadece konusuyla ya da finaliyle değil de her satırıyla, okudukça okuyasınızı getiren birbirinden keyifli cümleleriyle sizi kendine bağlar ya… Her bir cümlesiyle keyif sarhoşu olursunuz hani. Hah! Sen de onlardan birisin işte Gölgelet. Ben âşık olmayayım da kim olsun sana?
(Devam edecek...)